Akıl oyunları – A Beautiful Mind – Film inceleme
Filmin Künyesi
Filmin adı: Akıl Oyunları (A Beautiful Mind)
Filmin uzunluğu: 134 dk
Yönetmen: Ron Howard
Oyuncular: Russel Crowe, Jeniffer Connelly, Paul Bettany, Josh Lucas ve devamı
Filmin türü: Biyografi, Dram
Filimde işlenen hastalık: Şizofreni
Filmin vizyon tarihi: 8 Mart 2002
“Düşünsenize hayatınızdaki en önemli kişilerin, yerlerin, anıların yok olmadığını, ölmediğini; ama daha kötüsü aslında hiç varolmadığını birdenbire öğrenseydiniz ne olurdu?”
John Forbes Nash, Adam Smith’in oyun teorisini geliştirip kendi diferansiyel ile denge teorisini ortaya atan ve 1994 Nobel Ekonomi Ödülünü alan Amerikalı matematikçi. Kendisine depresyon ve paranoid şizofreni tanısı konduğunda üniversite yıllarındaydı. Bu sebepten ötürü film de Nash’in Princeton’daki anılarından başlamaktadır.
Hayali oradaki hemen hemen her öğrenci gibi Wheeler’a gitmek olan Nash’in diğer öğrenciler tezlerini neredeyse bitirmek üzere olmasına rağmen kendisi daha başlamamıştı. Nash’in Princeton’daki yegane öteki amacı da üniversitedeki en iyi öğrencilerden biri olan Martin Hansen’ı yenmekti. Fikir üretmeye çalışan Nash’in yanına filmin başlarına göre oda arkadaşı; ama aslında onun sanrılarından biri olan Charles Herman geliyor onunla dost oluyor, sadece sayılarla iyi ilişkileri olan Nash’in ilk defa hayali de olsa bir arkadaşı oluyor. Filmde çocukluğuna değinilen sadece tek bir cümle de bu durumu açıklıyor: “İlkokul öğretmenim bana fazla gelişmiş bir beynimin ama fazla gelişmemiş bir kalbimin olduğunu söylerdi.”
Okulda yaşadığı stres, kaybetme korkusu, çaresizlik hissiyatı gün geçtikçe arttı ve o sebepten ilk halüsinasyonunu Herman adıyla görmüş oldu. Her ne kadar kalıtımın etkisinin fazla olduğu bilinen bu hastalıkta kişinin sosyal olarak yaşadığı problemler, toplumun kendisine olan bakış açısı gibi bazı etmenlerde etki etmektedir. Hatta toplumdan çok uzakta kalan bir insanın şizofreni olma ihtimalini arttırdığını söyleyen ve buna da “Toplumsal izolasyon şizofreni” diyen Harry Stack Sullivan’ın teoremi ile bir benzerlik göstermektedir John Nash filmi.
Ama eninde sonunda istediği yeri yani Wheeler’ı kazanır ve yanına Sol ile Bender’ı alır. O dönem ise Nash’in sanrılarının en uç noktasına çıktığı dönem olarak bilinmektedir. Askeriyeye, ülkesine hizmet etmek için Sovyet şifrelerini çözmesi gereken Nash bunun gerçek olmadığını bilmemekte ve orada “big brother” diye bilinen William Parcher’ın dediklerini harfiyen yapmaktadır. O sıralar aynı zamanda Wheeler’da öğretmenlik yapmaya çalışan Nash, ileride eşi olacak olan öğrencisi Alicia ile tanışır. Diğer öğrencilerin arasından sıyrılması, Nash’e herkesten farklı gelmesi ve inatçı, normal insanlardan farklı oluşu John Nash’in ilgisini çekmiş olsa gerek.
Kadınlarla arası çoğunlukla gülmeyen John Nash’in bu sefer şansının tutması sebebi ise Alicia’nın anlayışlı, fedakar ve çoğu şeyi kolaylıkla alttan alabilme yetisine sahip olmasıdır. Nash, Alicia ile flörtleştiği dönemde aynı zamanda John Nash’in gözünde Pentagonun gizli olan eski üssü olarak bildiği; ama aslında yıkık dökük bir malikhanenin posta kutusuna hemen her akşam gidip çözdüğü Sovyet dergilerinin şifrelerini oraya atmaktadır.
Nash matematiğe o kadar çok inanıyordu ki her şeyin matematikle çözülebileceğine inanıp gruplaşmaların nasıl olduğunun matematiğini dahi üniversite camında çıkartmaya çalışmıştır. Hayatındaki problemleri de matematik ile çözmeye çalışıyordu ve aşırı derecede matematiğe bağlıydı. Kendi ilişkisinde dahi matematiğin etkisini fazlasıyla göstermiştir. Onunla birliktelik teklifi ettiğinde dahi basmakalıp havalı cümlelerden ziyade çok net ve çok çok fazla gerçekçi ve bilimsel konuşmuştur. En azından dürüstlüğünü elden kaybetmeden bunu yaptığı için de Alicia onun teklifini kabul etmiştir, ileride de evlenmişlerdir.
İlerleyen dönemlerde eşine değil vakit ayırmak kendi odasına kapatmaya başlayan Nash’in sanrıları daha ağırlaşmaya başlayıp kendisini Alicia’dan dahi soyutlamaya başlamıştır. Halüsinasyonları, delüzyonları Nash’i kontrol altına almaya başlamıştır. Sovyetler tarafından takip edildiğini düşünen Nash, evin ışıklarını dahi açmaz ve açtırmazdı. Alicia bir kere ışığı açında da Nash sinirlenip kendi dünyasında onu korumak için onu ablasının yanına göndermiştir. Bir şeylerden işkillenen Alicia ise Dr. Rosen’ı çağırır ve ileride bizim de bilmediğimiz, filmde gösterilmeyen; ama filmde olduğu kabul edilen bir olay Alicia’ya hastalığını fark etmesinde bir fayda sağlar. O olay da Sol’ün en başından beri Nash’i malikhaneye kadar takip etmesi ve bunu bilmesi. Nash bir konuşma yapmak için Princeton’a geri döner ve orada ilk halüsinasyonu olan Charles’ı ve onun yeğenini görür.
Filmin belki de hatrı sayılı bir süresi kadar Nash’in şizofreni olduğu gizlense Herman’ın yeğeninin bir sahnesi Nash’in şizofreni olduğunu bir kez daha gösterip, kanıtlamıştır bir nevi. O sahne ise “Herman’ın yeğeninin kuşlara doğru koşması onla oynamaya çalışması esnasında kuşların tepki dahi vermemesi.” Normalde her insan güvercinlere doğru hızlı bir şekilde koştuğunda kuşlar uçar gider; lakin burada böyle bir şey olmaması izleyenleri fazlasıyla düşündürmüştür. Konuşmasına geçince Nash, Sovyet ajanı olarak gördüğü birkaç adam karşısına çıkar lakin onlar Dr. Rosen için görevlendirilmişler. Nash her ne kadar kaçsa da işin sonunda onu yakalıyorlar. Nash gözünü McArthur Psikiyatri Hastahanesinde açıyor. Nash buradan çıkmak için kendisini zorlamaya başlıyor, Dr. Rosen güvenliği çağırmak için butona bastığı an Charles’ı karşısında görüyor. Kendisine ihanet ettiğini söyleyip onun da bir Sovyet Ajanı olduğunu haykırmaya başlıyor. Bu da demek oluyor ki sanrıları, halüsinasyonlarının dahi üstünde tutuyor.
Alicia olanları öğrenince ilk başta kocasının şizofren olduğuna inanmasa da Sol onu eski malikhaneye götürünce kendisi de inanmaya başlamıştır. Ardından Nash’e 10 hafta boyunca haftada 5 kez olacak şekilde bir insülin tedavisi uygulamaya başlamışlardır, ardından da hap tarzı ilaçlara dönmüşlerdir. Nash ilaçların yan etkilerini hissetmeye başlamıştır. Odaklanma problemi yaşayıp hem eşine hem kendisine zor anlar yaşattığını anlayınca verilen ilaçları kullanmayı bırakmıştır ve bıraktığı gibi Parcher’ı yani öteki halüsinasyonunu görmeye başlamıştır. Yani Nash, en başa dönmüştür, bütün ilerleme yok olmuştur.
“Neredeyse gerçek olmadığını düşünmeye başlamıştım.”
En başa geri dönen Nash bunu Alicia’ya da gizleyememeye başlamıştır. Bebeğine bakamamaya, ona Charles’ın baktığına inanan Nash’in kötüleştiğini anlayan Alicia, Dr. Rosen’a doğru giderken Nash’in halüsinasyonu Parcher, Nash’in aklına girerek ona engel olmasını sağlar ve Nash, Alicia’ya bir kere vurur. Alicia için bardaktan çıkan son damla idi bu ve tam gideceği esnada Nash de kendi problemini anlar; “Büyümüyorlar!”
Nash, kendi halüsinasyonlarının fiziksel olarak büyümeyip, yaşlanmadıklarını anlamıştır yani kendi açığını kendisi bulmuştur, kendi durumunu kabullenmiştir Nash. Ardından Dr.Rosen’ı eve çağırdılar ve Rosen tek yolunun çok çok daha ağır bir tedavi olduğunu söyledikten sonra bunu kabul etmezler ve Alicia tedavi için kendi imgesini Nash için kullanır. Gerçeğin kendisi olduğunu ve Nash’in kendisi olduğunu Nash’e gösterir ve sevginin gücünü bunun için kullanır. Şizofreniyi yenemeyeceklerdi; ama şizofreniye yenilmeyeceklerdi de. Onunla yaşamayı öğrenecekti Nash. Bunun için de bir uğraş ihtiyacı olan Nash, Princeton’a yani eskiden en büyük rakibi olan Hansen’ın müdür olduğu ve aynı zamanda her şeyin başladığı yere gider.
Nash ilk başlarda halüsinasyonları ile başa çıkmakta zorlansa dahi er ya da geç onlarla yaşamayı öğrenir ve bu da ona Nobel’i kazandırır. Ona Nobel’i kazandıran sağlığının yerinde olduğunu kanıtlayan şey ise aslında Nash’in hayalinin gerçek olmasıydı. Oradaki akademi ile uğraşan insanların ona saygı duyduklarını gösteren kalem bırakma hareketi. Hem Nobel’i hem de hayallerinin gerçekliğini kazandı. Nash nobeli kazandığında ise yaptığı konuşması ile de akılda kalacaktır. “Burada senin sayende varım, burada olma sebebim sensin, sen benim bütün nedenlerimsin.” cümleleriyle cefakar eşini de onurlandırarak bu filme mutlu bir son katmış oluyor.
“Ladies and gentleman the great John Nash”
Onur Kafadar
Psikolojik Danışman
runokafadar@gmail.com