Altıncı Koğuş – Anton Çehov
Anton Çehov – Altıncı Koğuş
Rus Edebiyatının en önemli isimlerinden biri olan Anton Çehov 1860 yılının soğuk bir kış ayında Rusya’da dünyaya geldi. Babasının başarı ile sürdüremediği ticaret hayatına bakkalda çalışarak yardım ettiği için lise eğitimi olağan süresinden uzun olmuştur.
Zorlu maddi süreçleri barındıran geçmiş aile koşulları nedeniyle çocukluk döneminden beri hayatını kendi kazanmıştır. bu sebeptendir ki öykülerinde çocuklar, onların acıları ve hüzünleri oldukça yer edinmiştir. Liseyi bitirdikten sonra Moskova’da bir tıp fakültesine girip doktor olmuştur. Bu kitabın yayımlandığı sene bölgesinde kolera salgını baş gösteren Anton Çehov, doktorluk mesleğini de üstün emeği ve çabasıyla yerine getirmiştir.
Çehov, Rus imparatorluğunun bir ceza kolonisi olan Sahalin Adası’nı ziyaret edip, oradaki korkunç şartları gözlemledikten sonra yapıtlarına kasvetli ve gerçekçi bir pencere açmıştır. Altıncı Koğuş eseri de bunlardan birisidir. Sahalin Adası’ndan sonra zenginlik ve güzellik abidesi olan Avrupa merkezlerine ziyarette bulunmuştur. Bir yıl içinde dünyanın iki değişik yüzünü görmüş ve bu iki yüzün insanda yarattığı farklılıkları bizzat yaşamıştır. Bu yaşanmışlık görme biçimini, dolayısıyla da yazma biçimini derinden etkilemiştir. Altıncı Koğuş ise bu sürecin sonunda yaratılmıştır.
* * *
Altıncı Koğuş , Anton Çehov’un 1892 yılında ilk kez dönemin en popüler Rus dergilerinden olan Russkaya Mysl’nin Kasım sayısında yayımlanan kısa bir öyküsüdür. Adını öyküde anlatılan akıl hastanesindeki “delilerin” kaldığı Altıncı Koğuş’tan almaktadır.
Kaynaklara göre Vladimir Lenin’de bu öyküyü okumuş ve etkilenerek , kendisini bu koğuşa kapatılmış gibi hissettiğini söylemiştir.
Öykü aynı adla birçok kez sinemaya uyarlanmıştır. Lucian Pintilie yönetmenliğindeki 1978 yapımı ” Word Six ” ve 2009 yapımı filmde orijinal senaryo kullanılmıştır. Türkiye’de de aynı adla Kemal Demirel’in uyarlamasıyla Devlet Tiyatrolarında sahnelenmiştir.
* * *
Kitap , Çehov’ un bize o dönemin Rusya’sı üzerinden sınıf farkını, duyarsızlığı, bireyselliği, eşitsizliği, yabancılaşmayı, ve daha birçok detayı, olağan gerçekliğiyle anlattığı bir başyapıttır.
Öykü çok kısa olsa da (68 sayfa) az cümleyle ve iki önemli karakterle Rus toplumunu oldukça geniş bir perspektiften eleştiriye açıyor.
Çehov , bizleri bu öykünün geçtiği hastaneye dikenli yollara sapmadan patika bir yoldan ulaştırıyor.Hastaneye girdiğimizde karşımıza çıkan bu 6. koğuş aslında karakterlerin ve eleştiri felsefesinin ortaya konduğu noktadır.
Çehov, ustalıkla yarattığı atmosferle okuru öykülerin içine çekmektedir. Aradan geçen bunca zamana karşın Çehov gibi ustaların zamana yenik düşmemesinin sebeplerinden biri de buradadır belki : merkezde insan ve insan halleri olması. 1892’de yazılan bu öykü günümüze de uzanırken sanki 128 yıl öncesini değil de bugünü anlatmaktadır.
Öykünün yazıldığı dönemden bu zamana kadar yeryüzünde yaşayan insanların büyük çoğunluğunun yaşam koşullarının iyileşmesi , dünyanın güzelleşmesi anlamında fazla ilerleme kaydedilmemiştir. hatta daha da bozulan bir dünyanın içinde yaşıyor olmamız öyküyü daha da sahiplenmemizi sağlamıştır.
” Yüksek ideallerden yoksun olan toplum zorbalıkla, kaba bir sefahatle ve iki yüzlülükle çeşitlendirilmiş , cansız, anlamsız bir yaşam sürmektedir.”
Bugüne taşınan benzerlikleri ve bu kısacık öyküye sığdırılan fikirlerin yoğunluğu ve gücü , hapishane ile akıl hastanesi arasındaki ayrımı yok eden, her ikisini de eşitleyen Altıncı Koğuş’un beş sakininin çarpıcı hikayesini okunmaya değer kılmaktadır.
Hadi Gelin öykünün biraz daha derinine inip karakterimizin yaşamına uzanalım : )
* * *
IVAN DİMİTRİÇ : Ivan bu hastaneye oldukça zengin bir insanken bir anda yokluk bir duruma düştükten sonra bu geçim sıkıntısının ve daha birçok şeyin etkisiyle , bir anda kendisinin takip edildiği ve tutuklanacağı hissiyle nöbet geçirmesi sonucunda kapatılmıştır.
“Hakimlerin beni tutuklamak için hiçbir nedene ihtiyacı yok …” demiştir Dimitriç. ” … onların arka avlularda koyunları ve danaları kesip de akan kanın farkına varmayan köylülerden hiç farkları yoktur. Suçsuz bir insanı bütün özel haklarından mahrum bırakarak kürek cezasına mahkum etmek için tek bir şeye ihtiyaçları vardır : Zaman “ diyerek acısıyla, adil yargılanmanın bulunduğu konuma okkalı bir eleştiri getirmiştir.
Çehov , Dmitriç’i koğuşta saygı duyulan ,asabi , düşündüğünü söylemekten asla çekinmeyen,taklit edilen ve kibar bir insan olarak tasvir etmiştir. Karakterimiz yer yer histeri krizlerine girerek başını iki elinin arasına alıp soğuk terler atsa da , elinden alınmayan tek şey düşünmektir.
ANDREY YEFİMİÇ: Gördüğü tüm bozuk düzene ” Ben sesimi çıkarsam ne kadar duyulur ? Ben karşı durunca her şey düzelecek mi sanki ? ” diyerek vardığı ve gördüğü sonuçları bir kenara koyarak her gün yeni bir güne uyanıp , aynı hastaneye gidip , aynı saatte önlüğünü askıya asarak özgürce lojmanının yolunu tutan bir adamdır Yefimiç. Çok okuyan ve okumaktan fazlasıyla zevk alan sıradan biridir. Kitaplarla bu kadar içli dışlı olup da düşünmekten bu kadar korkması karakterin dikkat çekici yönlerindendir.
Yarattığı bu karakterle , toplumda özgürce dolaşan , bir parça aklını kullanabilen ve okuyan insanlarında toplumdan kendini bu şekilde ayrıştırarak çözümün kendinde olmadığına ikna olmasına ve sorunlara karşı mutlak bir kayıtsızlıkla lambasını kapatıp yatağına yatmasına işaret eder Çehov
Kitapta bahsedilen hastane sadece bir metafordur. Hastane ile Rus toplumunun zihni anlatılmak istenmiştir. Gardiyan , insan zihnindeki şiddet ile çözüme varan cahil taraftır. Komşu asker , eyleme geçmeyen düşüncelerle sözde yücelik taslayan sığ bir taraftır. Müdür , dünya zevklerine kendini kaptıran aciz taraftardır gibi gibi… Diğer doktorlar Andrey Yefimiç’in , Ivan Dmitriç ile ilerleyen sohbetlerinden sonra şüphelenip onun da delirdiğini düşünmeleri toplumun ancak böyle insanları hapsederek şaraptan, maaştan, sohbetten zevk alabileceklerini resmetmiştir. bu topluluğun Andrey Yefimiç’in de zihnini buğulaştırma vakti gelmiştir. Andrey Yefimiç artık hastadır çünkü düşünmeye ve düşündükleriyle acı çekmeye, yapılan alçaklıklar ve iğrençliklere tiksinerek cevap vermeye başlamıştır.
” Doktor sonunda içine düştüğü felsefi yanılgının farkına vardığında ise artık iş işten geçmiştir. Altıncı Koğuş , Rusya’nın ve ülkenin sorunlarıyla ilgilenmek yerine onları uzaktan izlemeyi tercih eden elit Rus aydınının deliliğinin simgesidir adeta.”
Asıl deliliği bize gösteren Çehov, Gogol kadar mutlu değildir öykünün sonunda. Hem eleştirmiş ruhuna tabaka tabaka pislik biriken bu insanları, hem de Andrey Yefimiç’in yüzüne atılan yumrukla ve suratına kapatılan kapıyla sonlandırmıştır öyküyü.
* * *
Çehov döneminin yazarları arasında farklı bir bakış açısıyla kendini ifade etmiştir. Bu bakış açısına göre , bir öyküdeki her öge gerekli ve yeri doldurulmazdır. Kullanılmayacak herşey ortadan kaldırılır.
“ Hikaye ile alakalı olmayan her şeyi kaldırın. Eğer ilk bölümde ‘ duvarda bir tüfek asılı’ diyorsanız ikinci veya üçüncü bölümde o silah patlamalıdır. Eğer ateşlenmeyecekse , o silah orada asılı olmamalıdır”
Anton Çehov
Çehov’un yaşadığı dönemdeki Rusya’nın ve dünyanın sosyoekonomik yapısı göz önünde bulundurularak yapılan analizle; dönemin insana zorunlu kıldığı yaşam biçiminin, ona kazandırdığı ve kaybettirdikleriyle toplumsal ve bireysel kişiliği üzerindeki etkileri yapıtta gözlemlenmektedir.
Çehov kitapta o kayıtsız ve acıyla yüzleşememiş , sadece ‘ acı’ kelimesini bir bilginin ayağıyla ezip geçtiğinde bilgin olduğunu düşünen Rus toplumuna , doktora öfkelenen Ivan Dmitriç ile seslenmiştir ;
“Acıyı küçümseyebilmek için işte tam da şu aşamaya gelmek ( Dmitriç , şişman ve yağ küpüne dönmüş köylüyü işaret eder) ya da her türlü duyarlılığı yitirmek için sonuna kadar acıyla yoğrulmak , başka bir deyişle yaşamamak gerekir.
Karen Horney; ” Davranış ölçüleri kültürden kültüre değiştiği gibi , çağlara, sınıflara ve cinsiyetlere göre de değişmektedir.” der . Altıncı Koğuş bu anlamda psikolojik derinliği olan bir kitaptır.
İçinizdeki Altıncı Koğuşa dokunabilmeniz dileğiyle…
Keyifli Okumalar…