Sınıfta DEHB’li öğrencim var
Dikkat Eksikliği ve Hiperaktivite Bozukluğu(DEHB) çocukluk ve ergenlik dönemlerinde çok sık karşılaşılabilen, anne baba tutumlarıyla doğrudan ilişkili olmayan, kalıtsal özelliklerin daha yoğun görüldüğü bir nörobiyolojik bozukluktur.
Sınıf ortamında DEHB’li öğrenciler; dikkat toplama yeteneğinde sınırlılık, dağınıklık, anlatılanları dinlemede güçlükler, düzensizlik, unutkanlık, motor huzursuzluk, yetersiz dürtü kontrolü, aşırı konuşma, sırasını bekleyememe, kurallara uymada güçlük gibi davranış problemleri gösterirler. Bu öğrenciler bir ya da birkaç uyarana aynı anda dikkat etme konusunda başarısızdırlar, elleri ayakları kıpır kıpırdır, oturmaları beklenen durumlarda sürekli ayaktadırlar ve sınıfta amaçsızca koşuşturup dururlar, bir işi sonuna kadar tamamlayamazlar, sürekli olarak diğer insanların sözünü keser, kendilerine bir soru sorulduğunda, soru tamamlanmadan yanıtını verirler.
Yapılan araştırmalarda DEHB yaşayan öğrencilerin problem davranışları en sık gösterdikleri alanların; teneffüsten sonra yeni bir derse geçiş, geziler, serbest çalışma saatleri ve kendi seçtiği etkinlikleri yapma ile ilgili alanlar olduğu görülmektedir. Tüm bu alanlar, öğretmenin yapılandırmasının daha az olduğu alanlardır. Oysa dikkat eksikliği ve aşırı hareketliliği olan öğrenciler, karmaşık ve atak çalışma tarzları nedeniyle sürekli olarak dışarıdan bir yapılandırmaya gereksinim duyarlar. Kendi kendine öğrenme, düz anlatımla dersin işlenmesi ve diğer çocuklarla çatışmaların var olduğu durumlar, problem davranışla en sık karşılaşılan alanlardır. En az problem ise, eğlenceli ortamlarda ve öğretmenin öğrenci ile birebir iletişim kurduğu ortamlarda yaşanmaktadır.
Sınıfında DEHB yaşayan öğrencisi olan bir öğretmenin, ders sürecini bu öğrenciler için açık bir şekilde planlaması ve sınıfta kendisine bir yol haritası belirlemesi gerekmektedir; öğretmenler, özellikle öğrenmeyle ilgili beklentilerini her dersin başında belirlemeli ve bu konuda DEHB’li öğrencilere bilgi vermelidirler. DEHB’li öğrencilerin kendilerine olan güvenlerinin öğretmenleri tarafından güçlendirilmesi, küçük ilerlemelerinin dikkate alınması ve pekiştirilmesi önemli olan bir diğer konudur. Bu öğrenciler sadece sonuca göre değil, herhangi bir konuda çaba göstermeye başladığı an ödüllendirilmelidirler. Özellikle sözel övgü kullanılırken, öğrenciler üzerinde baskı yaratabileceği düşünülerek genelleştirilmiş ifadelerden (“Seninle gurur duyuyorum”, “Sen bir dahisin” ya da “Yakında sınıfın en akıllı çocuğu olacaksın” gibi) kaçınılmalıdır. Bu noktada “Dikkatini iyi bir şekilde topladığını düşünüyorum.”,“Matematik ödevini yapmak için gerçekten çok çaba gösteriyorsun.” gibi ifadelerin daha uygun olduğu söylenebilir.
DEHB olan öğrencilerin problemli davranışları ile baş etmede öğretmenlerin bu öğrencilere ilişkin bakış açıları da oldukça önemlidir. Sınıfta problemli davranışlar gösteren, sürekli hareket eden, sınıf arkadaşlarının dikkatini dağıtan bir öğrencinin bu davranışlarını öğretmeni nasıl yorumlamalıdır? Öğretmen, bu durumda, dersinin ilgi çekici olmadığını düşünüp öfkelenebilir, öğrencinin bu durumda hiçbir şeyi öğrenemeyeceğine inanarak bir şeyler öğretmekten vazgeçebilir ya da öğrencinin dikkat toplama ile ilgili problemleri olduğunu ve bu nedenle dinleyemediğini düşünebilir. Bir öğretmen öğrencisinin problemli davranışlar göstermesini beklerse daha küçük şeylere dikkat eder ve yorum otomatik olarak gelir: “Beni kızdırmak istiyor.” Eğer bu gibi düşünceler kontrol edilmezse ardından duygular gelir. Özellikle probleme dikkat edildiğinde, ağırlıklı olarak probleme tepki verilir ve böylece farkında olmadan olumsuz davranışlar pekiştirilmiş olur.
DEHB’li öğrencilerin göstermiş oldukları bu davranış problemleri, uzun süreli dikkat toplama ya da bilişsel bir çaba gerektiren etkinliklerde ve bir uyaranın yenilik özelliğini kaybetmesi durumunda (örn. öğretmeni sürekli dinlemek, monoton bir şekilde tekrarlayan ödevler) daha belirgin bir biçimde yaşanır. Çocukların bu davranışları genellikle, ebeveynlerin ve öğretmenlerin “Bu çocuk ne isterse onu yapıyor” gibi bir yorum yapmalarına neden olur. Oysa DEHB’de temel sorun, kişinin belirli bir işle ilgilenirken o sırada, içinden gelen başka bir şey yapma isteğine engel olamamasıdır. Bununla birlikte öğrencinin yeni, ilgi çekici bir ortamda bulunması, davranışlarının ödüllendirilmesi ya da yoğun dikkat gerektirmesine karşın sevdiği bir etkinlikle uğraşması durumunda davranış problemlerinin azaldığı gözlenmiştir.
DEHB’li öğrencilerin, meraklı ve heyecanlı ve enerji dolu olmaları, diğer insanlarla kolay iletişim kurabilmeleri, adalet ve adaletsizlik konularında oldukça duyarlı olmaları, sempatik olmaları, risk almayı sevmeleri, şakacı ve empatik olmaları gibi birçok olumlu özellikleri tespit edilmiştir. Fakat bu olumlu özelliklerinin çevre tarafından göz ardı edilmesi bu çocukların uyum sorunlarının daha da artmasına neden olabilmektedir. Bu sorunlarla baş etmede ise özellikle öğretmen davranışları önem kazanmaktadır. Öğretmenler, bu öğrencilerin meraklarını, enerjilerini ve yaratıcılıklarını, öğrenme sürecinde yapıcı bir biçimde kullanabilirlerse, sınıf ortamındaki zarar verici davranışları ile daha kolay baş edebilirler.
Ebeveynle işbirliği, öğretmenin mutlaka dikkate alması gereken bir diğer konudur; öğretmenin ebeveynle düzenli olarak bir araya gelmesi ve öğrencilerin hem güçlü yanları hem de var olan problemleriyle ilgili olarak görüşülmesi oldukça yararlı olacaktır. Çünkü ebeveynlerde evde büyük olasılıkla aynı problemleri yaşamaktadırlar. Ancak bu iletişimin amacı ebeveynlere çocuklarını şikayet etmek olmamalıdır. Bu durumda ebeveyn çocuğunu savunma eğiliminde olacaktır. Bunun yerine öğretmenler gözlemlerini ve deneyimlerini ebeveynlerle paylaşmalı ve istenmeyen davranışların önlenmesinde ortak bir strateji belirlemelidirler.