Çift Terapisi

16.10.2017
1.157
Çift Terapisi

ÖZET
Klinikte daha çok evlilik terapisi olarak karşımıza çıkan çift terapisi; birbiriyle çatışmada olan iki insanın etkileşimini
değiştirmek için düzenlenmiş bir psikoterapi biçimidir. Evlilik sorunları olan insanlar bunları uzman
mental sağlık çalışanlarından önce doktorları, din adamları, avukatları ve öğretmenleri ile tartışma eğiliminde
oldukları için yıllarca ayrı bir evlilik danışmanlığına açık bir gereksinim yokken, günlük yaşamda aile ve birlikteliklerle
ilgili pek çok sorun psikiyatristlerin bu alana yönelmelerine yol açmıştır. Bireysel terapi evlilikle ilgili
güçlükleri çözemediğinde, eşlerden birindeki ya da her ikisindeki sıkıntının başlangıcının açıkça evlilikle ilgili
olaylarla bağlantısı olduğunda ve çatışmadaki bir çift evlilik terapisi istediğinde eş terapisi düşünülür. Bu
yazıda birlikteliklerin, evliliğin ve çift terapisinin tarihçesi ele alınmıştır.

Çift terapisi; birbiriyle çatışmada olan iki insanın
etkileşimini değiştirmek için düzenlenmiş bir psikoterapi
biçimidir. Klinikte daha çok evlilik terapisi olarak
karşımıza çıkar. Evlilik terapisi konu açısından özel bir
ailesel çatışmanın tartışılması nedeniyle çift terapisine
göre daha sınırlıdır. Evlilik terapisinde, eğitilmiş bir kişi,
çiftle terapötik bir anlaşma yapar ve belli iletişim tipleri
aracılığı ile rahatsızlığı azaltmaya, uyumu bozan davranış
biçimlerini tersine çevirmeye ya da değiştirmeye
ve kişilik olgunlaşmasını ve gelişimini sağlamaya uğraşır.
Günlük yaşamda aile ve birlikteliklerle ilgili pek
çok sorun psikiyatristlerin bu alana yönelmelerine yol
açmıştır. 1989 yılında ABD’de 15 yaş üzerindeki nüfusun
%56’sı evli ve birlikte yaşıyor, %16’i evli ve ayrı yaşıyor,
boşanmış ya da dulken, sadece %26’lık bir nüfus
hiç evlenmemişlerden oluşmaktadır. ABD’deki evlilik
dışı birlikteliklerin de bu hiç evlenmemişler bölümüne
dahil edildiği göz önüne alındığında çekirdek sosyal
ilişkilerin ikili ilişkiler yoluyla olduğu ortaya çıkmaktadır
(Bubenzer 1993).
Kendi kuralları olan veya karı-koca arasında belirlenmiş
bir kurum olarak evlilik kelimesi, bir tören,
formalite, kontrat veya davranış olarak belirlenebilir.
Evlilik genel olarak karı ve koca arasında yasal bir
kurum olarak belirlenmiştir. Yasal olma; dini açıdan,
medeni açıdan veya bazı kanunlar açısından onaylanmayı
gösterir. Bazı medeni kanunların izin verdiği çok
kadınlılık ve çoklu evlilikler de evlilik olarak adlandırılabilir.
Günümüzde yaşanandan farklı bir evlilik türü
çok kocalılıktır. Çeşitli zamanlarda değişik topluluklarda
uygulanmıştır. Çok eski Britanlarda, ilkel Arap kavimlerinde,
Kanarya adalarının yerleşik kısımlarında,
Amerikan yerlilerinde, Hottentotlarda, Hindistan, Seylan,
Tibet yerlilerinde ve Yeni Zellandalıların yerleşik
olanları arasında bu tür evlilikler vardır. Çok kocalılık
(poliandri) monogami ve hatta poliginiye göre daha az
yaygındır. Poliandri birlikteliklerinin büyük bir kısmı bir
çeşit kardeşçe bir birlik gibi görünmektedir, her bir evlilik
grubundaki kocaların tümü kardeştir. Yaygın olamasa
bile sıklıkla, ilk koca diğerlerinin daha üzerinde bir
birliktelik ve aileden daha fazla yararlanma hakkına
sahiptir. Gerçekten de bu şef kocadır. Bazı gelenekler
ölmüş kocanın erkek kardeşlerini onun karısıyla evlenmek
zorunda bırakır. Bu bir çok durumda, sadece kadının
(kocanın bir mülkiyeti olarak belirlenmiş) kocanın
yakın varislerince (örneğin kardeşler) bir miras olarak
görülmesinden kaynaklanmıştır. Poliandrinin temel nedenleri;
kadınların azlığı, kız çocukların öldürülmesi,
kabiledeki güçlü erkekler ve şeflerin kadınları kendine
ayırması, ailede her bir erkek üyenin bir kadına bakmasının
imkansız olması ve yiyecek azlığı olabilir. Bugün
bile poliandri tam anlamıyla bilinmemektedir.

Bu durum Tibette Alevlion adalarında, İbraniler
arasında ve Zoporogion Cossochlarda bir ölçüye kadar
bulunmuştur (Ryan 2005). Anadolu’da Sümerlerde
kadının çokeşliliği, Urugakina reformları ile yasaklanmış
ama çocuğu olmayan kadının üzerine erkeğin yeni
kadın alma hakkı sürmüştür (Yılmaz 2000). Poligami
(çoklu evlilik) veya daha doğru bir ifadeyle poligini
(çok karılılık) daha sık görülür. Halen polianriden daha
yaygındır. Poligami tarihte bilinen eski toplulukların çoğunda
görülür, günümüzde de görülmektedir. Yunanlılar
ve Romalılarda poligami eğilimi az ya da yoktur
ancak beraber yaşama bu iki milletin gelenekleri ve
hatta yasalarıyla kanuna girmiş bir şeydir. Günümüzde
Arabistan, Türkiye ve Hindistan’da olduğu gibi bazı
toplumlarda sürmektedir (Stirling 1965). Bu konuda
Afrika ülkeleri önde gelmektedir, poligami yaygınlığına
rağmen bölgeseldir ve küçük gruplarda görülür. Toplumun
çok büyük bir kısmı monogamik olsa bile buralarda
gelenek ve kanunlarca onaylanmıştır. Gerekçeler
bellidir; her bir erkeğe birkaç kadın bulmak için yeterli
sayıda kadın vardır ve erkeklerin çoğu birden fazla kadına
bakabilmektedir. Bu nedenle poligami evlilikleri
toplumun zengin ve güçlü erkekleri, krallar veya şefleri
arasında yaygın bulunmaktadır. Hakim biçim iki eşlilik
gibi görünmektedir. Poligamik birlikteliklerin kuralları
monogaminin kurallarından uyarlanmıştır. Genellikle
ilk evlilik diğerlerinden ev halkı için daha üst bir konumdadır.
Bunlardan biri özeldir ve ortak kocayla cinsel
birleşmenin istisnai bir ayrıcalığı vardır. Poligaminin
temel nedenleri arasında; erkeklerin görece azlığı, bazen
çok sayıda yıkıcı savaşların olması, bazen kız kardeşlerin
sayısını fazla olması, bir kadın ile cinsel birlikteliğin
istenmemesi veya mümkün olmaması durumları
yer alır. Bir diğer neden bazı bireyler tarafından zenginliğin
belli bir miktarının bir yerde toplanmasıdır. Daha
ilkel toplumlarda poligami neredeyse bilinmemektedir.
Çünkü avcılık, balıkçılık geçim için temel yoldur. Endüstrinin
pastoral dönemi öncesi birkaç kadına birden
bakabilen birine rastlamak çok nadirdir. Ancak varlıkların
birikmesiyle daha zenginler için poligami daha
olası bir şey olmuştur. Bu nedenle daha gelişmemiş
ırklardan çok daha gelişmiş ilkel toplumlar ve barbarlar
arasında yaygındır. Daha ileriki dönemlerde monogamiye
bir eğilim vardır (Ryan 2005). Hindistan’da
yaşayan Nayar kabilesinde kadınların aynı süreçte bir
koca ve 3-12 partneri olabilmekte ve bu doğal karşılanmaktadır
(Gough 1959). Engels Ailenin, Özel Mülkiyetin
ve Devletin Kökeni kitabında İngiliz misyoneri
Lorimer Fison’un, Mount Gambier bölgesindeki Güney
Avustralya Zencileri arasındaki gözlemlerine dayanarak
aşiretin iki büyük sınıfa ayrıldığını bir sınıftaki her
erkeğin ya da kadının diğer sınıftaki her karşı cinsin
doğuştan doğal eşi sayıldığını ancak sınıf içi cinsel ilişkinin
sıkı sıkıya yasaklandığını bir tür grup evliliğinin yaşandığını anlatır (Engels 1884).

Günümüzde bile saptanabilen bu ilkel kavimlere ait
evlilik biçimleri insanların çokeşlilikten-grup evliliğinden
tekeşli evliliğe, anaerkil dönemden ataerkil döneme
geçtiğini göstermektedir. Anaerkil dönemde çocuk
anne soyuyla tanımlanmaktaydı, ancak bu kadının
toplumda egemen olduğu anlamına gelmemekteydi.
Bazı araştırmacılar bu dönemde genel bir eşitliğin söz
konusu olduğunu kadının hiçbir zaman ve hiçbir toplumda
erkeğe egemen olmadığını ileri sürmektedirler.
Babalığın keşfi ile ataerkil döneme geçiş olmuştur bu
dönemde kadının saygınlığı azalmış, bastırılmış bir korku
eşliğinde baskı ve sahiplenme başlamıştır. Süreçte
“Ana Tanrıçalar” bile dışlanmış, aile reisi gibi tek ve
erkek “Tanrı Baba” kavramı egemen olmuştur (Yılmaz
2000).
Bilinen en eski evlilik belgesi, Yahudilerden kalma
İ.Ö. 5. yüzyıla ait Aramca yazılmış bir papirüstür
(Emiroğlu 2002). İ.Ö. 8. yüzyıla kadar uzanan Yahudi
evlilik akitleri genellikle damat tarafından şahitler
huzurunda geline bildirilen törensel bir ifade içeriyordu.
Homerik dönem boyunca (İ.Ö. 8. yy.) ideal evli
kadın Odisea’daki Penelopi idi; olgun akıllı ve sadık
bir kadın. Halbuki Troya Savaşı’nın kahramanı Odiseus
19 yıl hiç bir amacı olmaksızın gezmişti (Yalom,
2002). O dönemde evlilik sözü düğünden çok önce
verilirdi. Esas olarak evlenecek kadını verecek erkekle
(genellikle kızın babası) damat arasında yapılan sözlü
bir anlaşmaydı, bu sırada gelin orada bulunmazdı.
Söz, evlilik gerçekleşmediği takdirde hem yasal hem
mali yükümlülükleri bulunan kendi başına bağlayıcı bir
taahhüttü (Yalom 2002). Asurlularda Kültepe tabletlerine
göre evlenen hür kadınla hür erkek aynı haklara
sahipti. Hitit yasalarına göre ise boşanma hakkı
sadece erkeğe verilmişti, kadının miras bırakılacak bir
mal olarak görülmesi söz konusuydu, ölen erkeğin dul
karısı o erkeğin kardeşi ile evlenirdi (Yılmaz 2000).
1.yy’ın sonunda Aşkenaz Yahudileri kendi ülkeleri
olarak benimsedikleri Doğu ve Batı Avrupa’daki
adetleri izleyerek tekeşli olarak yaşıyorlardı, halbuki
İspanya’da yaşayan Seferad Yahudileri çok eşliydi ve
bu durum 1040 yıllarında yasaklanmasına rağmen
Seferad Yahudileri bundan neredeyse bir yüzyıl daha
sonraya kadar çokeşlilik haklarını korumuşlardır. Tüm
Yahudileri kapsayan bu yasaktan 20. yy’ın ortalarında
İsrail devleti kuruluncaya kadar bir daha söz edilmemiştir
(Yalom 2002).
Roma cumhuriyetinin başlarında (İ:Ö 5-2.yy arası)
evlilik Yunan modeline benziyordu. Kadınlar üzerindeki
denetim babalardan doğal olarak kocalara geçiyordu.
Zaman içinde gelinin rızasının alınması fikri Roma
dünyasında giderek yasal ve toplumsal ağırlık kazandı.

Eşlerin birbirine karşı belli rolleri ve görevleri olduğu,
eşler arasında duygusal ilişki olabileceği kabul edilmiştir.
İmparatorluk döneminde evli kadın erkek çift olarak
görülmeye başlandı, kadına ev sahibesi konumu verildi.
Roma’lı kadınlara boşanma hakkı tanındı ve Roma
evliliği birçok yönden karşılıklı bir ortaklık olarak algılanmaya
başlandı. Daha önce Avrupa’nın çoğu yerinde
gelinin, damadın ve babalarının rızasını gerektiren
Roma modeli izlenirken Ortaçağa gelindiğinde Katolik
kilisesi evlendirme yetkisini yavaş yavaş ele geçirdi. 12
yy’da Hristiyan kilise yasasında iki önemli değişiklik
yapıldı. Bunlardan birincisi insanları yalnızca iki şahit
huzurunda değil aynı zamanda rahibin huzurunda evlenmeye
ve düğün törenini kilisede yapmaya zorlaması,
ikincisi ailelerin rızasını dikkate almaması ve geçerli
bir evliliğin temel ölçütü olarak eşlerin karşılıklı rızasını
esas almasıydı. Evlilik kutsal bir törenle yapılmışsa bozulamazdı,
evliliğin kutsal doğası 1563 yılına kadar bir
kilise yasası haline getirilmemiş olmasına rağmen 8.
yy.’ dan bu yana yaygın bir kabul görmüştür. Yaygın
itirazlar karşısında Papa Alexander III Hristiyanları kilisede
evlenmeye zorlama girişimlerinden vazgeçmek
zorunda kalmıştır. 1536’da da evlilik İngiltere’de kıta
Protestanlarının liderliğinde dinsel törenler listesinden
çıkartılmıştır. Fransa’da devrimden önce toplumun üst
katmanlarından kadınlar kocalarının hayatlarından
görece olarak ayrı hayatlar sürerlerdi. Para, rütbe ve
aile adına evlilikler yapan çiftlerin yakın bir ilişki ve
ortak ilgileri paylaşması beklenmezdi. Aristokrat karı
kocaların birbirine fazla bağlı görünmesi hoş karşılanmazdı
(Yalom 2002).
Fransız ihtilali, Rönesans ve reformlar sonucu
Avrupa’da dinin ve kilisenin egemenliğini yitirdiği yeni
çağda, ortaya çıkan yeni sosyal ve ekonomik yapılanmalar,
bir çok alanda olduğu gibi kadın erkek ilişkilerinde
de büyük değişikliklere yol açmıştır.
Toplumsal tarihçilerin pek çoğu batılı modern evliliğin
Amerikan Devrimi ile 1830’lar arasındaki dönemde
ortaya çıktığını savunur. Bu elli yıl boyunca servet aile
ve sosyal konum verilen kararda ağırlığını korumayı
sürdürse de, aşk eş seçiminde en önemli ölçüt halini
almıştır. Sebepler ne olursa olsun genç yetişkinlerin ailelerinden
adım adım uzaklaşmaları ve aşk evliliklerine
verilen öncelik 19 yy. boyunca yerini sağlamlaştırdı
(Yalom 2002).
Köleliğin kaldırılmasından önce köleler yasal olarak
evlenemezdi. Kuzey ve Güney Amerika’da yalnızca
özgür siyahlar resmen evlenebiliyordu ancak melezleşme
karşıtı yasalar siyahlar ile beyazların evlenmelerini
yasaklıyordu. Amerika’da bazı eyaletlerde bu yasak
2000 yılına kadar hala yürürlükteydi (Yalom 2002).
Fransa’da 1787 Kasımında çıkarılmış olan bir kral buyruğu ile
Katolik olmayanların evlenmelerini dilerlerse
ikametgâhlarının bulunduğu yer kilisesinde, dilerlerse
aynı mahallin hakimi önünde akdedebilecekleri kabul
edilmiştir. Birincisi dinî, ikincisi medenî nikâh niteliğindedir.
Lutheran bakışın ve Fransız devriminin etkisi ile
medeni evlilik Avrupa’nın ve Kuzey Amerika’nın neredeyse
bütün ülkelerinde ve Güney Amerika’nın bazı
eyaletlerinde kurumlaşmıştır. Bazı ülkelerde evlilik birliğinin
geçerliliği için ana unsurken ABD gibi diğerlerinde
evlilik kontratının yollarından sadece biridir. Medeni
evlilik sadece reformlar sonrası bir kurum değildir eski
Perulular ve Kuzey Amerika Aborijinleri arasında da
var olmuştur (Ryan 2005).
Hristiyan toplumlarında nikâhın dinî veya medenî
niteliği uzun süre tartışma konusu olmuş; kimi ülkelerde
nikâh tamamen kiliselerde akdedilirken, kimi ülkelerde
de medenî nikâh esası benimsenmiştir. Osmanlı
Devleti uygulamasında 1917 tarihli “Hukuk-ı Aile Kararnamesi”
Hristiyanlar için kısmen dinî ve kısmen medenî
bir evlenme usulü getirmiştir. Buna göre, İsevîlerin
nikâhı, dinî ayinler çerçevesinde rûhânî memurlarca
akdedilir. Ancak rûhânî memur, en az yirmi dört saat
önce mahallî mahkemeye haber verir, hakim belirtilen
saatte nikâh meclisine özel bir memur gönderip
kıyılan nikâhı deftere kayıt ve tescil ettirir (Hukuk-ı Aile
Kararnamesi, madde, 40-44) (Bostancı 2006). Bazı
Hristiyan ülkeler sonradan medenî evlenmeyi kabul
etmekle birlikte, önce dinî nikâhın akdedilmesini şart
koşmuşlardır. Meselâ; Yunanistan ve Romanya, medenî
nikâhtan önce dinî nikâhın akdedilmesi esasını
benimsemişlerdir. A.B.D.’de, İngiltere’de ve İskandinav
ülkelerinde ise toplum dinî veya medenî nikâhtan dilediğini
seçme hakkına sahiptir. Eşlerin tercihine göre
kilisede veya resmî nikâh memuru önünde akdedilen
nikâhla ilgili belgeler nüfus kütüklerinde birleşmiş olur.
Bazı ülkelerde medenî evlenme şekli zorunlu hale getirilmiştir.
Hollanda, İsviçre ve Türkiye gibi ülkeler bunlar
arasındadır. Bu gibi ülkelerde resmî memur önünde kıyılmayan
nikâh yok hükmünde sayılmaktadır. 17 Şubat
1926 yılında kabul edilen İsviçre Medeni Kanunu’ndan
uyarlanan Türk Medeni Kanunu, erkeğin çok kadınla
evliliğini yasaklamaktadır. Erken yaştaki evlilikleri de
yasal düzenlemeye almıştır. Evlilik kurumunun oluşturulmasında
birtakım kurallar getirilmiştir. 1926 Türk
Medeni Kanunu’nun bazı maddeleri zaman içerisinde
günümüz koşullarına uygun olarak değişikliklere uğramıştır.
1991 yılı göstergeleri Türk kadınının Medeni
durumunu yasaların gerektirdiği ölçüde kullandığını
belgelemektedir. Örneğin, evli kadınların %98.4’ü tek
eşlidir. Evli kadınların %80.4’ü hem resmi hem de dini
nikahlıdır. Türk kadının evlilik yaş ortalamasının da zaman
itibariyle yükseldiğini görüyoruz. 1990’larda evlilik
yaş ortalaması 18.2’ye yükselmiştir.

Bu yaş sınırının
yükselmesi kadın nüfusunun bilinçlenmesi ile doğru
orantılıdır. Bu bilinçlenme sonucu akraba evliliği yapmayan
kadın nüfus oranı da %78.9’lara çıkmaktadır
(Şişman 2005).
İlkel toplumlarda çok daha erken evlenilir ve dini
nedenlerle bekar kalanların oranı azdır. Bu son yüzyılda
ABD ve Avrupa’da evlenmemiş insanların oranı
artmıştır. Bu değişimin nedenleri bir kısım ekonomik
(çağdaş yaşam standartları ile uyumlu olacak şekilde
bir aileyi desteklemek daha zor bir hale geldiği için)
bir kısmı sosyal (artmış sosyal zevk ve görevler bir dereceye
kadar ev içi istek ve ilgilerin yerini aldığı için),
bir kısmı ahlakidir- bekaret konusunda daha serbestlik
evlilik dışında cinsel isteklerin tatminini artırmıştır
(Bubenzer 1993, Ryan 2005).
Profesyonel “evlilik danışma”sının tarihinin çoğu,
psikiyatrinin ana akışı dışında kaldığı için aile terapisine
göre daha az bilinmektedir. Yıllarca ayrı bir evlilik
danışmanlığı gibi bir uzmanlık alanına açık bir gereksinim
duyulmadı. Evlilik sorunları olan insanlar bunları
uzman mental sağlık çalışanlarından önce doktorları,
din adamları, avukatları ve öğretmenleri ile tartışma
eğilimindedirler. Evlenmeyle ilgili kurslarda bazı öğrenciler
ve aile dersten sonra danışmanlarıyla akademik
sorunlarının yanında kişisel sorunlarını da konuşmak
için kalır ve pek çok kadın evlilikteki cinsel sorunlarını
jinekologları ile tartışırlar.
Evlilik danışmanlığı ile ilgili ilk merkezler 1930’larda
kuruldu. Paul Popenoe Los Angeles’ta Amerikan
Aile İlişkileri Enstitüsünü açtı ve Abraham ve Hannah
Stone da New York ‘da benzer bir klinik açtılar. Evlilik
danışması ile ilgili üçüncü bir merkez de 1932’de Emily
Hartshorne Mudd tarafından başlatılan Philedelphia
Evlilik konseyi idi (Broderick 1981). 1942’de bu yeni
mesleğin üyeleri yıllık olarak toplanmaya başladı ve
1945’te fikirlerini paylaşmak, mesleki standartlar oluşturmak
ve araştırmayı geliştirmek amacıyla Amerikan
Evlilik Danışmanları Birliği’ni kurdular. 1940’larda hareket
başlangıçtaki üç merkezden tüm ülkede yerleşen
on beş merkeze yayıldı. Ondan sonra ve şimdi meslek,
bilgi verme yönelimli bir gruptan etik kuralları ve çeşitli
eğitim merkezleri olan organize bir mesleğe dönüştü.
Bu gelişmeler olurken aynı zamanda bazı Psikanalistler
arasında da “conjoint” (birleşmiş) evlilik terapisine
öncülük eden benzer bir eğilim vardı. Psikanalistlerin
büyük çoğunluğu Freud’un hastanın ailesi ile görüşme
yasağını takip etmesine rağmen, az bir kısmı kuralları
yıktı ve evli çiftler için “concomittant” ve birleşmiş terapi
çalıştılar (Nichols ve Schwartz 1991).
Evli çiftlerin Psikanalizi üzerine ilk rapor 1931 Amerikan
Psikiyatri Birliği toplantısında Clarence Oberndorf
tarafından sunuldu. Oberndorf evli çiftlerin birbirine bağlı n
evrozları olduğu ve en iyi dinleti ile tedavi edildiği kuramını geliştirdi.

Bu bakış açısı çiftlerle ilgilenmeye
başlayan analitik topluluktaki fikir birliğinin
temel noktasını oluşturdu. “Evliliğin süreğen ve kişisel
doğasından kaynaklı evli bir insandaki her nevroz evlilik
ilişkisi ile sıkı bir şekilde bağlantılıdır. Bu yararlı ve
bazı zamanlar tamamlayıcı kalıplar üzerine analitik
tartışmalara konsantrasyonda vazgeçilmez bir terapotik
ölçümdür ve eğer gerekirse iki eş de tedavi edilir.”
1948’de New York Psikanaliz Enstitüsünden Bela
Mittleman Amerika Birleşik devletleri’nde “concurrent”
evlilik terapisi üzerine ilk yayını yaptı. Daha öncesinde
1937’de Rene LaForgue eşzamanlı olarak aynı ailenin
çeşitli, üyelerini analizi üzerine deneyimini rapor etti.
Mittleman eşlerin aynı analist tarafından tedavi edilebileceğini
ve ikisini de görmekle birbirleri hakkındaki
irrasyonel algıları rasyonel olanlardan ayırt etmenin
mümkün olabileceğini öne sürmüştür. Nesne ilişkilerinin
intrapsişik yansımaları kadar önemli olabileceği
gerçeği, gerçekten de bir analistin bakış açısında devrimci
bir nokta idi (Nichols ve Schwartz 1991). Nathon
Ackerman evli çiftlerin birlikte tedavisinin iyi bir fikir olduğu
konusunda hemfikirdi ve aynı zamanda anneler
ve çocukların da birlikte yararlı bir şekilde tedavi edilebileceğini
düşünüyordu (Ackerman 1966). Aynı dönemlerde
nesne ilişkilerinin Psikanalistlerin merkez ilgi
noktası olduğu İngiltere’de Henry Dickis ve Tavistock
Kliniğindeki arkadaşları bir Aile Psikiyatri Birimi kurdular.
Burada boşanma mahkemeleri tarafından gönderilen
çiftler farklılıkları üzerine uzlaşma için yardım
alıyorlardı. Sonraki dönemde Balint’ler Aile görüşme
Bürolarını bu kliniğin prestijini kendi evlilik “casework”
ajanslarına indirek olarak da tüm evlilik danışma alanına
ekleyerek Tavistock ile birleştirdiler. 1956’da New
Jersey Nöropsikiyatri Enstitüsü Yöneticisi Victor Eisenstein
“Evlilikte Nevrotik Etkileşim” başlıklı bir kitapçık
yayınladı. İçinde evliilik terapisi sanatının durumunu
tanımlayan makaleler vardı. New York’taki Yahudi aile
servislerinin yürütücü yönetici yardımcısı Frances Beatman,
evlilik sorunlarına bir “casework” tedavi yaklaşımı
tanımladı. Lawrence Kubie evlilik dinamiklerinin
Psikanalitik analizini yazdı. Margaret Mahler çocuk
gelişimi üzerine evlilik çatışmasının etkilerini tanımladı.
Ashley Montague evliliğin dinamiklerine kültürel bakış
açısını ekledi. Aynı ciltte Mittleman evlilikteki bozukluklar
ve onların tedavisi üzerine görüşlerinin daha ayrıntılı
bir tanımlamasını yazdı. Agresif-uysal, ve ayrışmışbağımlı’yı
içeren bir kaç tamamlayıcı evlilik şablonu
tanımladı. Mittleman’a göre bu tuhaf eşleşmeler birbirlerinin
gözüne girmeye çalışan çiftlerin birbirlerinin
kişiliğini kendi illüzyonları doğrultusunda yanlış algılamasından
kaynaklanır. Kadın erkeğin bağımsızlığını
güç olarak görür, erkek bağımlılığı vericilik ve seksilik
olarak görür. Mittleman aynı zamanda çiftlerin birbirlerine
karşı olan tepkilerinin ebeveynlerinin ilişkileri ile biçimlendirilebileceğine
işaret etmiştir. İçgörü olmadan,
bilinçdışı motivasyon evlilik davranışına hakim olabilir
ve reaktif nevrotik halka paternlerine öncülük edebilir.
Tedavi için Mittleman bir terapistin zamanın %20’sinde
ailenin bütün bireylerini yönetebileceğine inanmaktadır
ama diğer durumlarda ayrı terapistler daha iyi olabilir.
Bu zaman için Jackson ve Haley aynı zamanda evlilik
terapisini iletişimler analizi çerçevesinde yazmaktadırlar.
Onların fikirleri evlilik terapistleri arasında önem
kazandıkça evlilik terapisi alanı daha geniş aile terapisi
hareketinin içine çekilecektir (Nichols ve Schwartz
1991, Glick 1991).

TERAPİ BİÇİMLERİ
Bireysel Terapi: Bireysel terapide eşler, birbiriyle
mutlaka iletişimi olması gerekmeyen farklı terapistler
tarafından görülebilirler. Gerçekten de, terapistler birbirlerini
hiç tanımayabilir. Tedavinin amacı, her bir eşin
uyuma yönelik kapasitesini güçlendirmektir. Bazen sadece
eşlerden biri tedavide olabilir. Görüşmeye giden
eş, terapiste hastayla ilgili başka türlü gözden kaçabilecek
bilgiler verebilir; hastadaki değişikliğin bir sonucu
olarak görüşmeye giden eşteki açık yada gizli kaygı
saptanabilir ve bununla meşgul olunabilir; tedavi konuları
ile ilgili yersiz inançlar düzeltilebilir ve hastanın
tedavisinin eş tarafından bilinçli ya da bilinçdışı olarak
sabote edilmesi incelenebilir.
Bireysel Evlilik Terapisi: Bireysel evlilik terapisinde,
eşlerin her biri de terapidedir. Tedaviyi aynı terapist yürüttüğünde,
eş zamanlı (concurrent) terapi denir; eşler
farklı terapistler tarafından görüldüğünde ise, buna ortaklaşa
(colloborative) terapi denir.
Birleşmiş (conjoint) Terapi: Birleşmiş terapi, eşlerin
bir yada iki terapist tarafından yapılan birleşik oturumlarda
tedavi edilmesidir; evlilik terapisinde en sık olarak
kullanılan tedavi yöntemidir. Her iki cinsten olan
terapistlerle koterapi, karşı cinsten iki üyeyle yüz yüze
geldiğinde belirli bir hastanın kendine saldırılmış gibi
hissetmesini engeller (Satir 1967).
Dört-Yol (four-way) Oturumu: Bir dört-yol oturumunda
her bir eş, dört kişinin tamamının katıldığı düzenli
birleşik oturumlarla birlikte ayrı bir terapist tarafından
görülür. Dört-yol oturumunun bir varyasyonu cinsel
açıdan işlev bozukluğu olan çiftlerin hızlı tedavisi için
William Masters ve Virginia Johnson tarafından geliştirilen
yuvarlak masa görüşmesidir. İki hasta ve karşı
cinsten iki terapist düzenli olarak bir araya gelir.

Grup psikoterapisi: Bir grup içine yerleştirilmiş evli
çiftlerin terapisi, çiftleri çeşitli grup dinamiklerinin etki
lemesine olanak verir. Grup genellikle, üç ya da dört
çiftten ve bir ya da iki terapistten oluşur. Çiftler birbirleriyle
özdeşim yapar ve diğerlerinin de benzer sorunları
olduğunu fark eder; her biri aynı ya da karşı cinsiyetten
grup üyesi arkadaşlarından destek ve empati görür;
çiftler cinsel tutumları araştırırlar ve akran gruplarından
yeni bilgiler elde edebilmek için bir fırsatları olur
ve her biri davranışları ile ilgili tarafsız eş olmayan bir
üyeden geldiğinde eşten yada terapistten geldiğinden
daha anlamlı ve daha iyi özümsenebilecek olumlu ya
da olumsuz özgül geri bildirimler alır.
Sadece bir eş terapi grubuna katıldığında, diğer
eş üyelerin gerçeği test edebilmesi için zaman zaman
grubu ziyaret edebilir. Bazen de tek bir evli çiftin geniş
bir grubun bir parçası olduğu bir grup düzenlenebilir.
Kombine Terapi: Kombine terapi; daha önceki tekniklerin
tümünü ya da herhangi birinin eş zamanlı ya
da birlikte kullanılmasından söz etmektedir. Yani, belirli
bir hasta-çift tedaviye eşlerden birinin ya da her ikisinin
bireysel terapisi ile başlayabilir, eşle birlikte yapılan birleşik
tedavi ile devam edebilir ve evli çiftle grubundaki
bir tedavi sürecinden sonra bitirebilir. Kombine terapinin
rasyoneli, evlilik sorunları ile ilgili hiçbir yaklaşımın
tek başına bir diğerinden daha üstün olmadığının
gösterilmiş olmasıdır. Çeşitli yaklaşımlara aşina olmak
bu nedenle terapistin sıkıntıda olan çifte en fazla yararı
sağlayabilecek bir esneklik düzeyinde olmasına olanak
tanır (Gurman ve Lebow 1999, Nichols ve Schwartz
1991, Bubenzer ve West 1993, Glick 1991).
ENDİKASYONLAR
Kullanılan özgül terapötik tekniklere bakmaksızın
evlilik terapisine başlamak için belli bazı endikasyonlar
konusunda görüş birliğine varılmıştır. Bireysel terapi
evlilikle ilgili güçlükleri çözemediğinde, eşlerde birindeki
ya da her ikisindeki sıkıntının başlangıcının açıkça
evlilikle ilgili olaylarla bağlantısı olduğunda ve çatışmadaki
bir çift evlilik terapisi istediğinde eş terapisi düşünülür.
Eşler arasındaki iletişim sorunları evlilik terapisi
için en önemli nedendir. Böyle durumlarda eşlerden
biri diğeri tarafından sindirilebilir, diğerine düşünce ya
da duygularını söylemeye çalışırken kaygılanabilir veya
bilinçdışı beklentilerini diğerine yansıtabilir. Terapi eşlerden
her birinin diğerini gerçekçi bir şekilde görmesini
kolaylaştırmaya yönlendirilir.
Çiftlerin cinsel yaşamı gibi bir ya da birkaç alandaki
çatışma da tedavi endikasyonudur. Benzer biçimde,
tatmin edici toplumsal, ekonomik, ebeveynlikle ilgili ya
da emosyonel roller oluşturmak tedavi endikasyonudur.
Klinisyen, tek başına bir sorunu çözmeye başlamadan
önce evlilik ilişkisinin tüm yönlerini değerlendirmelidir,
zira bu evlilikle ilgili yaygın bir bozukluğun bir belirtisi
olabilir.
Çiftlerde İşlev Bozukluğu Belirtilerinin Ortaya Çıktığı
Alanlar:
1. İş ve Ekonomik Konular: Paranın nasıl kazanılacağı
ve nasıl harcanacağı ile ilgili netlikler olmaması,
eşlerden birinin onaylamadığı biçimde başkalarına
mali destek sağlaması (özellikle karı veya kocanın köken
aldığı aileye) işlev bozukluklarına yol açmaktadır.
2. Ana-baba olma: Çocukların bakımını kimin
üstleneceği, eğitimlerinin nasıl olacağı, disiplinlerinin
nasıl sağlanacağı da tartışma konularındandır. Genellikle
eşlerden birinin ebeveynlik işini tamamen üzerine
aldığı ailelerde ya da bir tarafın bu konuları daha iyi
bildiğini düşündüğü ailelerde bu ve benzeri yakınmalar
daha sık olmaktadır.
3. Zaman ayırma ve iletişim: Eşlerin birbirlerine,
çocuklarına, arkadaşlarına, akrabalarına ayırdıkları
zamanın miktar ve kalitesi önemlidir. Birbirlerine yeterli
zaman ayıramamaları çift olmalarını engeller. Çiftlerin
en sık yakındıkları şeylerden biri “biz konuşamıyoruz”
veya “artık konuşacak bir şey bulamıyoruz” olmaktadır.
4. Çekirdek aile olamama, bu duruma hazır olmama:
Ülkemizde giderek azalmasına karşın oldukça sık
rastlanan bir durum eşlerden birinin, genelde de erkek
olanın ailesiyle birlikte yaşamak ya da eşlerden birinin
anne ya da babasıyla birlikte oturmaktır ve bu danışmaya
gelen çiftlerin sorun alanı olarak sıklıkla tartıştıkları
bir konudur. “Sen onların sözünden çıkmazsın” “Bu
evde benim konumun ne zaten” gibi cümleler suçlayıcı
olarak tekrarlanır. Bunun biraz farklı şekli de bir süredir
büyükleriyle yaşayıp sonradan kendilerine ev kuranların
başbaşa kaldıklarında ilişkiyi yürütememeleri
durumudur.
5. Cinsellik: Cinsel ilişkilerinin istenilen sıcaklıkta,
sıklıkta, kalitede olmayışı. (Bubenzer ve West 1993 ,
Akdemir 1998)

KONTRENDİKASYONLAR
Marital kontrendikasyonları arasında ciddi psikoz
biçimleri olan hastalar, özellikle de paranoid öğeleri
olan olan hastalar ve evliliğin homeostatik mekanizmasının
psikoza karşı bir koruma teşkil ettiği kişiler, eşlerden
birinin ya da her ikisinin gerçekten boşanmayı
istediği ya da eşlerden birinin kaygı yada korku nedeniyle
katılmayı reddettiği durumlar bulunmaktadır.

AMAÇLAR
Nathan Ackerman evlilik terapisinin amaçlarını şu
şekilde tarif etmiştir:evlilikle ilgili bozuklukların terapisinin
amaçları emosyonel sıkıntıyı ve yetersizliği azaltmak
ve eşlerin her ikisinin birlikte ve bireysel olarak
iyilik hallerini desteklemektir. Genel bir yol olarak, terapist
sorun çözmeye yönelik ortak kaynakları güçlendirerek,
patojenik olanların yerine uygun denetim ve
savunmaların geçmesini sağlayarak, hem emosyonel
sarsıntının parçalayıcı etkilerine karşı bağışıklığı hem
de ilişkilerin övücülüğünü artırarak ve ilişkinin ve eşlerden
her birinin büyümesini destekleyerek bu amaçlara
doğru hareket eder
Terapötik görevin bir bölümü evlilik içindeki her bir
eşin kendi kişiliğinin psikodinamik yapısını anlamak
için sorumluluk almaya ikna etmektir. Davranışlarının
kişinin kendi yaşamındaki, diğer eşin yaşamındaki ve
etraftaki diğer insanların yaşamındaki etkilerinin sorumluluğu
vurgulanır; ki bu çoğu zaman evlilikle ilgili
anlaşmazlığa yol açan sorunların derinlemesine anlaşılmasıyla
sonuçlanır.
Evlilik terapisi hiçbir evliliğin devamı güvencesini
vermez. Gerçekten de belli bazı durumlarda eşlere
bitirilmesi gereken sürdürülemez bir birliktelik içinde
olduklarını gösterebilir. Bu durumlarda çift zor olan
ayrılma ve boşanma süreciyle çalışmak için terapistle
görüşmeye devam edebilir. Buna boşanma terapisi
denmiştir.
Pratikte kadınların ekonomik durumlarının iyi olması
boşanmayı daha kolay dillendirmelerine yol açmıştır.
Çocuk sayısının azlığı veya hiç çocuk olmaması da
boşanma konusunun daha kolay gündeme gelmesini
sağlamıştır (Gurman 1999, Nichols ve Schwartz 1991,
Bubenzer 1993, Glick 1991).

SONUÇ
Çift terapisi psikiyatride oldukça yeni kavramlardan
biridir. Terapiyi uygularken ortak bir dil oluşumu için terapinin
kökenlerine bakmak önemlidir. Bu yazı terapinin
gelişme aşamaları ile ilgili genel bilgiler içermektedir.
Ülkemizde de bu konuda terapi çalışmaları giderek
artmakta ve hatta bu konuda uluslar arası kongreler
düzenlenmektedir.

YAZAR BİLGİSİ
Rehberlik Servisi
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.