Benim Adım Sam – inceleme – III

01.10.2017
6.496
Benim Adım Sam – inceleme – III


BANA SAM DİYEBİLİRSİN…

“BENİM ADIM SAM” İSİMLİ FİLMİNİN HUKUKSAL VE PSİKOLOJİK AÇIDAN DEĞERLENDİRİLMESİ – 3

Sam, Lucy’nin kendisinden alınmasıyla kendi küçük dünyasından çıkmaya, ritüellerini alt etmeye karar verir. Arkadaşlarının önerisiyle şehrin en pahalı avukatına gider. Ancak Sam burada umduğunu bulamaz ve Rita onu umursamaz. Çünkü Rita ancak parası çok olan ve daha çok para isteyen müvekkillerin davalarını almaktadır. Meslektaşları tarafından sıkça sert eleştirilere maruz kalan Rita onların kendisi hakkında olan olumsuz düşünceleri kırmak adına Sam’i kabul eder. Sam’in davasını kabul etmesi sadece bir dava kabulü anlamına gelmez aynı zamanda film boyunca Sam’in ebeveynlik tarzından çok şey öğrenir, kendi hayatındaki hatalarını bu şekilde onarmaya çalışır.

Lucy ve Sam kontrollü bir ortamda görüşmeye başlar. Sam olan bitenin farkına varmasa da Lucy izlendiklerini bilerek duvarlara şu şekilde bağırır; “Pişmanım, hem de çok pişmanım ben başka baba istemiyorum ben kendi babamı istiyorum.” 7 yaştaki bir çocuğun gelişim döneminin çok daha ötesinde olan bu pişmanlık söylemi sosyal hizmetler görevlileri için oldukça anlamlıdır.

Sam ve Rita düzenli görüşür ve davadaki savunmalarını gözden geçirirler. Bu süreçte Rita, Sam’e nasıl hitap edeceği konusunda sorunlar yaşar… “Özürlü, gerizekalı, yetersiz veya buna benzer kelimeler kullanmamalıyım ama ne diyeceğimi de bilemiyorum” dediğinde Sam;  “Bana Sam diyebilirsin.” der ve toplumda “normal” algısının dışında kalan insanların nasıl ötekileştirildiğini, aslında herkesin ne kadar aynı olduğunu seyirciye mümkün olabilecek en kısa şekilde anlatmayı başarır.

Mahkemeye gelen Sam’in arkadaşlarını yetersiz bulan Rita, Sam’e bir tanıkta olması gereken birtakım kriterler sayar; diplomasının olması, bir evinin olması, işinin olması, kendisini ifade edebilmesi vb. Ardından da ekler; ” bu kriterlerin hepsi tek bir kişide olacak.” Bu uyarısıyla aslında zihinsel yetersizliği olan kişilerin kategorilendirme konusunda ne kadar iyi olduğunu, normal gelişim gösteren kişilere göre aynı yönergeleri farklı bir şekilde yorumlayabileceklerini seyirciye anımsatmış olur.

Rita zaman zaman Sam’in sürekli doğruları söylemesinden rahatsız olur, ona gerçeği yönlendirmek ile yalan söylemenin aynı şey olmadığını defalarca dile getirir. Bir yandan da kendisinin Sam’e yeni bir şeyler öğretmesinden daha çok kendisinin Sam’den birçok yeni şey öğrendiğini fark eder.

Mahkemede Sam’in bağlam dışı konuşmaları karşısında Rita hayatında ilk defa bir davayı kaybeder ve Lucy koruyucu aileye verilir.

Lucy’yi kaybettikten sonra Sam kendisini eve kapatır ve evin dört bir yanına kağıttan şekiller yaparak asar. Lucy’nin yeni evini uzaktan izleyerek ona artık ihtiyaç duymadığına inanmaya başlar. Evine girmeyi başaran Rita’yı ise “mükemmel ve duygusuz” olmakla suçlayarak kendisini asla anlayamayacağını söyleyecekken Rita belki de hayatında ilk defa kontrolü kaybeder ve dışarıdan mutlu ve mükemmel gözüken insanların aslında hayatlarının nasıl olduğunu anlatır. Sam ona evliliğini bitirmesi gerektiğini söylediğinde Rita şöyle der; “ben hayatımda asla kaybetmedim.” Bu sahnede mükemmellik algısının kişinin yaşantısını ne kadar derinden etkilediğini seyirci bir kez daha gözlemlemiş olur.

Arkadaşları ve Rita’yla dışarıda yemek yiyen Sam arkadaşlarının bir anda o günün ayın ilk perşembesi olduğunu hatırlamalarıyla eve gidip video izleme tekliflerini çok net bir şekilde reddeder çünkü Lucy’i geri alabilmesi için ritüellerinin değişmesi ve esnemesi gerektiğine inanır.

Sam bir yandan ek işler yapıp bir yandan da Lucy’e yakın olmak için çaba gösterirken koruyucu ebeveyn Wendy ile bir türlü sağlıklı iletişim kuramaz. Wendy Lucy’e zarar vereceğini, hayatındaki düzeni bozmaması konusunda Sam’i sürekli uyarır. Lucy her gece Sam’e kaçar, Sam her gece Lucy’i geri getirir. Lucy’nin inadı ve Sam’in tutarlı davranışları karşısında Wendy’nin olumsuz tavrı yumuşar. Yargıca söyleyeceği cümleleri değiştireceğini çünkü Sam’in Lucy’i ne kadar çok sevdiğini anladığını Sam’e dile getirir ve filmde gösterilmese de davanın “birleşik velayet” ile sonuçlandığını seyirci anlar.

Zeka düzeyi ile sevgi gösterme becerisi arasında asla bir bağlantı olamayacağını filmin çeşitli sahnelerinde dile getiren yönetmen filmin son sahnesinde seyircinin aklında şu cümlenin kalmasını ister: “Zeka düzeyi ne olursa olsun herkes ebeveynlik yapabilir, zeka düzeyi normal seviyede olan kişiler dahi temel ebeveynlik becerilerinde zorlanırken zihinsel yetersizliği olan kişilerin “ebeveynlik yapamaz” ithamıyla suçlanması ne kadar mantıklıdır?”

 

Bingül UZEL
Uzm. Psikolojik Danışman
bingul_1986@hotmail.com

 

 

 

Av. Damla EREN 

 

YAZAR BİLGİSİ
Rehberlik Servisi
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.