Aman! Ağzımızın Tadı Bozulmasın…
“Ama benim de hatalarım vardı…”
Zor bir çocukluk geçiren yetişkinler kendi ailelerindeki sağlıksız veya taciz edici davranışları mazur görmeyi öğrenir ve sonrasında yetişkin ilişkilerindeki kötü davranışları mazur görmeye devam eder.Böylece kendi istismarlarının nedeninin kendileri olduğuna kendilerini inandırırlar. Zehirli davranışlarla ilgili mazeretlere son vermenin ilk adımı; kimsenin kötü muameleyi hak etmediğini kendine hatırlatmakla başlar.
Kendi değerimizi yitirmemize sebep olan ilişkilerden çıktıktan sonra çoğumuz, bir büyüteçle ilişkilerine bakar, büyük ve küçük tüm ayrıntıları gözden geçirir, bir şeylerin ters gittiği “ilk an”ı bulmayı umar. Filmlerin aksine, genellikle geriye bakıp “İşte buydu. Sağlıksız an buydu” diye düşündüğünüz tek bir an yoktur.
Günümüz dünyasında şiddet konusunda sahip olduğumuz tüm bilgilere rağmen, sağlıksız veya kötü niyetli bir ilişkiden kaçmaya çalıştığımızda hala destek bulmakta zorlanırız. “Anne ve babaya küsülmez…” “Bir ayağı çukurda olan 85 yaşındaki dedene mi öfkelisin?” “Kan bağı var aranızda, olmaz öyle dargınlık…” gibi yorumlarla şiddet içeren davranışları mazur gösteren “elalem” bu durumun yegane sebebidir.
Anormal bir durumu nasıl normalleştirmeye çalışırız?
Entelektüelleştirme: Nedeni ne olursa olsun zararlı davranışın zararlı olduğunu anlamak yerine, davranışı mantık kullanarak açıklarız. Bazı mazeretler şunlar olabilir: “Kötü bir gün geçirdiler” veya “Çok zorlayıcı şeyler yaşıyorlar.” Mantık dışı olaylara mantık ceketi giydirmeye çalışırız. “Bir süre sonra o kadar kötü olmayacak”, “Sadece kızdı” ve “Kimse bu kadar zalim olamaz” gibi cümleler kurarak görmezden geliriz.
Duyarsızlaşmak: İstismara veya şiddete karşı duygusal tepkilerimizi azaltırız. Bu durum genellikle aile içi şiddet gören evlerde büyüyen insanlarda daha çok görülür: “O kadar da kötü değil…” veya “Çok daha kötülerine denk geldim, bu şiddet bilde değil.”
Reddetmek: Gün gibi ortada olan şiddetin gerçekliğini inkar etmenin yollarını icat ederiz. “Öyle olmamıştı, ben yanlış hatırlıyorum” ya da “Kızgın değildi, sadece yorgundu.”
Kabullenme: Toplumdan, kültürden, inançtan veya diğer kaynaklardan gelen baskılar nedeniyle mevcut konumlarımızı kaçınılmaz bir kader olarak kabul ederiz. Öyle ya; hepimizin taşıması gereken bir yük vardır ve bizim de payımıza bu düşmüştür…
Pazarlık: Hayatımızı zorlaştıran kişilerden ayrılmak yerine idare etmeye devam etmek için mantık dışı pazarlık seçenekleri oluştururuz. “Belki istedikleri yemekleri yaparsam ev daha temiz olursa her şey daha güzel olur.”
Kendini suçlamak: Kendimizi tek suçlu olduğumuza ikna ederiz. “Keşke onları kızdırmasaydım.”
Kötü niyetli davranışları mazur görmek için bu yöntemlerden herhangi birini veya diğerlerini kullandığınızı fark ederseniz, bu düşünceleri durdurmak için adımlar atabilirsiniz. İşte bazı ipuçları:
Olanların senin hatan olmadığını kendine hatırlat. Cinsiyetiniz, inancınız, geçmişiniz veya toplumdaki rolünüz ne olursa olsun, hiç kimse kötü muamele görmeyi hak etmez.
Kendinize, “Bir arkadaşım aynı davranışı yaşasaydı ne derdim?” diye sorun. Cevap muhtemelen rahatlatıcı, destekleyici ve suçlayıcı olmayan bir şeydir. Aynı deneyimi yaşayan bir arkadaşınıza destek olmak için ona ne söyleyeceğinizi kendinize söylemeyi deneyin.
Bir adım önüne geç. Kendinizi sürekli olarak bahaneler buluyorsanız, bir adım öne geçin. Bir yapışkan nota yazın, kilit ekranınıza kaydedin veya telefonunuzda size şunu hatırlatan bir hatırlatıcı ayarlayın: “Mazeret göstermeyi bırakın. Senin suçun değildi.”