Ad koyma geleneğimiz
AD KOYMA GELENEĞİMİZ
Dede Korkut geldi, “Bunun adı Bamsı Beyrek olsun; adını ben verdim, yaşını Allah versin.” dedi. Böyle devam eden hikâyeler okuduk, okuyor çocuklarımız ve gelecekte de okuyacaklar muhakkak. Ama maalesef bizlerde geçmişten örnek alma, geçmişi modernize etme konularında büyük sıkıntılar mevcut. Türk Dil Kurumu’nun “drone” kelimesine karşılık bulmaya çalıştığı şu günlerde isim verme geleneğimize dönmemiz gerektiği düşüncesindeyim. “Drone” kelimesi erkek arı, vızıltı gibi anlamlara gelmekte ve insansız hava araçları için kullanılmaktadır.
Yabancı sözcüklere Türkçe karşılık bulma konusunda çok becerikli olamadığımız şu günlerde, sorunu çocuklara, gençlere bırakırsak daha iyi olacağı kanaatindeyim. Evet, yanlış anlamadınız? Bu işi çocuklara ve gençlere bırakalım. Çünkü sonradan bulunan kelimelerin çoğu o kadar yapay kalıyor ki toplumun büyük kesimi ve gençlerin neredeyse tamamı Türkçesini kullanmıyorlar. O zaman bu kelimeyi kullanacaklara bu konuda söz vermek daha faydalı olacaktır. Bizim kültürümüzdeki ad verme geleneğinde dede korkut bireyin bariz özelliğine göre ona bir isim, ad koyardı. Aslında yapılması gereken asıl işte bu bence.
Küçükken yaşadığımız bölgede ayçiçeği tarımı yapılırdı. Ayçiçeğinin başları (biz onlara kalpak derdik.) kesilir ve toplanırdı. Toplanan başlardaki çekirdekler sopalarla (doğ) çıkarılırdı. (fişlemek) Çıkarılan çekirdeklerin temizlenmesi gerekirdi. Şimdi bunun için ayrıca bir araca ihtiyaç duyulmuyor. Eskiden bunun için bir patoz türü kullanılırdı. Biz o patoza “tahtahı-taktakı” derdik. Niye derdik tam olarak bilmiyorum. Bu aracın tahtadan yapılmışları vardı. Belki de ilk örnekleri tahtadan olanlardı, bu yüzden tahtadan yapılmış anlamında bu ismi kullandık veya çalışırken çıkardığı tak-tak diye seslere nispeten bu isim verildi. Ama bu ismi kullanmayı tercih ettik. İsim verme, koyma işi sosyolojik bir olaydır.
Bir laboratuvar çalışması ile gerçekleştirilecek bir şey değildir. Son yıllarda TDK’nin bu konuda yaptığı anket vb. çalışmaları takdir ediyorum ama yeterli görmüyorum. Bu konularda gençler bilgilendirilmeli ve onlara daha çok söz hakkı verilmelidir. Dilimizi, kullandıkları dili belli çerçeveler içerisinde kendileri şekillendirmelidirler. Dilimiz konusunda özellikle gençlerimizin yer alacağı programlar ve projeler düzenlenmelidir. Öğrencilerin eğitim öğretim yılı içerisinde kutlama yapacakları belirli gün ve haftalar tertip edilmelidir. Genç TDK gibi kuruluşlar da oluşturulup bu konu gençlere indirgenebilir.
Sosyal medyada son yıllarda yabancı kelimelerin Türkçesi bulunmaya çalışılmakta ve alternatifler üretilmektedir. Dil insanın sadece kültürünü aktaran bir yapı değil aynı zaman kimliği, kişiliği, düşünme tarzı, bilimi ve medeniyetidir. Bu kapsamda biz okul psikolojik danışmanları-psikoloji bilimi ile uğraşanların da bu akıma destek olabileceği kanaatindeyim. Rehberlik servisi olarak alanımızla ilgili konularda kelimelerin Türkçesini kullanabilir ve hatta Türkçesi olmayan kelimeler için birbirimize alternatifler de önerebiliriz. Bu konuyla ilgili yeni kelimeler bulma konusunda meslektaşlarımızdan oluşan bir ekip de oluşturup öneri listesi de yayınlayabiliriz.
Sabri DAŞO
Psikolojik Danışman
sabridaso@gmail.com