Akıllı deliler
AKILLI DELİLER
“İnsanlar üç sınıftır. Deli, yarı deli, akıllı. Deliye gelince, sana ondan bir zarar gelmez. Yarı akıllıya gelince, işte o seni yorar. Akıllıya gelince, o sana yük olmaz.” (Kadı Ebu Yusuf)
Bir gün bir deliye sormuşlar: “Sence dünyanın en mutlu insanları kimlerdir? Cevap şu olmuş: “Ölüler ve deliler.” “Ama ölüler bu dünyada değiller ki… İşte cevap. “Sen delileri bu dünyada mı sanıyorsun?” Akıllı insanlar, delileri ortalıkta dolaşırken görmek istemezler: Ya onları loş karanlık arka odalara kapatırlar, ya da tımarhaneye… Çünkü kendini özgür zanneden insanlara aslında aklın tutsağı olduklarını anımsatır deliler… Ayrıca insanlara zihnin özgürlüğünün uçsuz bucaksız sınırsızlığını ve söz dinlemediğini de gösterirler.
Çevremize baktığımızda akıllı diye tabir ettiğimiz insanların aslında çok da akıllıca davranmadıklarını fark ederiz. Bazen anlaşılmadığını hisseder ve aklına uçuk kaçık fikirler gelenler garip karşılanır. İnsan kendini anlayan birilerini arar. Hani derler ya hep; “dertlinin derdinden, ancak dertli anlar” diye.. “ Delinin halinden de ancak deli anlar.” Ancak bazen de iki deli bir araya geldi mi ortalık bazen savaş alanına döner. Çünkü konuştukları deli dil farklıdır. Manyaklıkları da ayrıdır. Bu nedenle, yapılan en büyük yanlış; bütün delileri bir arada tutup tedavi etmeye çalışmaktır. Bir deliyi normallerin arasına koymak gerekir ki akıl versin akıllı olanlar. En önemli şey, bir delinin ciddiye alınmasıdır. Ciddiye alınan deli, gittikçe normalleşir, bunu bütün insanlığın bilmesi gerekir. Sadece biraz daha fazla sabır, özveri ve sevgi gerekir. Sorunun çözüm aşamasında yapılacak işlem budur ancak ve daha sağlıklı bir sonuca, ancak böyle ulaşılır kanısındayım…
Tarihimize bakıldığında Osmanlı devleti zamanında bile delilere şefkat eli uzatıldığını görüyoruz. Devlet-i Âli’ye döneminde meczuplara (delilere) dair bir de fetva bulunmaktadır. Fetva şudur: “Bir meczuba 3 ile 6 mızrak yaklaşılmaya, yaklaşıldığında mesul deli olmaya.”
İşte bu geçmişimizden bizlere bırakılmış bir miras olarak hep göz önünde bulundurulmalı, onun verdiği ışıkla ve şefkatle onlara yaklaşmalıyız. Delilik aslında bir bakıma bir ruh halidir. Azıcık yoldan çıktığımızda ya da hayat sınırını aştığımızda şöyle deriz: “Bir delilik yaptım…”
Bir şehir için bir delinin önemi çok büyüktür. Şehirde kimse doğru düzgün komşusunu bile tanımazken o şehrin delisini hemen herkes tanır ve bilir. Sultanahmet ve Ayasofya gibidirler, tanınırlar. İnsanlar gelip geçicidir ama onlar hem kendileri yaşar, hem de hikâyelerini yaşatırlar ve unutulmazlar…
Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesinde bir dönem personele okuma yazma eğitimi vermiş olan Bedia Tuncer, bir taraftan da akıl hastalarıyla ilgilenmiş ve akıl hastalarının yazdıkları şiirleri derleyerek bir şiir kitabının yayınlanmasına vesile olmuş. 1964 senesinde Matbaa Teknisyenleri Basımevince İstanbul’da basılan kitap, belki de dünyada türünün tek örneğidir. Okurken bazen gülecek, bazen ince nükteler yakalayacak, zekice olduğuna hak verip en çokta düşüneceksiniz. Aşağıdaki bağlantıda bu kitaptaki akıl hastalarının(akıllı deliler) yazdığı şiirlere ulaşacaksınız. Bu arada son söz Curl Gustav Jung’dan “Bana aklı başında bir adam gösterin, sizin için onu iyileştireyim.”
Akıl hastalarının yazdıkları şiirleri indirmek için resme tıklayınız.
Şuayip KÜTÜK
Psikolojik Danışman
urungu7447@hotmail.com
Yorum yapabilmek için giriş yapmalısınız.
buyurun benim…