Beyaz Gemi – Cengiz Aytmatov
“Onun iki masalı vardı. biri kendisinindi ve başka bilmezdi. Ötekini de dedesi anlatmıştı ona. Sonra ikisi de yok olup gitti.” Bir kitap ancak bu kadar etkili bir giriş yapabilir.
Karakterler:
-Çocuk: kitabın ana karakteri. Fakat adı kitapta geçmiyor; çocuk olarak geçiyor. Dedesinden başka kimse tarafından sevilmeyen, terk edilmiş, kendi hayal dünyasında yaşayan bir çocuk.
-Mümin Dede: Kültürüne, geçmişine sıkı sıkıya bağlı, iyi niyetli ve bu yüzden insanlar tarafından kullanılan ancak içinde iyiliği daima canlı tutan biri.
-Nine: Çocuğun üvey anneannesi. Son derece acımasız ve kalpsiz biri. Çocuk Nine hakkında şu şekilde düşünüyor: “Bizim orda havanın nasıl olacağı hiç bilinmez. bazen gök masmavi, bazen de karadır, bazen yağmur yağar, bazen dolu. İşte Nine de öyle nasıl olacağını hiç anlayamazsın.”
-Orozkul: Kitapta kötülüğün ve gaddarlığın en önemli simgesi. Çocuğun teyzesiyle evli. Çocuk sahibi olamamasının nedenini daima başkalarının sırtına yüklemiş; alkolik, kaba, şiddete başvuran, kanunsuz bir karakter.
Eser, çok yönlü bir yapıda kaleme alınmıştır. Öykü içerisinde tarihe, dönem Rusya’sının toplumsal yaşantısına, Kırgız topraklarının coğrafi yapısına ve sosyal kimliğine olabilecek en gösterişsiz ve yormayan bir üslupla dokundurmalar yapar. Fakat asıl mesele, bir çocuk tarafından kurulmuş masum ve tertemiz hayallerin, dünyanın acımasız gerçeklerine direnmeye çalışırken çektiği sancılardır. Hayallerin, zulmedenler tarafından zorla nasıl yıkıldığının öyküsüdür. Tüm bu zulme rağmen çocuk kalbin çırpınışlarıdır.
Kepçe kulaklı, sıska çocuğun hayalleri, oyunları, taştan ve kayalardan ibaret hayali oyun arkadaşları… Çocuk için umudun tek simgesi beyaz gemi…İçinde bulunduğu dünyanın adaletsizliğine karşı kurduğu, kendisine fazlalık olduğunu hissettiren insanlara karşı yarattığı dünyası. Bu dünya onun kaçamağı, kaçıp sığındığı yuvası diyebiliriz. Zira Aytmatov da şöyle değerlendiriyor:”Çocuksa çocuktu ve Orozkul’un kaba gücüne ancak kötülüğe dayanmakla karşılık verebilirdi.” ilk bölümlerde bu kimsesiz çocuk, bu kimsesiz topraklarda nasıl böylesine güçlü bir hayal gücüne sahip oluyor diye sorgularken bulmuştum kendimi. Ancak sonra anlaşılıyor ki bu hayallerin beslendiği bir kaynak var ve bu kaynak hiç şüphesiz Mümin Dedenin çocuğa anlattığı, okurken çok beğeneceğiniz “Maral Ana” öyküleri. Çocuğun içindeki umut, daima bu öyküler sayesinde tutunacak dal buluyor.
Alıntılar:
“İnsanın mutlu olması ve bu mutluluğu başkalarına da vermesi bazen ne kadar kolay oluyor. Hep böyle, evet
tam o anda olduğu gibi yaşamalıydı insan. Ama gerçek hayat bu değildi. Mutluluğun yanı sıra, peşini hiç
bırakmayan, insanın ruhunu bütün hayatını allak bullak eden felaketler, mutsuzluklar da vardı.”
“İnsanlar niçin böyle yaşıyorlardı? Niçin bazıları iyi bazıları kötüydü? Niye bazıları mutlu, bazıları mutsuz?
Niye bazılarında herkes korkar da bazılarından kimse korkmaz? Niye bazılarının çocukları var, bazılarının
yok? Niye bazıları başkalarına maaş verdirmeyebiliyor?”
Zaten hacim olarak çok küçük bir kitap ve okunması kolay. Fakat içeriği dolu dolu ve çok zengin, aynı zamanda kusursuz bir anlatıma sahip. Şiddetle tüm eğitimciler tarafından okunmasını tavsiye ediyorum. Pişman olmayacaksınız….