Dr.Jekyll ve Mr.Hyde’in Tuhaf Hikâyesi
Dr. Jekyll ve Mr. Hyde’in Tuhaf Hikâyesi – Robert Louis Stevenson
Size psikoloji dersem ilk aklınıza gelen kuşkusuz Freud olur ancak henüz psikoloji ve bilim dünyasında Freud yokken bazı edebiyatçılar, Freud’un kişilik kuramının temelini oluşturan “İd-Ego-Süperego” üçlüsünü edebi eserlerle düşünce ve edebiyat dünyasına kazandırmaya başladığını fark ediyoruz. Yayınlandığında büyük bir ses getiren bu eserlerden birisi Robert Louis Stevenson’un novella tarzındaki kitabı olan Dr. Jekyll ve Mr. Hyde’in Tuhaf Hikâyesi’dir. 1886’da yayımlanan bir kitabın günümüze bile insanlar üzerinde etki bırakmasının sebebi bu kitaptaki iki karakterin bize benzemesidir. Okuyan herkes bu iki karakterden birini mutlaka kendine benzetecektir. Zira kitabın konusu “çoklu kişilik bozukluğu” olarak karşımıza çıkmaktadır. İyi ve kötünün (id ve süperego’nun) amansız savaşının bir kazananı asla olmayacaktır…
Robert Louis Stevenson (1850-1894): Edinburg’da dünyaya gelen yazar, hukuk öğrenimi gördü. Üniversite yıllarının yaz tatillerini Fransa’da geçiren Stevenson birçok eser ortaya koymuş ve bu eserleriyle ses getirmeyi başarmış bir yazardır. Kitapları birçok dile çevrilen ender yazarlardan biridir. Dr. Jekyll ve Mr. Hyde, yazarın psikolojik tahlilleri ve kişilik üzerine kurguladığı bir eser. Ancak kurgularının yıllar sonra bir Psikoloji dehası tarafından kuram haline getirileceğinden habersiz. İnsanın ahlaki tarafı ile doymak bilmeyen kötü tarafının işlendiği kitap yayınlandığı dönemde oldukça farklı bir tarz ve üslup olarak ses getirmiştir.
Kitabın konusuna gelecek olursam, Avukat Mr. Utterson, en yakın arkadaşlarından biri olan Dr. Jekyll’ın vasiyetinin ilginçliğine kafasını takmıştı. Çünkü vasiyetinde Dr. Jekyll’ın vefatı yada gaipliği(ortadan kaybolması) durumunda tüm mal varlığının Mr. Hyde’a devredileceği yazıyordu. Herhangi bir hastalığı olmayan arkadaşının bu vasiyetnamesi çok ilginç gelmişti avukata. Üstelik Mr. Hyde ile Dr. Jekyll daha yeni tanışmaya başlamıştı. Daha doğrusu onları aynı anda hiç birlikte görmemiş ve arkadaşlıklarının seviyesini dahi bilememişti avukat.
Mr. Hyde, Dr. Jekyll’ın evinde kalan kısa boylu, çirkin bir adamdı. Onun bu evde kalmaya başlamasından itibaren doktor gün geçtikçe sosyalliğini kaybetmeye ve içine kapanmaya başlamış bu durumda kimsenin dikkatinden kaçmamıştır. İşin kötüsü, bu adam hakkında çevrede hiç de iyi şeyler duyulmamıştı. Dr. Jekyll’ın da bu adamı böylesine koruması onu şüphelendiriyordu. Avukatın, doktor ile konuşmaya çalışması ancak doktorun Mr. Hyde güvendiğini anlaması üzerine vasiyetnameyi olduğu gibi bırakmak zorunda kaldı.
Yaklaşık bir yıl sonra Londra’da bir cinayet işlendi ve tüm Londra’da ses getirdi bu olay. Bunun sebebi ölen kişinin oldukça saygın biri olması bir diğer sebep ise cinayeti işleyenin kim olduğunun bilinmesi. Cinayet esnasında, pencereden dışarı bakmakta olan hizmetçi kız, nehrin kenarında kısa boylu, tuhaf bir adamın iyi görünümlü bir diğerini bastonla vura vura öldürdüğünü görmüştü. Kız, kısa boylu tuhaf adamın, daha önceden bir keresinde patronunu ziyaret eden Mr. Hyde diye biri olduğunu fark ettiğini söylüyordu. Maktulün yakınlarında kırık bir baston bulunmuştu, cebinde ise Mr. Utterson’a yazılmış bir mektup. Mr. Utterson haberi alır almaz olay yerine geldiğinde kırık bastonun bir zamanlar kendisi tarafından Dr. Jekyll’a hediye edilen baston olduğunu hemen anlar. Bir müfettiş ile birlikte Mr. Hyde’ın evine gittiklerinde onu evde bulamazlar. Ancak olay yerinde bulunan bastonun diğer yarısı kapının arkasında bulunur. Böylece Mr. Hyde, her yerde aranan bir katil oluvermişti.
Mr. Utterson, hemen Dr. Jekyll’ın evine gitti. Dr. Jekyll’ın olanlardan haberdardı ancak duyduklarından rahatsız olmakla birlikte oldukça sakin görünüyordu. Mr. Utterson’a Mr. Hyde’ın bir mektup bıraktığını söyledi. Mektupta telaşlanmamasını, kaçacak bir yol bulduğu yazıyordu. Şimdilik bu mektubu polise bildirmemeyi uygun gördüler. Aradan uzun bir süre geçti, Mr. Hyde izini kaybettirmeyi başarmıştı. Onun gidişiyle beraber Dr. Jekyll da normale dönmüş, arkadaş toplantılarına, akşam yemeklerine katılmaya başlar olmuştu. Bu iki ay boyunca böyle devam etti. Fakat bir gece, Mr. Utterson Dr. Jekyll’ın evine gittiğinde içeri kabul edilmedi. Dr. Jekyll’ın hizmetçisi Poole, doktorun kendini eve kapattığını, kimseyle görüşmediğini söylüyordu. Bir akşam, Dr. Jekyll’ın uşağı Poole, oldukça telaşlı bir halde Mr. Utterson’un kapısını çaldı. Oldukça korkmuş gözüküyordu. Mr. Utterson, bir şeylerin yolunda gitmediğini anlamıştı.
Kitabın devamını okuyucuya bırakıyorum. Zira kitabın sonlarını okumak kitabın verdiği hazzın doruk noktasını oluşturuyor. Okuyucunun(Hele ki psikoloji ile ilgilenenlerin) kitabı bitirip kapağı kapattığında bir süre kitaba bakakalıp düşüncelere dalacağı konusunda en ufak bir şüphem yok.
-Aslında insanoğlunun bir değil iki benliği var. İki diyorsam bilgilerim şimdilik bu kadarına yettiği için. Benden sonrakiler bu alanda daha da ileri gidecekler; ben, insanoğlunun eninde sonunda türlü türlü, birbirleriyle bağdaşmaz, birbirinden bağımsız benlikler bütünüyle bilineceğini tahmin etme cüretinde bulunuyorum.
-Bu yeni hayatın daha ilk anında, daha kötücül, on kat daha kötücül olduğumu özümde yatan kötülüğümün kölesi olup çıktığımı anlamıştım ve bu düşünce o anda şarap gibi neşe ve haz verdi bana
KİTAPLA KALIN…