Kişilik ve kişilik kuramları

22.10.2018
10.424
Kişilik ve kişilik kuramları
KİŞİLİK VE KİŞİLİK KURAMLARI
Halk arasında “kişilik” kelimesinin birçok anlamı vardır.Birinin çok kişilikli olduğunu söylediğimizde,kastettiğimiz şey,çoğunlukla o bireyin sosyal etkililiği  ve cazibesidir. “Kişiliği geliştirme” derslerinde,sosyal beceriler öğretilmeye ve başkalarından daha iyi tepkiler almanız için görünüşünüz ya da tavırlarınız daha iyi hale getirilmeye çalışılır.Bazen de “kişilik” kelimesini,bir bireyin en çarpıcı özelliğini betimlemede kullanırız.Bir kişiden söz ederken,onun “saldırgan bir kişiliğe” ya da “utangaç bir kişiliğe” sahip olduğunu belirtebiliriz.

Ancak  psikologlar kişilikten söz ettiklerinde,özellikle bireysel farklılıklarla-bir kişiyi diğerinden ayıran özelliklerle-ilgilenirler.Psikologlar,kişiliğin tam bir tanımı üzerinde uzlaşmaya varamamışlardır.

KİŞİLİK; bireyin iç ve dış çevresiyle kurduğu,diğer bireylerden ayırt edici,tutarlı ve yapılaşmış bir ilişki biçimidir. Bireyin kendini diğer bireylerden ayırt edici terimini  kullandık,çünkü ilgilendiğimiz o bireyi başkalarından farklı kılan özelliklerdir.Örneğin;yeni tanıştığı kimselerin elini sıkmak Türk kültürü içinde hemen hemen herkesin yaptığı alışılmış bir davranıştır.Abdullah adındaki arkadaşımızın kişiliğini tanımlarken,onun sabahleyin kahvaltı yaptığını,kahvaltısında çay içtiğini,yeni tanıştığı kimselerin elini sıktığını söylersek,Abdullah’ı diğer kimselerden ayırt eden bir özellik söylemiş olur muyuz?Halbuki,Abdullah’ın kişiliğini tanımlarken başkalarında pek görülmeyen,onu “diğer bireylerden ayırt edici”özelliklerinden bahsedersek,onun hakkında daha çok bilgi vermiş oluruz. “Abdullah günde iki saat uyur,sabah kahvaltısı ve akşam yemeği yemez,ancak öğlen yemek yer,ister erkek ister kadın ve yaşı ne olursa olsun, ilk tanıştığı herkesin elini öper.” Böyle bir tanımlamada kullanılan özellikler Abdullah’ın kişiliğinin parçalarıdır.

Kişilik tanımında  kullandığımız diğer bir kavramda tutarlılık kavramıdır.tutarlılık kavramıyla “zaman boyutu içinde o kişinin benzer durumlarda değişmediğini” anlarız.Bir çocuk düşünün,hemen hemen her zaman başkalarına yardım eden,elinden geldiğince işbirliği yapan  bir kimse olsun.Bir gün sinirli olduğu anda yardım etmeyi reddettiği için bu çocuğa “yardım etmeyi sevmez.”mi diyeceğiz?bireyin tipik ve belirli durumlarda sık sık gösterdiği davranışlarını kişiliğin bir parçası olarak düşüneceğiz.

Yapılaşmış kavramıyla kişiliğin çok sayıda birimlerden oluşan bir sistem olduğunu,sistemin her biriminin birbiriyle bağlantılı olarak bir örüntü geliştirdiğini anlarız.Bir insan  “iyi kalpli,yardımsever,sakin,uysal,ailesine bağlı,vazifesine düşkün” olarak tanımlandığında herhangi bir çelişki görmeyiz.Kişilik özellikleri birbiriyle uyum içinde,tutarlı bir örüntü geliştirmiştir.Öte yandan bir kişiyi size şöyle tanıtsak bir tutarsızlık olduğunu düşünürsünüz; “İyi kalpli,huysuz,uysal,geçimsiz,son derece saygılı,saldırgan bir kimse!”Bu son tanımda kişiliği oluşturan özelliklerin bir yapısını,birbiriyle ilişki kuruş biçimini,örüntüsünü görmek olanağı yoktur.Varsa bile çok zordur ve bildiğimiz bir kişilik yapısı değildir.

Kişilik tanımında kullandığımız diğer bir özellik de ilişki kuruş biçimidir.Birey iç ve dış çevresiyle sürekli ilişki halindedir.başka bir deyişle,birey kendi içindeki duygu ve düşünceleri olduğu kadar,kendi dışında yer alan insan,olay ve nesneleri de algılar.bireyin kişiliği,iç ve dış çevreyle kurduğu ilişkinin biçimini belirler. “İlişki biçimi” şeklinde tanımlanan kişilik soyut bir kuram olmaktan çıkıp,bireyin her günkü davranışında gözlenebilen somut bir kavram olur.

FREUD’UN KİŞİLİK KURAMI

“Psikoloji tarihinin en tanınan bilim adamı kimdir?”diye bir soru sorulsa,Sigmund Freud (1856-1939)herhalde oldukça başlarda yer alır.Onun yazdığı eserler insanın doğasını yeni bir gözle görmeye,bireyin davranışını yeni bir açıdan algılamaya yol açmıştır.Freud,kırk senelik meslek yaşamı süresinde çok sayıda eser yayınladı.bugün modern psikoloji Freud’un ortaya attığı görüşlerden farklı yerlere gelmiştir ve onu tam anlamıyla izleyen psikolog sayısı oldukça  azalmıştır.ancak buna rağmen,modern psikolojinin oluşumunda Freud’un  etkisinin son derece kuvvetli olduğunu hemen hemen bütün psikologlar kabul ederler,Freud’un etkisi yalnız psikoloji içinde  kalmış felsefe,sanat ve günlük dili de etkilemiştir.

KİŞİLİĞİN ÜÇ TEMEL BİRİMİ

Freud’a göre kişilik üç ana sistemden oluşur:İd,ego ve süperego.Her sistemin kendi işlevleri vardır,ancak üçü etkileşimde bulunarak davranışı yönetirler.

İD; yeni doğan çocukta olan kişiliğin en ilkel  kısmıdır;daha sonra ego ve süperego idden gelişir.İd;temel biyolojik itkilerden(dürtülerden)oluşur:yeme,içme,artıkları atma,acıdan kaçınma ve cinsel haz elde etme ihtiyaçları.Freud saldırganlığın da temel bir biyolojik dürtü olduğunu söylüyordu.İd;bu itkilerin  hemen tatmin olmasını ister.İd,ufak bir çocuk gibi haz ilkesiyle çalışır;dış koşullardan bağımsız olarak acıdan kaçınmaya ve haz elde etmeye uğraşır.

EGO; Çocuklar kısa zamanda itkilerinin her zaman hemen tatmin edilemeyeceğini öğrenirler.Açlık,biri yiyecek sağlayana kadar beklemelidir.Bazı itkiler-birine vurmak-cezalandırılabilir.Küçük çocuk gerçekliğin taleplerini dikkate almayı öğrendikçe,kişiliğin yeni bir kısmı olan ego gelişir.Ego gerçeklik ilkesine itaat eder:Uygun çevresel koşullar bulunana dek itkilerin tatmini geciktirilmemelidir.Ego,temel olarak  kişiliğin “yönetici” kısmıdır,çünkü hangi hareketlerin  yerinde olduğuna  ve hangi id itkilerinin  ne şekilde tatmin edileceğine karar verir.Ego,idin talepleri arasında aracılık yapar.

SÜPEREGO;Kişiliğin üçüncü kısmı olan süperego,çocuğa anne-baba ve başkaları tarafından öğretildiği şekliyle toplumun ahlak kuralları ve değerlerinin içselleştirilmiş temsilidir.Temel olarak bireyin vicdanıdır.Süperego bir hareketin doğru mu yanlış mı olduğuna karar verir.İd haz arar,ego gerçekliği test eder,süperego ise mükemmeliyeti arar.Süperego,anne-babanın ödül ve cezalarına tepki olarak gelişir.Süperego,çocuğun cezalandırıldığı ya da azarlandığı ve ödüllendirildiği tüm hareketleri içine alır.

Başlangıçta,anne-baba çocuğun davranışını doğrudan ödül ya da ceza ile denetler Anne-babanın standartlarının süperegoyu içine alınmasıyla davranış özdenetim altına geçer.Çocukların artık kimsenin hırsızlığın yanlış olduğunu söylemesine ihtiyaçları yoktur;süperego bunu onlara söyler.Süperegonun standartlarına uyulmaması,hatta bu standartlara uymama itkisi dahi anne-baba sevgisini kaybetme aksi yetesi oluşturur.Bu aksiyete bilinç dışıdır;bilinçli olan duygu,suçluluk duygusudur.Anne-baba standartları aşırı katıysa,birey suçluluk duyar ve tüm saldırgan ve cinsel itkilere ket vurur.Tersine, kabul edilir toplumsal davranış standartlarını içe almayı başaramayan birey için davranış kısıtlaması az olacaktır;bu birey,kendi isteklerini öne çıkaran davranışlarda bulunabilir ya da suç işleyebilir;böyle bir kişinin zayıf bir süperegosu olduğu söylenir.

Bazen kişiliğin üç bileşeni uyuşmazlık gösterirler;ego,idin hemen istediği tatmini geciktirir;süperego hem ego hem de idle savaşır,çünkü davranış,genelde süperegonun tatmin ettiği ahlaka sahip değildir.Ancak,normal insanda genelde üçü birlikte çalışarak bütünleşmiş bir davranış oluştururlar.

BİLİNÇALTI

Freud’un getirdiği en önemli kavramlardan biri bilinçaltı kavramıdır.Bilinçaltı farkında olmadığımız arzu,istek,dürtü,duygu,düşüncelerin depolandığı büyük hazneyi temsil eder.İd’in tümü,ego’nun bir kısmı ve üst-ben’in büyük bir kısmı bilinçaltında kalır.Yakın bir arkadaşımıza duyduğumuz derin kin kendini bilinçaltında saklar.Bilinçaltındaki bu arzu,istek,dürtü,duygu ve düşünceler sürekli davranışı etkiler,ne var ki biz bu etkinin farkında olamayız.

KİŞİLİĞİN DİNAMİĞİ

KAYGI:İd ve üst-ben arasındaki çatışma bireyin psikolojisinde kaygı olarak  ortaya çıkabilir.Hiç kimsenin görmediği ve sonradan keşfettiği bir ortamda Hasan babasının cüzdanından para alır.Bu davranışıyla Hasan  id’in etkisiyle hareket etmiştir.İd Hasan’a “Aferin iyi ettin,git hemen çaldığın parayı harca,canının çektiğini al,yetmezse yine çal!”der.Fakat vicdanı temsil eden üst-ben, “Yazıklar olsun sana.Sana bu kadar emekler veren seninle gurur duyan,sana güvenerek cüzdanını açıkta bırakan babana bunu mu yapacaktın?Utanç duymalısın kendinden!.Hemen git o parayı geri ver!”biçiminde mesaj verir.Hasan id’in ve üst-benin bu iki farklı mesajının etkisi altında kaygı duygusuna yönelir.

SAVUNMA MEKANİZMALARI:Kaygı büyüyüp şiddetlendikçe ego bu şiddette ki kaygıyla başa  çıkabilmek için savunma mekanizmalarına başvurur.Savunma mekanizmaları kaygı ile başa çıkabilmek için oluşturulmuş düşünce,tutum ve davranış biçimleridir.Bunlardan ilki bastırmadır.İstemediğimiz bir olayı bilinçaltına iterek onu bastırmış oluruz.İkincisi;mantığa bürüme(karşıt tepki geliştirme)dir.

KİŞİLİĞİN  GELİŞİMİ

PSİKOSEKSÜEL AŞAMALAR:Bu aşamalar bedenin belirli bir organının adıyla tanımlanır.Doğumdan iki yaşına kadar çocuk oral(ağız)aşamasındadır.bu evrede emme,yeme çocuğun zevk aldığı en baskın davranışlardır.

FİKSASYON (SAPLANMA):Saplanmadan anlaşılan şudur;Birey belirli bir aşamadaki hoşlandığı beden faaliyetlerine bağlanır ve bu hoşlanma türü diğerlerinden baskın olur.

Çocuk anal devrede aşırı düşkünlük ya da engellenme durumlarına sokulmuşsa,bu aşamada saplantısı olur.Örneğin;çocukken titiz bir tuvalet eğitiminden geçen kimse anal tutucu,başka bir deyişle sıkıcı,cimri,sürekli kendini denetim altında tutan bir kimse olarak gelişir.Öte yandan tuvalet eğitimi son derece gevşek olan bir kimse ise anal itici bir kişilik özelliği geliştirir.Bu kimse aldırmaz,vurdum duymaz ve dağınık bir kimsedir.

ÜST-BENİN GELİŞİMİ: Fallik aşamada kız çocukları ve erkek çocukları benlerine özgü çatışmalardan geçerler.Bu çatışmanın çözümü üst-benin gelişiminin temelini oluşturur.Kız çocukları bu aşamada Freud’a göre,babalarına ilgi duyarlar ve annelerini kıskanırlar.Bu çelişkiyi çözebilmek için kız çocukları babalarına duydukları ilgiyi bastırıp,annelerini model alır ve onunla özleştirirler.Buna Freud  elektra kompleksi adını vermiştir.

Aynı aşamada erkek çocuk da annesine ilgi duyar,ama babasından korktuğu için bu duygusunu bastırır ve babasını model alır.Buna da Ödipüs kompleksi adını verir.Freud’a göre,normal gelişim için komplekslerin,çözüme ulaşması son derece  önemlidir.

PSİKOSEKSÜEL GELİŞİM KURAMI

Kişilik gelişimi açısından psikolojiye en önemli katkı psikanalizin kurucusu Freud ve onun takipçilerinden gelmiştir. Aşağıda kişilik gelişimi, “psikoseksüel gelişim ilkelerine göre açıklanacaktır.

Freud, kişiliği gelişim açısından inceleyen ve kişiliğin temel karakter yapısında bebeklik ve çocukluk yıllarının önemini belirten ilk kuramcıdır. Freud, beş yaşın sonlarında kişiliğin oldukça biçimlendiği ve bu yaştan sonraki gelişimin, temel yapımın işlenmesiyle sınırlandığı inancındaydı.

Bu kuramda insanın gelişimini altı dönemde incelemiştir. Oral Dönem, Anal Dönem, Fallik Dönem, Gizillik (Latent) Dönem, Ergenlik Dönemi.

Oral Dönem (0-2 yaş)

Bu dönem id’in egemenliği altındadır. Doğal dürtülerin hemen doyurulması, gerginliğin hemen giderilmesi çocuğun en başta beklentisidir. Çocuk dışardan verilecek bakıma tümden bağımlı ve çaresizdir. Çocuk ancak kendine verebilecek bir annenin varlığıyla yaşamını sürdürebilir.

Çocuğun bu dönemde kazandığı ilk toplumsal işlev, almak, almayı bilmek ve elde etmektir. Yani çocuk kendisine anne tarafından verilen şeyleri alırken, toplumsal anlamda almayı da öğrenir. Çocuk kendisine veren kişilerden verilmiş olmayı da değerlendirerek “vermek-verebilmek” yetisini de kazanır.

Sürekli bakım veren kişinin (anne ya da sürekli bir bakıcı) bebekliğin ilk aylarındaki eksikliği, çocuğun motor, bilişsel, duygusal ve sosyal gelişiminde önemli aksamaya ve yetmezliğe, hatta geriliğe yol açabilir.

Oral dönemde çevresel koşullara ve biyolojik yapıya bağlı olarak, aşır doyurulma ya da aşırı doyumsuzluk içinde kalma yüzünden çocuk sonraki dönemlerine ilerleyemeye bilir. Bu nedenle yetişkinlik yaşamında da oral dönem özelliklerine fazlaca tutunabilir. Aşırı ağızcılık (oburluk), aşırı bağımlılık, alıcılık, edilgenlik baskın olursa bu davranış özellikleri oral saplanma belirtileri olarak yorumlanabilir. Böyle bir kişi başkalarından almaya alışmış, aşırı isteyici ve bağımlıdır. Oral dönemde çocuğun kazanması beklenen duygu özgüven duygusudur. Bu da ancak annenin (ya da çocuğa bakım veren kişinin) düzenli ve tutarlı bir şekilde çocuğun ihtiyaçlarını karşılamasıyla mümkündür. Oral dönemde idin haz ilkesi işlemektedir.

Anal Dönem (2-4 yaş)

Çocuğun yürümeye, konuşmaya ve kendi benliğini çevresinden ayrı algılamaya başladığı; yavaş yavaş bağımsızca düşünme ve davranma gibi yetilerin yapıtaşlarının geliştiği bir devirdir.

Bu dönemde çocuğun dışkılama büzgeç kaslarının gelişmesiyle çocuğun dünyasına yeni bir eylem yetisi katılmaktadır. Çocuk içerde biriken dışkısını tutarak ya da bırakarak bir haz duyar. Çocuğun dışkısını tutabilmesi ve annesinin istediği yerde ve zamanda yapması çevreden büyük ilgi görür ve ödül alır. Böylelikle çocuk artık toplumun iyi, kötü, doğru, yanlış ve ayıp gibi yargıları ile karşılaşmaktadır. Süper ego gelişmeye başlar.

Anal dönemde bazı aile tutumları çocukta anal saplanmaya ve anal kişilik özelliklerinin gelişmesine yol açabilir. Bu tutumlar arasında, çocuğa sıkı, katı, cezalandırıcı tuvalet eğitimi; özerklik tanımayan, bağımlı, bebek kalmayı destekleyen aşırı koruyucu ve denetleyici tutumlar, aşırı düzenlilik ve titizlik eğitimi, çocuğa ayıp ve günah kavramlarının fazla aşılanması sayılabilir.

Anal kişilik özellikleri gösteren yetişkin bireylerde, aşırı titizlik, tuvalet işlemleri ile aşırı uğraşma, cimrilik, inatçılık, aşırı düzenlilik, kararsızlık gibi özellikler görülür.

Fallik Dönem (4-6 yaş).

2.5-3 yaşlarına giren çocuğun düşünce dünyasında giderek artan bir biçimde yeni bir algı alanı oluşur. Bu eşeylik ayrılıkları ile ilgilidir ve çocuğun dikkati eşey organlarına ve bunların anlamlarına yönelir. Çevreden ve başka insanlardan ayrı bir kişi olduğunu kavramış olan çocuk, artık “nasıl bir kişi” olacağını araştırmaktadır. Bu nedenle kendi bedenine, cinsel ayrılıklarına ve genellikle çevrede olagelen her şeye karşı derin, bitmek bilmez bir soruşturma ve öğrenme eğilimi gösterir.

Cinsel ayrılıkların öğrenilmesi, cinsel benlik duygusunun başlaması ve cinsiyete uygun rollerin belirlenmesi de bu yaşlarda iyice kesinleşmiştir. Çocuk cinsel yasakları ve değerleri hızla öğrenir.

Bu çağda aşırı korkutmalar, suçlandırma ve cezalar, atılganlığın kısıtlanması, çocukta girişim kısırlığı ve aşırı çekingenliğe neden olabilir.

Bu dönemin kriz noktası Oedipus (Ödipus) kompleksi ve İğdişlik korkusudur.

Oedipus (Ödipus) kompleksi.- Erkek çocuğun annesine, kız çocuğun babasına karşı özel bir sevgiyle (aşk) yaklaşıp erkek çocuğun babayla, kız çocuğun da anneyle yarışa girmesi, hatta ondan nefret etmesi. Erkek çocuk, bir yandan babasına sevgi duyup onun gibi olmak isterken diğer yandan da ondan nefret eder. Bu yüzden önemli bir çatışma yaşanır. Karşı cinsten olan ebeveyne karşı sevgi dolu ilgi, hemcins ebeveyne karşı ise iki değerli bir tutum oedipus karmaşasının içeriğini oluşturur.

Fallik döneme özgü ödipal çatışmayı çözememiş kişiler yetişkin yaşamda bilinçli ya da bilinçsiz ödipal eğilimler ya da buna karşı aşırı savunmalar geliştirebilir.

Çocukta bu döneme kadar görülmeyen vicdan ve ahlak duygusu işte bu özdeşimlerin güçlenmesiyle gelişmektedir.

İğdişlik Korkusu

Fallik dönemde erkek çocuk için penis, çocuğun bütün benliği, varlığı ile eşdeğer bir anlam ve önem kazanır. Toplumsal tutumların da desteği ile erkek çocuğu kız çocuktan ayıran bu değerli, “üstün” organla ilgili olarak çocuk zihninde bir takım korkular geliştirir. Kız çocukta penis olmadığını fark edince bunun kendisinde de yok edilebileceği kaygısı doğar. Ayrıca ailede ve toplumda çocuğun yaramazlıklarına, penisi ile oynamasına, gece işemelerine karşı bir ceza olarak penisin kesileceği sıklıkla söylenir. Ülkemizde bu yaştaki çocuklara yapılan, “tutun şunu sünnet edelim, vb…” biçimdeki korkutmalar, takılmalar ve gerçekten bu yaşlarda yapılan sünnet olayının kendisi penise bir zarar gelebileceği, ceza olarak penisin kesilebileceği korkusunu uyarır. Bu korku, iğdişlik korkusu olarak bilinir.

Bu korkunun varlığı çocukta yalnızca penise bir zarar gelecek biçiminde görülmez. Bir çok değişik ve gizli biçimlerde ortaya çıkabilir. Erkek çocuğun sık sık penisini açıp bakması, göstermesi ve bu konuda konuşması, penisin sağlam olduğuna ilişkin bir çeşit kendine güvence verme belirtileridir. Çocuk, penisle ilgili korkuyu, bedeninin başka bir parçasına aktararak herhangi bir çizik, yara veya ameliyat üzerine büyük endişeler gösterebilir. Penisten yoksun olan kız ve kadınları aşağı görerek onlardan uzak durabilir. Başka çocukları gerçekten ya da simgesel biçimlerde iğdiş etmekle tehdit edebilir. Erkek çocukta görülen iğdiş edilme korkusunun kız çocuktaki karşılığına Freud, penise imrenme demiştir ve kız çocuktaki cinsel kimlik gelişimini bu varsayım üzerine dayandırmıştır.

Bu döneme özgü saplanmanın belirtileri şunlardır;

·                 Ana-babadan ayrılma gereksinimi ve girişimleri olunca aşırı suçluluk duygularının belirlenmesi.

·                 Evlilik yaşamında eşiyle bir türlü rahat edememe.

·                 Aşırı çekingenlik, girişimde bulunamama ve çabuk suçlanma eğilimleri.

·                 Cinsel ilişkiden korkma, kaçınma, cinsel güçsüzlük korkuları, cinsel güçsüzlük, cinsel soğukluk.

·                 Bedene bir zarar gelecek korkuları ve hipokondriazise eğilim.

·                 Karşı cinse karşı, eleştirici ve olumsuz tutumlar.

·                 Cinsel kimlikte güvensizlik ve cinsel kimlik sapmaları.

Gizillik Dönemi (6-12 yaş)

Çocuğun bedensel ve zihinsel gelişiminde önemli bilişsel ve duygusal ilerlemeler olur. Çocuğun bilişsel yetileri (algı, bellek, yargılama, vb…) gerçeğe daha uygun değerlendirmeler yapabilecek düzeye gelir.

Zamanı, yeri, uzayı tanıması olgunlaşır. Neden-sonuç bağlantılarını gerçeğe uygun kurabilir. Kavramsal ve soyut düşünme yetisinin gelişmesi ile daha uygun ve geçerli genellemeler yapabilir. Ego bu dönemde hızla gelişmektedir.

Ergenlik Dönemi (12-22 yaş)

Ergenlik, erkekte ve kızda hızla büyümenin olduğu, birincil ve ikincil cinsel yapının hızla geliştiği yaşları kapsar. Bu çağda eskiden yaşanılmış cinsel yönelişler, çatışmalar yeni baştan yaşanır. Ödipal duygular alevlenir. Aşırı bağımlılık duyguları olan ergen, ailesini yitirme, onlardan kopma kaygısına kapılır.

Çocukluk dönemlerinden artakalan sorunların çözümü bu çağda yapılacaktır. Genellikle bu sanıldığından ağır bir sorundur. Genç, coşan sorunlar arasında egemenlik kurmak zorundadır. Çoğu ruhsal bozukluklar, nevrotik bozukluklar, kişilik bozuklukları, psikozlar bu dönemde ortaya çıkar.

Ergenlik dönemi kimlik gelişimi açısından en önemli evrelerden biridir. Ergen, uzun bir hazırlık dönemi içinde yıllarca çabalar, bocalar ve kimliğini iyi kötü bulur.

KİŞİLİK

Ø Freud’un Kuramına Yapılan İtirazlar

Ø Yeni Freudcu     Özellik Yaklaşımı

Ø Değerlendirme  Kişilik Ölçekleri ve Kişilik Profilleri

ØKendi Kendini değerlendirme ve Başkalarının değerlendirilmesinin Karşılaştırılması

Ø Kaç Tane Kişilik Özelliği Vardır ?

Ø Kişilik özelliği Yaklaşımının Karşılaştığı Diğer Sorunlar

Ø Rotter’in İ-D ( İçten-Dıştan Denetimliliği ) Ölçeği

Ø Eysenck’in İçedönük-Dışadönük ve Oturmuş-Uçarı Boyutları

FREUD’UN  KURAMINA  YAPILAN ELEŞTİRİLER

Psikoloji biliminin temel kişilerinden olan Freud bugünün modern psikologlarınca birçok yönden eleştirilmiştir. Bu eleştiriler dört başlık altında toplanabilir.

1. Deneysel yöntemin uygulanamaması : Freud’un kavramları kuramsaldır. Bu kuramları destekleyen ya da karşı çıkan veri yoktur. Freud kavramları kabul edilmesi için  bir psikoloğun klinik verileri başka bir deyişle vaka çalışmaları sırasında elde edilen gözlemleri Freud’un kullanması gerekir. Bu yaklaşım bu nedenle çoğu psikoloğa göre bilimsel değildir. Bilimsel yaklaşımın en önemli özelliği ise deneye açık olması ölçülebilen değişkenlerin birbirini nasıl etkilediklerinin denetim altında saptanmasıdır.

2. Cinselliğin aşırı vurgulanması : Bu eleştiriyi yapanlar şu gözlerden hareket ederler: Bugünkü modern toplumların çocuk yetiştirmelerinde ve yaşamlarında cinsel tabular az rol oynar. Daha geniş ve rahatlamış bir cinsel ilişkiler ortamı içinde yetişen bu toplumun üyeleri akıl hastalığına daha mı az yakalanırlar? İstatistiklere göre  modern toplumda geleneksel topluma göre daha fazla akıl hastalıklarına rastlanmıştır. Bu yaklaşım bu nedenle hastalıkların nedenini oluşturmaz.

3.  Nörotik kişilerin gözlemine dayalı bir kuram olması : Bazı psikologlar Freud’un kuramında kullandığı nörotik kişiler olan kendi hastalarının davranışlarında yaptığı gözlemlere dayandırarak geliştirdiğini ileri sürerler. Yine bu eleştiriciler Psikoanalitik kuramın bütün insanlara geçerli olabilmesi için hem nörotik hem normal insanlar üzerinde yapılan gözlemlere dayandırılması gerektiğini ileri sürerler.                      

4.  Her şeyi açıklayabilen gücü sınırsız olan bir kuram olması :  Bu kuram her insan davranışını nörotik bir davranış olarak yorumlar. Kuramın yanlış olduğunu göstermek mümkün değildir. Örneğin insan ilişkilerinde saldırgan ve terbiyesiz bir kişiyse birey Freud’un kuramına göre kişi kuvvetli saldırganlık dürtüleri altında bulunduğunu ve bu şekilde davrandığını söyler. Ancak birey saldırganlık duygusunu açıkça davranışlarında göstermekten korktuğu için savunma mekanizmalarını kullanarak saldırganlığını “nezaket ve terbiyelilik” maskesi altında sakladığını söyler.

Bu türlü sınamaya kapalı yanlışları ispat edilmeyen hipotez ve kuramlar gerçeği keşfetmek için bilimsel bir araç olmaktan  çıkar. Bir siyasal ideoloji  ya da din konusu olurlar. Bu kuram Psikoanalitik yaklaşımın temelini oluşturur ve birçok klinik psikolog tarafından kullanılır.

YENİ FREUD’CULAR

Freud’u izleyen tanınmış psikologlar onun temel kavramlarını ve yaklaşım biçimini benimsedikleri halde bazı önceliklerde  ondan ayrılmışlardır. Bunlardan Carl Cung ve Alfred Adler’i kısaca tanıyacağız.

Carl Cung : Cung cinsel dürtülerin psikonalitik yaklaşımda fazla abartıldığını düşünmüştür. Diğer dürtülerinde önemli olduğunu söylemiştir. Cung cinsel dürtülerden çok insanın amaçlarının olmasına ve bu amaçlara ulaşmak için  bireyin yaşamında çaba göstermesine önem vermiştir.

İlk defa içe ve dışa dönüklük kavramlarını Curl Cung kullanmıştır. İçe dönük kimselerin düşünceleri ve ilgileri iç dünyalarına yöneliktir. Böyle bireyler diğer insanlarla da az birlikte olurlar. Dışa dönük insan ise sürekli başkaları ile birlikte olmak ister hiç yalnız kalmak istemezler. Bireyin etkin bir yaşam sürdürmesi için bu iki yönü dengede tutabilmelidir. Kişilik sorunları bu iki yön arası dengesizlikten doğar.

Cung Freud’un bilinçaltı kuramını kabul etmiş fakat bilinçaltının  iki tür olduğunu savunmuştur:

1. Bireye özgü bilinçaltı

2.Bireyin daha önceki insanlığın duygularının korkularının ve çabalarının saklandığı ortak bilinçaltı.

Her insanda bu iki bilinçaltı vardır. Davranışları etkiler. Sanat eserleri ve rüyalar ortak bilinç altını ifade eder.

Alred Adler : Freud’den ayrıldığı en önemli nokta üstünlük çabasına verdiği önemdir. Adler’e göre üstünlük (superiority) çabası insanların esas ulaşmak istediği güçtür. Bu duygu bireyin diğer insanlar arasında kendini üstün ya da aşağı görmesine neden olur. Temel aşağılık duygusu bireyin bebeklik döneminde gerçekten aciz ve yardıma muhtaçken oluşur ve yerleşir. Bireyin yaşamının geri kalanı bu duygudan kurtulma çabası içinde geçer.

Freud’un biyolojik dürtü ve güdülere çok önem verdiğini düşünen ve insanların biyolojik güçlerin elinde oyuncak olmadığını savunan ancak kuramsal açıdan Freud gibi düşünenler arasında Karen Horney Harry  Stack Sullivan ve Eric Fromm sayılabilir. Bu düşünürler bireyin sosyal önüne önem verirler. Bireyde id egodan öndedir. Onlara göre ego id’le üst-ben arasında aracı olmanın ötesinde kendi başına bir güçtür. Ve sosyal tanınma ister. Olumlu amaçları gerçekleştirmeyi çabalar ve kendisi için bağımsız bir yaşam geliştirir. Kişiliğin özelliklerini (personality traits) inceleyerek kişiliğin yapısını araştıran bir psikoloji koludur.

ÖZELLİK YAKLAŞIMI

Bu akımı izleyen psikologlara göre bireyin temel özeliklerinin bir sentezidir. Bu özellikler bilinirse bireyin kişiliği de öğrenilmiş olur.

Vücut Yapısı : Vücut yapısı ile kişilik özelliklerinin bağlantılı olduğu “şişman insanlar neşeli olur” ya da gözlüklü ve uzun zayıf insanlar entelektüel olurlar” gibi halk arasında yaygın olan kalıp yargılar da ortaya çıkar.

Özellik yaklaşımı vücut yapılarına göre tipleri üçe ayırır:

Endomorf : Kısa boylu ve tombul kişilerdir. Daha rahat ve yumuşak huyludurlar.

Ektomorf :  Zayıf kişilerdir. Sakin ve kontrollü olma, yalnızlıktan hoşlanma, sıkılgan olma gibi özelliklere sahiptir.

Mezomorf : Kasları gelişmiş iri yapılı insanlardır. Gürültülü saldırgan özelliklere sahip insanlardır.

Ancak vücut yapısı ile belli kişilik özellikleri arasında bağıntı kurma çabaları genelde çok düşük kolerasyonlar verir ve çoğu psikolog bu sınıflandırmayı yararlı görmezler. İnsanların vücut ağırlığı ve kas gücü yaşla yeme alışkanlıklarıyla ve egzersizle değişir.

DEĞERLENDİRME:  KİŞİLİK ÖLÇEKLERİ ve KİŞİLİK PROFİLLERİ

Psikologlar kişiliği çok sayıdaki özelliğin bir araya gelmesiyle oluşan bir sentez olarak düşünmüştür. Kişiliği ölçebilmek içinde birbirine zıt sıfatlardan oluşan ölçekler geliştirmişlerdir. Örneğin kişiliğin cana yakınlık boyutunu ele alacak olursak cana yakınlığın iki ucu vardır ve yedi basamağa ayrılır :

 

Cana yakın

 

 

 

1

Çok

2

Oldukça

3

Biraz

4

Ne Cana Yakın Ne de Soğuk

5

Biraz

6

Oldukça

7

Çok

 

Soğuk

Bu ölçek üzerinde kendimizi değerlendirebiliriz. Örneğin kendinizi cana yakın bir kişi olarak görüyorsunuz. Fakat derecesini bilmek  istiyorsunuz. Kendinizi çok cana yakın buluyorsanız 1nolu basamağı, oldukça cana yakın buluyorsanız 2 nolu biraz cana yakın buluyorsanız 3 nolu ne soğuk ne cana yakın buluyorsanız ya da hiçbir fikriniz yoksa 4 nolu basamağı işaretleyin. Aynı biçimde soğuk kişilik için de geçerlidir.

KENDİ KENDİNİ DEĞERLENDİRME VE BAŞKALARININ  DEĞERLENDİRMESİNİN KARŞILAŞTIRILMASI

Kişilik ölçekleri üzerindeki değerler bazen bireyin kendisinden de elde edilir. “Baskın – Altkın ölçeği üzerinde hangi basamakta görüyorsunuz” şeklinde bir soru yöneltilerek bireyin her ölçek üzerinde kendini değerlendirmesi istenir. Buna dayanılarak bireyin kişilik profili çıkartılır. Böyle bir değerlendirme tam olarak gerçeği göstermez.

Yöntemin bu eksiğini gidermek için psikologlar bireyi tanıyan bir başkasını değerlendirici olarak kullanırlar. Değerlendirenin o kişiyi iyi tanıdığı varsayılır. Bu varsayım ne kadar geçerlidir? İşte bu noktada değerlendirici yanlı davranabilir.

Belki de en geçerli yol iki değerlendirmeyi yaptırmak ve sonra bu ikisini karşılaştırıp tutarlılığını araştırmaktır. Bu uygulama sonunda iki gözlemin birbiriyle uyuştuğu yönleri geçerli veri olarak kabul etmek gerçeğe daha yatkın olur.

KAÇ TANE KİŞİLİK ÖZELLİĞİ VARDIR ?

Bu konuda kesin bir sayı verilemez. Ancak 10 – 15 binin üzerinde olduğu kesindir. Bu kadar özelliğin her biri için bir değerlendirme ölçeği geliştirirsek altından kalkamayacağımız bir işin içine girmiş oluruz.

Psikologlar istiksel yöntemi kullanmışlardır.Kişilik özellikleri üzerinde üzerinde çalışan psikologlar şunu fark etmişlerdir: Bu özelliklerin bir kısmı bir arada bulunur. Tıpkı bir ölçek demeti oluştururlar. Örneğin atılgan  – çekinden ölçeği üzerinde düşük değer alan bir kişi faal – durgun,  kuvvetli –zayıf ve cesur korkak ölçek değerlerinde de düşük değer alır.Ölçekler arasında bu tip değerler demeti ilişkilerini gösteren istatiksel yönteme faktör analizi (FA) denir.

KİŞİLİK ÖZELLİKLERİ İLE İLGİLİ KARŞILAŞILAN DİĞER SORUNLAR

Kişilik özellikleri bize üç önemli noktada bilgi veremez :

  1.    Birey belirli sosyal durumlar içinde kişilik özelliklerini nasıl ve ne derece değiştirir.
  2.    Kişisel özellikler nasıl gelişir.
  3.    Kişisel özellikler birbiriyle nasıl bir ilişki nasıl bir yapılaşma,ve bütünleşme gösterir.

İlk soruya ilişkin olarak örneğin sessiz-sakin,içine dönük-kapanık bir kişi kendi arkadaş ortamını bulunca çenesi kapanmayan geveze biri haline dönüşebilir.Hiç çalışmayan tembel biri olarak bildiğimiz kişi,bir arkadaş grubu içinde takım halinde çalışmaya başlayınca dişini tırnağına takarak en yüksek gayreti göstererek herkesi hayrete düşürebilir.

Burada temel nokta bireyin içinde bulunduğu ortamın onun davranışını belirleyen önemli etkenlerden biri olduğudur.Kişilik özelliği de bir davranış olarak bu genellemenin içine girer.Birey içinde bulunduğu sosyal durumdan bağımsız olarak kişilik özelliği gösteremez.Halbuki bu alandaki kişilik değerlendirme ölçekleri sosyal durumu göz önüne almaz.

İkinci soru gelişim konusudur.bu kavramların herhangi bir gelişim açıları yoktur.şu anda var olanı tanımlar.kişinin bu duruma nasıl geldiği konusunda gelişimsel bir bakış açısı geliştirmez.Freud’un yaklaşımı gelişim dönemlerine büyük ağırlık verir.kişilik özellikleri yaklaşımı Freud’un yaklaşımıyla kıyaslandığında bireyin geçmişi hakkında bize hiçbir şey vermez.

Üçüncü nokta ise özelliklerin birbiriyle olan ilişkisidir.İnsan sadece bir dizi kişilik özelliği değil bir bütündür.Bütünlük sadece biyolojik değil-psikolojik yapıya da özgüdür.Bir dizi kişilik özellikleri sıralayarak,herhangi bir insanı anladığımızı söyleyebilir miyiz?Özellikler nasıl bir etkileşim içindedir?Bu gibi sorular yanıtlanmadan başarılı bir kişilik kişilik geliştirmiş olmayız.

Özellikler yaklaşımı bu eleştirilere rağmen psikologların kişilik yapısına daha boyutlu olarak bakmasını ve istatiksel araştırma tekniklerinin daha da gelişmesini sağlamıştır.

ROTTER’İN İ-D ( İçten – Dıştan Denetimlilik ) Ölçeği

Julıan Rotter (1966-1975) kişilerin kendi yaşamlarını denetleyebilme güçleri bakımından birbirlerinden farklılıklar göstermişlerdir. İnsanın kendi yaşamını denetleyebilmsi ne demektir? Birey yapmakistediği davranış için gerekli gücü kendinde bulabiliyormu? Yoksa bir başkasının iznini almsı mı gerekiyor? Rotter geliştirmiş olduğun boyutun bir ucuna içten denetimlilik ( internal locus of control ) , diğer ucuna da dıştan denetimlilik ( external locus of control ) adını vermiştir.

İçten denetimlilik ucuna yakın olan kişi çevresinin kendi denetimi altında olduğunu ve isterse yaşamını istediği yöne çevirebileceğine inanır.

Dıştan denetimlilik ucuna yakın olan insanlar çevresinde olup bitenleri etkilemekten kendisinin aciz olduğunu ve yaşamını kaderin belirlediğini kendisinin elinden gelen bir şey olmadığını inanırlar. Kincey (1981) zayıflama programına giren kişiler üzerinde yaptığı araştırma programında içten denetimli kişilerin daha kolaylıkla kilo kaybettiklerini gözlemlemiştir.

EYSENCK’İN İÇEDÖNÜK – DIŞADÖNÜK VE OTURMUŞ UÇARI BOYUTLARI

İngiliz psikoloğu Hans Eysenck içedönüklük–dışadönüklük (introversion-ekstraversion ) ve oturmuş-uçarı  ( stable-unstable ) olmak üzere kişiliğin temel iki boyutu vardır.İçedönük kişiler iç dünyalarında olup bitenlere önem verirler. Dışadönük kimseler dış dünyada olup bitenlere dönüktür. Oturmuş kimseler çevrelerine da iyi uyum yapmış kişilerdir. Uçarı kişiler çevrelerine pek iyi uyum yapamazlar.

İçedönük                                  Dışadönük

Oturmuş           Oturmuş-içe dönük                   Oturmuş- dışadönük

Uçarı                  Oturmuş-içedönük                    Uçarı-içedönük

Oturmuş-içedönük kişi; sakin, güvenilir,dikkatli ,durgun, kendini denetim altında tutabilen bir kimsedir. Oturmuş-dışadönük kişi hoş sohbet aldırmaz atılgan ve önderlik yetenekleri olan birkimsedir. Uçarı-içedönük kimse yopluluktan kaçınır, karamsar katı sürekli kaygılı ne zaman neşeli ne zaman kızgın olabileceği bilinmez. Uçarı- dışadönük kimse hemen alınan saldırgan çabucak heyecanlanan çabuk değişebilen hareketli biridir. Hans Eysenck insanları bu temel dört grup içinde inceleme olanağı yaratmıştır.

KİŞİLİK VE KİŞİLİK KURAMLARI

GENEL ÖĞRENME YAKLAŞIMI

Genel öğrenme yaklaşımına göre, insanın davranış özelliğinin nedeni onların öğrenme tarihçesinde yatar. Örneğin, bir insan saldırgan davranıyorsa, bunun nedenini geçmiş deneyimlerinde aramak gerekir. Bu kişi değişik durumlarda saldırganlığı sayesinde istediğini elde etmiş ve bu nedenle saldırgan davranışı pekiştirmiştir.  Büyük bir olasılıkla bu kişi saldırgan davranışına devam edecektir. Aynı mantığı kullanarak diyebiliriz ki, kişi konuşkansa onun geçmişinde ya konuşmak ödüllendirilmiştir, ya da sessiz kalmak cezalandırılmıştır. Bu yaklaşıma bütün insan davranışlarında olduğu gibi kişilikte de bir davranış örüntüsüdür.

Pekiştirme ve cezalandırma: Öğrenme yaklaşımı pekiştirmenin davranışımızı biçimlendirdiğini savunur. Yetiştiğimiz çevrede sakin ve ağır başlı kimseler ödüllendirilmiş, hemen kızan kişiler cezalandırılmışsa, ilerdeki davranışlarımızda daha sakin kimseler olarak davranma eğiliminde oluruz. Geçmişte ödüllendirilen davranışlar gelecekte kendini daha sık gösterirler. Pekiştirme ya birincil tür, ya da ikincil tür (sosyal) olabilir. Sosyal tür onay ve teşvik gibi davranışlarda, birincil tür bedenle ilgili yiyecek, cinsellik, uyku kucaklanma gibi ödüllerdir.

Genelleme ve ayırt etme: Belirli bir sosyal durumda belli bir davranış ödüllendirilirse ilerde aynı davranışın tekrar etmesi fazlalaşır.

Mesela bir çocuk evde sürekli mızmızlanma ağlama ile istediğini elde ediyorsa dış çevrede de aynı davranışı gösterir. Fakat aynı tepkiyle karşılaşmaz. Böylelikle evde ağlayan çocuk dış çevrede “lütfen” gibi kelimeler kullanır. Böylelikle “ayırt etme” yi öğrenmiş olur..

MİLLER VE DONALD

Freud’un ortaya attığı kişilik kuramının öğrenme süreciyle açıklandığını ileri süren ilk Amerikalı psikologlardır. Freud’un kavramlarının içeriğine itiraz etmemişler insan hayatındaki önemini vurgulamışlardır. İtirazları kavramların tanımı ve deneysel temelidir.

Araştırmacılar iki denek almışlar. Denek A’ ya deneyin gerçek amacını söylememişler denek B’ ye durumu anlatmışlar.  Denek iki aşamadan oluşmuştur: İlk aşamada A ve B birbirleriyle etkileşim kurmuş B’nin  A’yı sinirlendirmesi sağlanmıştır.

İkinci aşamada görünüşte bir öğrenme durumu yaratılmıştır. Burada A, B’ye düzensiz sahta şoklar verildiğini bir davranışı öğrenme çabası içinde olduğunu sanmaktadır. N zaman A “biz” ya da “onlar” kelimelerini kullanırsa B kendine şok verilmiş gibi davranır.

Zamanla A biz ve onlar kelimesinin sayısında artış olduğunu görmüştür.

Skinner’in Yorumu

Skinner’in görüşünü üç davranış alanında inceleriz.

1.Fobik: İnsan klasik koşullanma kuramına göre yetişir. Fobik nevrotik (akla uygun olmayan) bir durumdur. Genellikle nesne olay yer ile ilgilidir. Örneğin yüksekten korkma, hayvanlardan korkma.

Freud ise fobiyi bireyin uzlaşamadığı bilinç altından geldiğini söyler. Örneğin köpek     fobisinin nedeni köpek tarafından ısırılan bir kişinin çektiği acı ısırılmaya koşullandırır. Köpek görünce fobi gösterir.

 2. Saldırgan: Bir çocuk saldırgan davranışta bulunmadığı zaman ilgi çekmeyeceğini görünce       saldırgan davranış sergilemeye başlar.

3. Kumar Oynama: kumar oynayan kişinin, kumar oynamaktan kendini alıkoyamamasının nedeni değişken oranlı pekiştire ile açıklanır.

Bandura’nın Görüşü

İnsan davranışını sosyal ortamlarda başkalarını gözlemleyerek öğrenir. Buna gözlem yoluyla öğrenme demiştir. Bir kişi öğrendiği davranışı sürekli yapmak zorunda değildir. Ödüle de gerek yoktur.

Rotter’in Yaklaşımı

Birey bir davranışı o davranışın sonucu için yapar. Beklenti ya da değer düşükse davranış olmaz. Örneğin bir çocuk şeker verileceğini biliyorsa odasını toplar. Canı şeker istemezse odasını toplamaz.

Öğrenme Yaklaşımının Eleştirilmesi

Kişiliğin sürekliliğini değişmezliğini tam olarak açıklayamaz. Öğrenme açısından eleştirenlere göre kişilik uyarıcının etkisiyle olur. Onun öğrenme tarihçesini açıklamaz. Kişilik devamlı kendine özgü sürekli ve tutarlıdır. Sadece pekiştirme-ödüllenmeyle açıklanmaz.

İkinci eleştiri doğuştan gelen mizaç ve davranışla ilgilidir. Genetik önemli değildir.   Davranış sadece öğrenme kavramıyla açıklanmaz.

Freud’un Kişilik Kuramı

Freud bireyin hayatının ilk beş yılında kişiliği etkileyen bazı gelişim evrelerinden geçtiğini söylemiştir. Bu döneme psikoseksüel dönem demiştir. Her evrede idin haz arayan vücudun bir alanı ile bu alanla bağlantılı faaliyetlerde yoğunlaşır.

Hayatın birinci yılına oral dönem demiştir. Çocuklar bakımının yapılmasından ve emmekten zevk alırlar.

Hayatın ikinci dönemine anal dönemder. Çocuklar ilk olarak tuvalet eğitimi denemesini yaşarlar.

Üçüncü dönem fallik dönemdir. Çocuklar cinsel organla oynamaktan haz alırlar.(3-6yaş) Erkekle kadın arasında farkları gözlerler. Karşı cinsteki ebeveyne yönelirler.

Sonra gizil dönem gelir. Çocukların dikkatlerini dış çevreye yöneltirler.

Son evre genital dönemdir. Ergenlik dönemi de denir. Gençler cinsel ilgilerini başkalarına yönlendirir. Olgun bir şekilde sevmeye başlar.

BENLİK(KENDİLİK) KURAMI

İyimser Yaklaşım: Freud insanı itilen bir varlık olarak, öğrenme psikologları ise çevrenin tutsağı olarak görür. Benlik kuramcıları ise insan doğasının sürekli mutluluk aradığını savunurlar. Doyum sağlamanın doğuştan geldiğini savunurlar.

Mekanik Olmayan Yaklaşım: Freud id ego süper ego ile iç dünyanın önemini,öğrenme kuramcıları ödül ceza gibi dış dünyayı önemser. Benlikçiler ise yaşamı doyuma ulaştırmak için sürekli seçim yapar, karar verme olanağı tanır.

Şimdi Burada yaklaşımı: Kişinin başından geçen önceki tüm olaylar önemsizdir. Çocukken başımızdan geçen olayların şimdiki yaşamımızı etkilediğini kabul etmezler. Onlar şu anda kişinin çevresini kendini nasıl algıladığını önemserler. Şimdiye önem verirler.

Rogers’in Benlik Kuramı

Benlik bilinci iyi orta kötü olabilir. Her zaman gerçeği yansıtmaz. Kendimizi nasıl gördüğümüzü ifade eder. Herkes olumlu gelişmiş bir benlik için çabalar. Olumlu benlik için koşulsuz sevgi içinde yetişmeliyiz. Birey ne yaparsa yapsın onun sevgiye saygıya layık olduğunu kabul eder. Ceza olabilir.

Maslow Kuramı

Güdü basamaklıdır. Bir güdü giderilince diğer basamağa geçer. En üstte kendini gerçekleştirme vardır. Kendini gerçekleştirme bir anlıktır.

Fenomonolojik Yaklaşım

Öznel deneyim bireyin dünyayı nasıl gördüğü gibi birkaç kuramdan oluşur. Bireyin olayları nasıl algıladığı üzerinde dururlar. İnsanı bilinçdışı etkinin güdülediği görüşünü savunan psikanalitik görüşe tepkidir. Durumun nesnel koşuluna bakmak yerine bireyin şu anda ne olduğu konusundaki öznel görüşüne bakarlar.

Benlik Kuramının Eleştirisi

Kavramları açık değildir. Deneyle araştırmak zordur  kavramlar belirsizdir. Betimseldir. Açıklama azdır. Öğrenme ile ilgili kavramlara yer vermezler.

 

YAZAR BİLGİSİ
Rehberlik Servisi
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.