Bir dünya bırakın biz çocuklara
BİR DÜNYA BIRAKIN BİZ ÇOCUKLARA
Dünyaya en çok zarar veren, doğayı en çok katleden canlı nedir, diye sorsam ne derdiniz acaba. Bence cevabı belli: insanoğlu. İnsanoğlu yüzyıllardır doğayı, dünyayı mahvetmeye devam ediyor maalesef. Bunun önüne geçmek için her geçen gün yapılan çalışmaların da üzülerek yetersiz kaldığını söylemek istiyorum. Peki, sadece gezegenimize mi zarar veriyoruz, bence birçok yavrunun dünyasını da kirletiyoruz aynı zamanda. Sadece maddi dünyayı değil, insanların da dünyasını temiz bırakmaktan aciziz.
Hayatta en çok sevdiğimiz şey olan çocuklarımızın da dünyasına zarar verdiğimizin farkında mıyız acaba. Bir dünya bırakın biz çocuklara, bu şarkıyı her duyduğumda sanki çocuklar bizlere sesleniyor ve “dünyamı kirletme” diye yalvarıyor. Hocam ne yapıyoruz ki; yemeyip yediriyor, giymeyip giydiriyoruz. Elimizde bir varsa on vermeye çalışıyoruz, diyebilirsiniz. İşin vahameti yaptığımız hatanın da pek farkında değiliz. Ne mi yapıyoruz? Çocukların dünyalarını yetişkinlerin kavramlarıyla kirletiyoruz maalesef. Hangi kavramlar bunlar: hırs, aşk, ihtiras, moda, para…
Öncelikle akademik anlamda yaptığımız hatalara bakalım. Çocuklar bırakın çocukluklarını yaşayacak zamanı, dinlenme zamanı bile bulamıyorlar eğitim hayatında. Hep yarış, hep rekabet, hep test. İlkokul hatta artık anaokullarından başlıyor bu maraton. Müfredatta okuma-yazmaya geçme zamanı belli. Ancak hırslı aileler ve bunların yörüngesine giren öğretmenler bu maratonda çocukların koçları. Sürekli hadi…hadi diye bağırıp koşturuyoruz çocukları. Bu kadar hırsa ne gerek var, yetişkin bir birey dahi kariyer yapma sürecinde ancak bu kadar hırslı oluyordur herhalde. Bizler geriye dönüp baktığımızda çocukluğumuzda oynadığımız güzel oyunları, mahalle maçlarını, doğayla iç içe yaşamayı hatırlayıp yad ederken şimdiki çocukların anılarında bizim hırslarımızdan başka pek bir şey olmayacak anlaşılan.
Diğer bir kavram ise aşk. Hocam aşk mı, aşk çok güzel bir şey diyenleri duyar gibiyim. Doğru aşk çok güzel bir şey bir yetişkinin bir yetişkini sevmesi, ona bağlanması, sahiplenmesi çok güzel bir durum. Ama çocuklarımız bu kavramın anlamını dahi bilemeyecekleri bir yaşta bu kavrama maruz kalıyorlar. Bu maruz kalma televizyon, medya, çevredeki kişilerden olabiliyor. Ancak maalesef kültürümüzde aile sohbetlerinde dahi oluyor. Bir aile sohbetine gittiğinizde yarı şaka yarı ciddi “Ali Ayşe’yi seviyor mu?, Ali Ayşe ile evlenecek mi, Ayşe’yi Ali’ye alırız.
Yook ben kızımı vermem” vb. cümleler kuruluyor. Bunu duyan çocuklar tabi ki anlamsız bir şekilde bakıyor. Daha sonra çocuk ergenlik çağına geldiğinde kız erkek ilişkilerinde sorun yaşadığında anne-babalar öğütler tavsiyeler vermeye, nutuklar atmaya başlıyorlar. Çocuğa beş yaşından itibaren kız erkek ilişkileri üzerinden bilinçaltına verilen mesajları on beş yaşında biçmeye başlıyoruz. Bunu anlamıyoruz maalesef. Çocuklarımıza sevmeyi de aşkı da anlatacağımız yaş vardır elbette. Ancak bu yaş onların çocukluklarını yaşayacak zaman değildir.
Para para para… Varlığı dert yokluğu yara… Para ihtiyaçlarımızı karşılamamız için güzel bir şeydir. Şimdiler de bizlere kalmıyor bile onunla övünmek veya onunla aldıklarımızla övünmek. Çocuklarımız babasının arabası, babasının telefonu vb. şeylerle övünmeye çok küçük yaşlardan itibaren başlıyor. Neden böyle derseniz, aslında bizi örnek alıyor çocuklarımızda çoğu zaman. Bir düşünelim isterseniz günlük ne kadar zamanımızı bu işler için harcıyoruz ve bu şekilde çocuklarımıza bunlar değerli şeyler mesajı veriyoruz.
İlkokulda çalışırken bir velimiz görüşmek için odama gelmişti. Çocuğu hakkında bilgiler verdi ve danışmanlık istedi. Çocuğuyla arasındaki sorun farklı ancak görüşme sırasında çocuğunun kalem, kâğıdı çok sevdiğini belirtti. Küçükken hastaneye gittiğinde dahi doktordan şeker yerine kalem istemiş. Ben evde nasıl bir ortam olduğunu anlamaya yönelik sorular sordum ve veli evde genellikle kendisinin ve eşinin kitap, defterle uğraştığını söyledi. Anladım ki biz neye çok değer veriyorsak çocuklarımız da onu önemsiyor. Biz ne ile çok vakit geçirirsek çocuklarımız da onun kıymetli olduğunu anlıyor.
Bu aralar trend olan son kavramımız da çocuk modası. Bu öyle bir furya ki 5 yaşındaki çocuklar 25-30 yaşındaki yetişkinler gibi modayı takip etmeye başladı artık. Hâlbuki çocuk, ne giysem kaygısı taşımayandır. Çocuk ne giyerse giysin içinde tatlı ve güzel görünebilendir. Çocuk, güzel görünmek için makyaja ve kuaföre ihtiyaç duymayandır. Ne olur bizlerde çocuklarımızı güzel gösterelim derken onları çocukluklarından alıkoymayalım. Ne olur yetişkinlerin kavramlarıyla çocukların dünyasını işgal etmeyelim. Ve ne olur çocuklarımızı dinleyelim. Onların ışık saçan gözlerinden her gün “ bir dünya bırakın biz çocuklara…” şarkısını terennüm ettiğini unutmayalım…
Sabri DAŞO
Psikolojik Danışman
sabridaso@gmail.com