Emile – Jean Jacues Rousseaou

07.12.2016
1.519
Emile – Jean Jacues Rousseaou

Yazar, romanında 5 ana bölüm oluşturmaktadır. Bu bölümleri de alt başlıklara bölerek, çocuğun tüm alanları ile incelemektedir.

Birinci bölümü ‘Doğuştan İlk Çocukluk Çağının Sonuna Kadar’ ana başlığı ile başlayarak; Her şey aslında iyi olarak yaratılır, Alışkanlık kişilik değildir, Ruhsal karmaşa nerede başlıyor, Kundak bebeğin özgürlüğünü sınırlar, Kadınlar anne olmak istemezlerse, Çocuğu kötü eğitme yolları, Çocuk hastalanmayı bilmeli, Kır havası çocuğa iyi gelir, Yıkanma, Yatma, İnsanın algılaması, ilk hali ve gelişimi, Çocukların kazanması gereken alışkanlıklar, Çocuk dili, Çocukların ağlaması nedensiz değildir, Bebeğinizi susturmak için pışpışlamayın, Ağlamaya karşı, Dişleri iyi çıksın diye, Konuşması için acele etmemeli, Çocuk grameri bizden iyi sezer, Kekelemek olmak üzere yirmi alt başlıkta anlatmaktadır.

Yazarın bu bölümde ele aldığı konuları kısaca özetlemek gerekirse; Doğuştan hepimiz iyi olarak dünyaya geliriz; ancak değişimler geçirir, her şeyi değiştirip farklılaştırarak, sıradanlıktan uzak dururuz. Daha sonra birtakım alışkanlıklarımızın farkına varıp, kişiliğimizle odaklarız. Oysa her şey ilk görüşten sonra hoşlanıp hoşlanmadığımızı duyularımızın yardımı ile fark eder ve kabul ederiz. Bir süre sonra ruhsal karmaşa içerisine giriyoruz. Zayıf doğuyoruz, kuvvete ve eğitilmeye ihtiyacımız var.

Bize eğitim veren kişilerin bizim için seçtikleri yol ile bizim yaratılışımıza uygun olmayan seçimler yapıldığında ruhsal karmaşıklık içerisine gireriz. Çocukları, yeteneklerini ortaya çıkarmaları ve olmak istedikleri şeyi olmaları için özgür bırakmalıyız. Çocuklar, annesinin karnından çıkar çıkmaz kollarını, bacaklarını, hareket ettirme özgürlüğünü tadarlar; ancak bu çok kısa sürmektedir. Çünkü düzgün görünümlü bir vücudun kundağa sokularak oluşacağını düşünen yanlış zihniyetler vardır; oysa çocuk elleri, kolları bitiştirilerek kundağa sokulduğunda kan dolaşımını sekteye uğratır ve bu baskı çocuğun mizacına da etki edecektir. Kimi kadınlar vardır anne olmak istemezler, evlerinde kederli bir inzivadan kurtulmak amaçlı neşelenmek için başka yerlere gitmeye alışmışlardır. Fakat bazı kadınlar anne olmaktan kaçınmazlar çünkü yetiştikleri ortam herkesin birbirine karşı muhabbet hisleriyle dolu olduğu ailelere sahiptirler.

Lakin kadınlar annelik duygusunda aşırıya kaçmamalı ve çocuklarını adeta bir robot haline getirmemelidirler. Bazı anne ve babalar çocuklarını kötü eğitme yollarına sevk ederler. Fiziksel hastalıklara maruz kalmasından korkup ruhsal hastalıklara düşebileceklerinin farkında değildirler. Oysa ki insanı ümitsizliğe düşüren ruhsal hastalıklardır. Çocuklarımızı iyi eğiteceğimize onları sakinleştirmek için ya şımartır ya da tehdit eder, bu da yetmiyormuş gibi döveriz. Yazar eğitimde yaptığımız en büyük hatanın bu olduğunu savunmaktadır. Yazar doğru olanın çocuklarımızı yapay yöntemlerle değil karakterine uygun biçimde eğitmek olduğunu belirtmektedir.

Çocuklarımıza zorunlu olmadıkça ilaç vermemeli ve hayati bir tehlike bulunmadığı sürece doktor çağırmamalıyız. Yazarın romanında ele aldığı bir konuda, “çocuklarımız hastalanmayı bilmeli. Şunu hepimiz bilmeliyiz ki en çok egzersiz yapan ve yorgunluğa en iyi tahammül eden insanlar daha uzun yaşıyorlar” . sözü ile açıklamaktadır. Çocuklarımızın özellikle hayatının ilk senelerinde soluduğu hava bünyesi üzerinde çok etkilidir. Onları temiz hava teneffüs edebilmeleri için kırlara çıkarmalı kalabalık yerlerde kaybettikleri canlılığı kazanmalarını sağlamalıyız.

Çocuğumuza yıkanma alışkanlığı kazandırmamız gerekiyor. Sık sık yıkanmaya teşvik etmeli kuvvetlendikçe suyun ılıklığını azaltmalı ama bunu ağır ağır ama sıkça yapmalıyız. Çocuk bu şekilde yıkanmaya alışınca artık ara vermeden bütün hayatınca onu koruması teşvik etmeli. Bebeğimizi, içinde yün yatak olan ve kolaylıkla hareket edebileceği büyükçe bir beşiğe yatırmalıyız. Kuvvetlenmeye başlayınca onu oradan tırmanmaya, küçük uzuvlarını çalıştırmaya ve geliştirmeye bırakmalıyız. Bu şekilde çocuğumuzun gün günden kuvvetlendiğini görebilirsiniz. Öğrenmeye el verişli; fakat hiçbir şey bilmeyerek doğuyoruz. Algılamamız ve gelişimimiz ömrümüzün sonuna kadar değişken hallerde olmaktadır. Hiçbir zaman “Artık ben olgunlaştım” diyemeyiz. Yazar,

Çocuğun kazanması gereken bir takım alışkanlıkların olduğunu ve onun hayatını ihtiyaçlarına göre düzenlememiz gerektiğine de değinmektedir. Çocukların her daim annelerinin dizi dibinde olmaları doğru değildir.

Çocuk kısa süreli de olsa anne yokluğunu bilmeli. Çocuk, herhangi bir nesneye doğru elini uzattığında birçok anne baba o nesneyi alıp çocuğun önüne koymaktadır. Ancak bu çocuğun tembel ve mesafe kavramını öğrenememesine sebep olur. Doğru olan çocuğu o nesneye doğru emekleyerek yönelmesi teşvik etmektir. Bu yöntem ona, istediklerine ulaşmak için çaba sarf etmesini ve bazı cisimlerin kendisinden uzakta bulunduğunu öğretir. Çocuk dili şüphesiz tüm insanlığın konuşmayı öğrenmeden önce kullandıkları ortak bir lisandır. Henüz yeterince kuvvetlenmemiş el ve kollarını kullanamaz durumdadırlar; ancak, o an ne hissettiklerini yüz ifadeleriyle ele verirler.

Çocukların ağlaması nedensiz değildir. Bir takım ihtiyaç ve şikayetlerini ağlayarak belirtirler. Yardıma muhtaçtırlar. Ağlamalarının nedeni bulunamadığı ya da tatmin edilemediği zaman gözyaşları devam eder ve çocuk bundan dolayı çok mutsuz görünür. Bebeğimizi susturmak için pışpışlamamalıyız; çünkü benekler ihtiyaçlarını ağlayarak belirtmektedirler. Neden ağladığını anlayamadığınızda onu susturmak için pışpışlamaktan, battaniyede sallamaktan kaçının; yoksa diğer zamanlarda ihtiyaç için ağlamaktan çok sizi emir altında tutma yolu olarak ağlamayı seçecektir, ve bu şekilde büyüyen çocuklar ileride rüşvet ile susan bireyler olarak karşımıza çıkmaktadır.

Çocukların çoğu ağlayarak bazı şeyleri elde etmek ister. Böyle kötü bir alışkanlığı bırakması için ona asla dikkat etmemeliyiz. Onlar bir şeyi isterken oldukça inatçıdırlar, bizde buna karşın kararlı olmalıyız ki bu huyundan vazgeçirelim. Çocuk için dişlerinin çıkması çok zahmetli ve elem vericidir. Diş çıkarırken elleri sürekli sert cisimlere gider bunlardan (bilgi yelpazesi. com) onu uzak tutmalı ve onlara kuru meyve, kabuk, ekmek ve bisküvi verilmesi daha doğrudur. Böylelikle katı gıdalar yemeye de hazırlanmış olur. Çocukların konuşmaları için acele edilmemeli, onlara kısa ve anlaşılabilir cümleler kullanılmalı. Onun ilk telaffuz ettiği kelimeler dokunup, görebileceği somut kelimeler olmalı.

Bizler bebekliğinden itibaren çocuğumuzla ne şekilde konuşursak, o da bizim kurduğumuz cümlelere birebir kullanacaktır. Bu nedenle onlarla konuşurken özenli, açık, anlaşılır konuşmalıyız; aksi taktirde telaffuz bozukluklarından büyüdüğünde sıkıntı yaşar. Çocuklar konuşmalarının teşvik edildiği, sözlerinin ikide bir bölünmeden ilgiyle dinlendiği, serbest ortamlarda büyüyorlarsa konuşmamalarının yada kekelemelerinin tek nedeni, uzuvlarındaki bir sıkışıklık olabilir. Erken konuşsun diye fazla acele edilen ne öğrenmeye, ne iyi telaffuz etmeye, ne de kendilerine zorla söyletilen kelimeleri tasavvur etmeye zamanları vardır. Onları doğal bir süreçte bırakırsak her şey daha kolay olur.

Romanın birinci bölümü bu şekilde geçmektedir. Çocukluğun ilk devrini sona erdirmiştir. İkinci bölümüne de “Konuşan Çocuk Çağı” başlığı ile başlayarak; İnsan acıyı da bilmeli, Bireyin hayatı gerçekte ne zaman başlar, Çocukluk sevilmeli, Çocuğa hayatı tattırmalı, Ölüm gerçekten kötümüdür, Gerçek özgürlük nedir, Çocuk ne buyurgan ne de uysal olmalı, Çocukların hareketlerine karışmamalı, Çocuklar bir şeyi ağlayarak elde etmemeli, Elinin altındaki her şeye kendi malı gibi bakmak insanın doğal eğilimidir, şımarıklık çocukları sefil eder, Çocukla öğretmenin ilişkileri hakkında konuşma, Çocukla öğretmen arasında ahlak üzerine konuşma, Çocukların isteklerini kabul ya da red ederken dikkat edilecek kurallar, Zamanından önce bilgi verilmemeli, Zaman kaybetmek ne zaman faydalıdır, Çocuklarla nasıl ilgileneceksiniz, Şımarıklık,

Öfke, Emil’i niçin köyde yetiştirmek istiyorum, Emil’in bahçıvanla konuşması, Adalet ve doğurduğu iki his, Deha çocukta budalalık şeklindedir, Çocuklar gerçek anlamda geometri öğrenemez, Çocuklar coğrafyayı nasıl algılar, Emil ezberlemeyecek, Masallar, Çocuklara okumayı öğretmenin yolu, Çocuk her şeyi deneyerek öğrenmeli, Kuralsız idare etme sanatı, Çocuk kendisinin hakim olduğunu sanmalı fakat bizim irademiz altında olmalı, Kedi ilk kez gördüğü her şeyi kontrol eder, Çocukların giyimi, Çocukları fazla giydiriyoruz, Çocukların çok uyumaya ihtiyaçları vardır, Çocukları uyutmanın yolları, Çocuklara acılara neşe içinde katlanmalı, Gecenin sürprizleri hakkında, İnsan beklenmedik tehlikelere karşı hazır olmalı, Çocuğun yarış faaliyetinden alacağı ders, Matematik eğitim yöntemimiz akıldan çok hayal gücüne seslenir, Emil matematiği nasıl öğrenecek, Vücudumuzu gıdalarla kuvvetlendirelim, Çocuklar bizim yediklerimizle beslenemezler, Zevk hakkında düşünceler, En insani zevkler tabii olanlardır, Emil’in 12 yaşındaki gelişimi olmak üzere kırk yedi alt başlıkta açıklamaktadır.

Çocuklukta ilk cesaret dersleri alınır. Kimileri ufak tefek yaralarla geçirirler bu dönemi, kimileri ise yetişkinlerin bile dayanması güç acılar alırlar. İnsan acıyı da bilmelidir. Çocuğu bir odaya kapatıp oyun alanı olarak göstermek yerine, onu kırlara götürüp serbestçe kendi haline bırakmalıyız. Çocuklar yalnız başlarına çok daha iyi öğrenebilmektedirler. Çocukluğu sevmeliyiz biz farkında olmadan geçen bu zamanı çocuklarımızda da sınırlı tutmamalı, onun eğlencelerine hoş görü ile bakmalı, hayatın onlara verdiği kısa zamanı ellerinden alıp sonra pişmanlık duymamak için bu zevklerden istifade etmelerini sağlayalım. Böylece çocuk hayatı tatmayı öğrenmede de ilk adımı atmış olur. Çocuk mutluluğu doğdu günden itibaren hisseder, birde ona büyüdükçe ona elde edebilecekleri ile hayal arasında geçen ince çizgilerden bahsederek, ileride ona yardımcı olacak bilgiler vermeliyiz. Gerçek özgürlük, çocuğun ancak bir yetişkin olduğun da anlayabileceği bir durum; çünkü çocuk her ihtiyacı aileden gelen yardım ile gerçekleşir. Yani tam anlamı ile özgür değildir. Anne babaların yanı sıra hiç kimse çocuklarına faydalı olmayan bir şeyi emretme hakkına sahip değildirler. Her birimiz birbirimize muhtaç olduğumuzdan dolayı tam anlamı ile özgür değilizdir; fakat bu ihtiyaçlık boyunduruk altına girmemelidir. Çocukların hareketlerine karışılmamalı yaratılışlarının gerektiği şekilde davranmalarına izin verilmeli.

Uygun olmayan isteklerde bulunurlarsa, önlerine maddi engelleri çıkarın. Çocukların arzularını, isteklerini, istedikleri için değil ihtiyaç duydukları için yerine getirin. Çocuk isteklerini konuşarak ifade edebildiği halde, arzusunu hemen yaptırmak için, bir şey için izim koparmak adına ağlamaya yeltenirse kesinlikle taviz vermeyin. Çünkü sırf ağladığı için onun isteklerini kabul etmiş ve her konuda ağlamaya siz teşvik etmiş olursunuz. Emirler yağdırması ile her şeyin elinde olmasına alışkın olan bir çocuk, ileride bir konuda reddedilmek onun için anlaşılacak bir durum olamaz. Çocuklarımıza istediği her şeyi önlerine getirmekle onları şımartmış oluruz ve buda ileride onları sefilliğe düşürür. Çocuklarımızla olabildiğince ilgilenmeliyiz. Onlara sevgi, ilgi, ve özenle yaklaşmazsak, kendilerini daima eksik hissedeceklerdir. Öfke; çocukların kayıtsız kalmadıkları bir durumdur. Şiddetli sesler ve hareketler onların dikkatini çeken durumlardır. Böyle durumlarla karşılaşan çocuklara uzun açıklamalar yapmak yerine, sanki hiçbir şey olmamış gibi davranıp, ortada korkulacak bir durum olmadığını ona hissettirmeniz yeterlidir.

Yazarın Emil’i köyde yetiştirmek istemesinin sebebi; icat ve taklit yapmanın çocukların en çok sevdikleri ve başarılı oldukları faaliyetler olması. Bu yüzden köyde bir bahçıvanı bir kez izlemesi ve onun neler yapabileceğini görmek ve onun keyfine keyif katmaktır. Çocuklarımız gerçek anlamda geometri öğrenemezler; onlar kendi kendine tanıdıklarını, ilgilerini çeken hissedilir şeyleri, yani her şeyi değil de kendileri için doğal olan şeyler hakkında fikir yürütebilirler. Gözle görülebilecek bilimlerle uğraşılması gerekmekte yoksa çocuklar coğrafyayı sadece bir kağıt üzerinde görüp, başka bir yerlerde böyle yerlerin olduğunu düşünemiyorlar. Kendi beyinlerinde“dünya nedir” sorusuna “kağıttan bir küredir” cevabı veriyorlar. Yazar Emil ezberlemeyecek derken; “nasıl tarihin kelimeleri kendinin değilse, hikayelerin kelimeleri de başlı başına hikaye değildir. Hikayeler yetişkinler için faydalı, çocuklara hakikat söylenmeli” diye düşünmektedir. Yazar masallar konusunda da, çocuklara anlatılan masalların ne demek istediklerini anlamadıklarını, fakat anlıyorlarsa da bunun çok kötü olduğunu belirtmektedir.

Çünkü masallardaki ahlaki sonuçların karmaşık olduğunu ve bu dolambaçlı yolu takip ederek sonuca ulaşan çocuğun fazilete değil kötülüğe yönlendirilmiş olduğunu savunmaktadır. Çocuklar için hiçbir şey ifade etmeyen bir çok hikayenin arasından sadece çocuklar için hazırlanmış olan hikayelerle yetinmenin en doğrusu olduğunu belirtmektedir. Yazar, çocukların okumayı öğrenmeleri için büyük çaba sarf etmek yerine, çocuğa okumayı öğrenme arzusu uyandırmak okumayı öğrenmesinde ki en önemli unsurdur; içinde okumaya karşı arzu olan çocuk nasıl şekilde olursa olsun okumayı öğrenir düşüncesindedir. Aynı zamanda yazar, çocukların her şeyi deneyerek öğrenmeleri kanısında. Eğer çocuklara her şeyini biz yaparsak, örneğin yemek yemesini, su içmesini, ağlamasını, gülmesini, söyleyen bir anne babanın çocuğu kendisinin yapabileceği her konuda anne ve babasını arar, kendi başına bir şey yapamayan bir yetişkin olur. Yazar dengenin önemli olduğunu, ne sık boğaz edilmeli, ne de tamamen boşa bırakılmalı dengede tutulması gerektiğini açıklamaktadır. Çocukları kuralsız idare etme sanatının zor bir sanat olduğunu söyleyen yazar, çocuklara emirler yağdırarak idare etmenin imkansızlığından söz etmektedir. Çünkü çocuklar, onlardan istenilenleri kendi hoşlarına giden şekilde uyarlamayı bilirler diyerek eklemektedir. Çocuklar kendisini idare edenlerin zaafını keşfetmektedir. Özgürlüğünün kısıtlandığına inandığı kişilerin hakimiyetinden kaçma ihtiyacı ile böyle davranırlar.

“Çocuk kendisinin hakim olduğunu sanmalı; fakat bizim irademiz altından olmalı” bölümünü yazar, bir anısı ile açıklamaktadır. Anısında, keyfine göre, gelişi güzel hareket etmeye alışmış bir çocuğun terbiyesi için birkaç hafta yanına almaktadır. Çocuk yazarın ilk gün ne kadar anlayışlı olduğunu anlamak için gece yarısı uyanır ve yanına çağırır. Yazar uykusunu en an derin anında kalkıp ona şamdanı yakar, on beş dakikaya kadar çocuk uykuya dalar. İkinci gün çocuk aynı hareketi tekrarlar, yazar aynı sabırla kalkıp şamdanı yakar ve çocuğa yumuşak bir dille bu hareketin çok iyi olduğunu fakat bir daha yapmamasını söyler. Bu söz çocukta merak uyandırmıştır ve bir sonraki gün yazarın ne yapacağını merak ettiği için gece aynı saatte uyanır ve yanına çağırır. Yazar çocuğa ne istediğini sorar, çocuk uyuyamadığını söylediğinde, yazar “çok kötü” diye söyler ve susar. Çocuk şamdanı yakmasını ister, yazar “ne için” diye sorar ve susar. Bu kısa cevaplar çocuğu telaşlandırır. Çakmağı alıp kendisi yakmaya çalışır; lakin başaramaz ve yazara çakmağı verir. Yazar “çakmakla bir işim yok” der ve yatar. Çocuk bu sefer gürültü yapmaya, bağırmaya başlar. Yazar öfkelenir ama bunu belli ederse her şeyi berbat edeceğini düşünerek, kalkıp şamdanı yakar ve çocuğu diğer odaya götürüp geri dönüp yatağına yatar. Çocuk bir müddet ağlar ve susup uykuya dalar. Ertesi gün yazar çocuğun odasına gider çocuk girdiği mücadeleden sonra derin bir uykudadır.

Çocuğun annesi çocuğunun ayrı bir odada uyuduğunu duyunca telaşlanır. Annesinden yüz bulan çocuk hasta numarası yapar ve doktor çağırılır. Doktor, annenin boş yere endişelendiğini ve çocuğun numara yaptığını anlar. Sanki çok önemli bir hastalık teşhis etmiş edasıyla davranır. Kadın bu durumun farkında değildir ve yazara sert bir üslupla “oğlum ailede tek mirasçı, ona dikkat edilmesi gerekir” der. Yazar kadına bir mirasçının nasıl yetişmesi gerektiğini bilmediğini, bu durumda çocuklarını kendilerinin eğitmelerini önerir. Baba herkesi yatıştırır ve çocuk yazarın eğitiminde kalmaya devam eder. Bu olaydan sonra çocuk normal uyku düzenine kavuşur. Çocuk gezintiye çıkmak istediğinde gece yarısı saat kaç olursa olsun hazır olmaya ve peşine takılmaya hazır hissedilmiştir.

Ancak yazar bu durum içinde uygun bir plan yapar. İyi bir sonuç almak için çocuğa bunu hissettirmez; eğer hissederse çocuk ona ders verildiğini anlamaması gerekiyordu. Yazar, evde çocuğun eğlenebileceği bir eğlence düzenler ve enerjisinin tükendiğini anladığı an çocuğa dışarı çıkmayı teklif eder. Çocuk o kadar yorgundur ki teklifi kabul etmez. Ertesi gün yazar çocuğun sıkılacağı bir ortam hazırlar ki çocuk sıkılıp gezintiye çıkma teklifi etsin. Yazar bu sırada çok meşgul görünür, bu durum çocuğu tahrik eder ve dışarıya çıkmak ister, yazar kabul etmez. Çocuk tek başına çıkmaya karar vererek hizmetçiye onu takip etmesini söyler. Fakat bu plan için her şeyi ayarlanmıştır. Hizmetçi çocuğun bu teklifini geri çevirir. Çocuk kaybolma risklerini, yabancı insanları aklına getirip endişelense de inat uğruna dışarı çıkar. Annesi ve babasının yazara kızacakları düşüncesindedir; lakin babasının bu plandan haberi vardır.

Çocuk uzaklaştıkça, karşılaştığı sıkıntı ve engeller çoğalır. Bu sırada çocuğu takip etmesi için yazarın bir arkadaşı görevlendirilmiştir; çocuğun yanına korkutmadan yaklaşarak, onun yanlış bir şey yaptığını ona hissettirir ve eve getirir. Çocuk eve geldiğinde babası da evdedir. Ona nereden geldiğini, neden tek başına olduğunu sorar. Babasından kısa ama net bir uyarı alır. Bunun sonucunda çocuk yazarı tek başına dışarı çıkmakla tehdit etmemiştir. Evet yazar bu şekilde çocuğa hissettirmeden ona hakim olmuştur. Böylece ileriki yaşlar için gerekli olan muhakeme kabiliyetini de oluşturmuştur.

Çocukların giyimi de her şey kadar önemlidir. Yazar, onlara hareket ve gelişimlerini önleyecek giysi ve ayakkabılar giydirilmemeli demektedir. Çocuğun üzerinde bağ ve kuşak olmamalı. Dar ve sıkı giysiler çocuğu bunaltmanın yanı sıra kan dolaşımını olumsuz yönde etkilemektedir. Giysiler, ter emen ve hava alan sağlıklı kumaşlardan bol olarak seçilmeli. Ayrıca çocukları yaşından büyük gösteren kıyafetleri de yanlış seçim olarak belirten yazar, çocukların açık ve canlı renkli kıyafetler giymelerinin uygun olduğunu belirtmektedir. Çocukları fazla giydiriyoruz; başlıklı yazısında yazar çocukları mevsimine uygun giydirilmesinin yanında. Çükü çocukları kış aylarında öyle kalın giydiriyorlar ki çocuk kendi ısısını kontrol edemediği gibi soğuk havanın nasıl bir şey olduğunu dahi bilmiyorlar. Yazar çocukların çok hareketli oldukları için, çok uyumaya ihtiyaçları olduğunu söylemektedir.

Ayrıca çocukların yaşlarına göre gündüz vakitlerinde de birkaç saatlik uykuya ihtiyaçları olduğunu da ekliyor. çocukları uyutmanın en iyi yolu o yatağa yattığı andan itibaren gevezelik yapmaya başladığında, sizde onun gibi gevezeliğe başlayın. Oldukça seri ve hızlı konuşun ki cevap vermeye zamanı kalmasın. Çocuğun bir süre sonra yorulup uyuyacağını belirten yazar, ninniden ve sallamaktan daha iyi bir yöntem olduğunu söylemektedir. Fakat bu yöntemi gündüz uykusunda uygulamayın. Gecenin sürprizleri bölümünde yazar, gece oyunlarından bahsetmektedir. Bu şekilde çocukların karanlık korkusunu yok edebileceğimizi söyleyerek, gece oyunları ile yetişen insanların en karanlık yerlerde bile istedikleri yere gitmelerinde yararlı olacağını belirtiyor. Çocuğun yarış faaliyetinden alacağı ders yazarın bir anısı ile bütünleşmiştir.

Yazarın, tembel bir çocuğu koşmaya alıştırması gerekmektedir; fakat bunu yavaş yavaş uygulamaya koyar. Her gün kırlara çocukla beraber yürüyüşe çıkarlar ve yazar yanına çocuğun en çok sevdiği pastadan ikişer dilim alır, birini çocuk, birini yazar yer. Birkaç gün periyodik olarak böyle geçer. Bir gün yazar yürüyüşe çıkarken yanına üç dilim pasta (bilgi yelpazesi. com) alır. Çocuk ilk dilimini bitirince diğerini almayı ister. Yazar o dilimi paylaşmayı istediğini, ama iki çocuk arasında bir yarışma düzenleyip, pastayı kazanana vereceğini söyleyerek; yarışı düzenler ve kazanan pastayı arkadaşlarının gözü önünde yer. Bunun gibi birkaç yarışma daha düzenleyen yazar, eğitmekte olduğu çocuğun da koşmaya başladığını, yarışmalarda kazanıp pastayı yiyen kişi olmaya çaba sarf ettiğini görür, ve çocuk yarışmaları kazanmaya başlar. Böylece çocuk hem koşmaya alışmıştır hem de merhamet duygusunu öğrenmiştir.

Kazanmış olduğu pastayı arkadaşları ile paylaşır olmuştur. yazarın romanında yer vermiş olduğu “matematik eğitim yöntemimiz akıldan çok hayal gücüne seslenir” bölümünde çocuklara matematik dersi verirken, doğru ve düzgün şekiller yaparak aradaki farkı görmelerini sağlayın demektedir. Çocuklara bir problem sunduğumuzda onun çözümü bulmasını beklemeden kendi bulduklarımızı söyleyip; ona akıl yürütmesini öğreteceğimize, başkalarının düşünme yöntemlerini ezberlettiğimizi söylemektedir. Yazar Emil’iye geometrik şekiller arasındaki farkları keşfetmesinde yardımcı olup, yarım bir daire göstermesi gerektiğinde, tam bir daire çizip, önce yarısını gösterip daha sonra da dilimlere ayırarak altıda birini, beşte birini göstereceğini böylece Emili’nin bir dairenin kaç eşit parçaya bölünebileceğini görmüş olacağını anlatmaktadır. Bize zarar verecek varlıkların dirençlerini yenmek, saldırılarından sakınmak için ne yapmamız gerektiğini biliyoruz; ama vücudumuz sürekli yıpranır ve devamlı olarak güçlenmek ister. İşte buna karşın aldığımız gıdalar çok önemlidir.

Çocuklarda da ilk lezzet ve zevkleri mümkün olduğu kadar korumamız gerektiğini belirten yazar, gıdalarının daima vücutlarının ihtiyaç duyduğuna yakın olmasını söylemektedir. Zevk hakkındaki düşünceler bölümünde, çocukların iştahlarını nefis yemeklerle uyandırmak yerine gıdalarının besleyici olmaları daha doğrudur. Yazar, et yeme düşkünlüğü olmaması her konuda iyi bir sonuçtur. Hem sağlıklı olurlar, hem de temiz karakterli. Çünkü çok et yiyenlerin az yiyenlere oranla daha saldırgan olduklarını bu gerçeğin her yerde geçerli olduğunu savunmaktadır.

Emil’in on iki yaşındaki gelişimi bölümünde yazar, çocuğunun bir yardıma ihtiyacı olursa bunu ilk karşısına çıkan kişiden isteyebileceğini, onun gözünde bütün insanların eşit olacağını, ne yapmak isterse istesin kendi gücünü aşmaması gerektiğini bildiğini, kolaycılığa alışmadığı için zorluklarla karşılaştığında daha az telaşlanacağını belirtmektedir. Serbest bırakıldığında sınırlarını zorlamayı denemeyeceğini onun özgürlüğe alışkın olduğunu bunun sonucu olarak ta Emil’inin iyi gelişmiş olduğunu yaşına uygun olan olgunluğu kazandığını açıklamaktadır.

Evet, yazar romanının ikinci bölümünü de bu şekilde bitirmektedir. Üçüncü bölümü “İlk gençlik çağı” başlığı ile başlayarak; kuvvet ve beden arasındaki ilişki, bilgi ve öğrenme arzusu, tarif ancak gösterilmesi imkansız hallerde işe yarar, fayda, Montmorency ormanında, Robinson Crusoe, Emil ve insanlar, çocukları inceleme sanatı, Emil’in bir meslek edinmesini neden istiyorum, düşünceler duygulardan ayrıdır, suya daldırılmış baston, aktif ve pasif hüküm olmak üzere on iki alt başlıkta açıklamıştır. Yazar bu çağlarda çocuğun hava değişikliğinden etkilenmediğini, iştahının açık olduğunu, kendisini ihtiyacı olan tüm eşyalarla kuşatılmış olarak gördüğünü belirtir. Çocuğun bu dönemde iyiliği ve kötülüğü tanıtan, ahlaki bilgileri yavaş yavaş öğrenmeye başladığını, soyut kavramlara yoğunlaştığını belirtmektedir. Yazar çocuklara “fayda” kelimesi hakkında bilgi verilmesini ve onları sordukları sorulara gelişi güzel cevap vermememiz hakkında bilgilendiriyor. Yazara göre halis, tutarlı ve tabii terbiye için en uygun kitabın Robinson Crusoe’dur.

Emili’nin okuyacağı ilk kitap olacağını, hoş ve cazip bir hikaye olduğunu belirtir. Emil ve insanlar bölümünde yazar, çocuğun tabiatın bütün varlıklarını, insana ait iş ve faaliyetleri daha farklı bir cepheden değerlendirildiğini belirtir. Çocuk için oynayabileceği bir taş parçasının, tahtanın altından daha değerli olduğunu anlatmaktadır. “Emili’nin bir meslek edinmesini neden istiyorum” başlığı altında yazar, toplumun huzuru için herkesin yeteneğinin olduğu bir konuda çalışması gerektiğini ve ürettiklerini diğer insanların hizmetine sunmak gerektiğini açıklamaktadır. Emili’ye kaybedemeyeceği bir zanaat, kendisini daima şereflendirecek bir rütbe vermek istediğini de eklemektedir. Yazar Emili’yi düşünen ve hareket eden bir insan olmasını sağladığını, artık sırada onu mükemmel bir adam ve hisseden, duygulu hale getirmek olduğunu söylemektedir. Yazar romanının üçüncü bölümünde son olarak, “suya daldırılmış baston” başlığı altında insanların hatalarının hiç düşünmeden verdikleri hükümlerden ortaya çıktığını anlatmaktadır.

Buna örnek olarak da suya daldırılmış bastonu ilk kez göründüğünde onu kırıkmış gibi görür neden öyle göründüğünü öğrenmedikçe de öyle olduğunu kabul ettiğimizi açıklamaktadır. Yazar dördüncü bölüme “İnsanın gerçek kişiliği bu çağda başlar” başlığı altında başlayarak; Benliğin tatmini zordur, Çocukların bağlanma eğilimleri, Aşk, Buluğ, Çocukların merak duyguları Romanda yazar dördüncü bölümüne “İnsanın gerçek kişiliği bu çağda körükleniyor, İhtirasların iyiye veya kötüye yönlendirilişi, Çocukların cinsiyet üzerindeki merakı, Çocukta kurtuluş yolu; bilgisizlik, Buluğ çağının ilk buhranları, İnsanlık, Mutluluğun mahiyeti her zaman aynı mıdır, Merhamet, Çocuk duygularıyla hareket etmeye başlıyor, Kıskançlığa engel olmak için, Mutluluğu gösterişte aramamalı, Neşe şüpheli bir belirtidir, Metoduma tekrar dönüyorum, Öğrenci, öğretmeninin büyüklüğünü hissetmelidir, Hikayelerden ders çıkarabilirler, Emil barışı sever, İman, Hürriyet insanı asil yapar, İnsan kötülükleri kendisi icat eder, Ergenler çocuk muamelesi görmemeli, Emil açık kalplidir, Gençliğin çığırından çıkması ve zina, Emil’i ayartıcılardan kurtarmak için, Emil’in hayata atılışı, Moda, Serbest hayatın zevki, Sınırsız istekler zevki öldürür, olmak üzere otuz iki alt başlıkta açıklamaktadır.

Yazar insanın kişiliğinin bu bölümde başladığını, dış görünümleri doğal olarak kız ve erkek olarak farklı olsa da çehrelerini, şekillerinin aynı olduğunu söylemektedir. Çocuğun bu dönemde huylarının değiştiğini ve sık sık kızdığını düşünce heyecanları geçirdiğini anlatmaktadır. Çocukların bağlanma eğilimleri konusunda yazar, çocukların hiçbir zaman yalnız yaşayamayacaklarını, daima başkalarına muhtaç olacaklarını ve ilişkiler genişledikçe daha çok muhtaç olacaklarını anlatarak; bir erkek bir kadına ihtiyaç duymaya başladığında artık yalnız bir varlık olmaktan çıktığını, birinin diğerine sürüklendiğini bunun bir tabiat hareketi olduğunu belirtmektedir. yazara göre aşk, doğamızdan gelmekten uzak olduğunu, aşkın doğamızdan doğan eğilimlerin freni ve düzenleyicisi olduğunu açıklamaktadır. “Buluğ çağının kesinleşmiş bir zamanı bulunmamakla birlikte, insanlarda mizaç ve doğaya, milletlerde ise iklime göre değişmektedir” diyen yazar, medeni toplumlarda yaşayan çocukların ilkel toplumlardakinden daha erken buluğa eriştiğini de görüşlerine eklemektedir. Yazar, çocukların merak duygusunu kullanılan temiz lisan, verilen namus dersleri, kısacası gözlerinin önüne çekmeye çalışılan perdelerle anne ve babaların körüklediğini açıklamaktadır.

Oysa köylerde yetişen çocukların böyle konuşmalarla yetişmemelerinin onlarda merak duygusunu körüklemediğini buluğ çağı cazibesinden etkilenmeyip saflıklarını koruduklarını belirtir. Yazar “çocukların cinsiyet üzerindeki merakı” ve “çocukta kurtuluş yolu bilgisizlik” konularında, çocukların en çok yönelttiği sorunun çocukların nasıl doğduğu öğrenmek açılı olduğunu ve annelerin bu soruya gelişi güzel cevap vermemeleri gerektiğini “küçük çocuklar bu konuda meraklı olmamalı” diye söylememeleri gerektiğini belirtiyor. Çünkü bu durumda çocuk kendisini küçük düşürülmüş hissedip, bunu öğrenene dek rahat durmayacağını anlatmaktadır. Çocukta bilgisizlik yaratılışının gereği olduğunu söyleyen yazar, çocukta zamanla doğan arzularının düzen içinde olmasını zamanı uzatmak gerektiğini açıklamaktadır. Romanda yazar, buluğ çağındaki geçirilen buhranları da ele almıştır. Uzun bir rahatsızlığın buluğ çağının ilk zevklerinden önce geldiğine, çocuğun ne olduğunun farkında olmadığını, ne istediğini bilmeden hırslandığını etrafındakilerle ilgilendiğini ve insanların yalnız yaşamak için yaratılmadıklarını hissetmeye başladığını belirtmektedir. Yazar, insanlık konusunda; özenle yetiştirilmiş bir gencin kalbinde oluşacak ilk hissin aşk değil arkadaşlık olduğunu belirtir. Merhamet konusunda yazar çocuğun duygusal ve merhamet duyarlılığını taşıması için iki madde göz önüne sunmaktadır.

Bunlardan ilki, kendisi gibi acı çekenlerin olduğunu bilmeli ve ikincisi hissettiği acıları hisseden, kendisi gibi duygu taşıyan varlıkların olduğunu bilmeli. Yazar dördüncü bölümün sonlarına doğru insanlarla eşit ilişki kurmayı, dinsel inançları öğrenme zamanı geldiğini, romanın kahramanını hayata hazır duruma getirmektedir. Beşinci ve son bölüme de “Hayata giriş” başlığı ile başlayarak; Sophie yahut kadın, gençlik karışıklıklarının başlangıcı ve sonu, kadınlar hem anne hem de asker olamaz, kadınla erkek aynı şekilde eğitilemez, kadın terbiyesi erkeğe nazaran ayarlanmalı, kadın terbiyesinde beden, kız çocukları güzel olmayı ister, bebek, resim genç kızlara daha elverişlidir, eğlence hırslı bir istek haline gelmemeli, bir kadının en önemli özelliği, güzellik, kadın terbiyesi, nezaket, Sophie, cinsine ait her işi becerir, Sophie’nin zeka durumu, Sophie her iki cinsin görev ve haklarını bilir, Sophie’nin terbiye ve nezaketi öyle görünmek için değil, öyle olduğundandır, babasının evlenme konusunda Sophie’ye söyledikleri, karı-koca uyumu, koca seçmenin güçlükleri, evlenmede güzellik aranmaz, bir evde hoş bir şekilde ağırlandık, Emil, Sophie’nin adını duyuyor, Emil aşık, Emil tekrar görüşmek için izin alıyor, Emil’in mutluluğu, Sophie ailesinden isteniyor, Emil’in serveti Sophie için bir engeldir, duyarlı varlıkların hedefi mutluluktur, nerede (bilgi yelpazesi. com) olduğunu bilmedikçe mutluluk aranmamalı, gerçek mutluluk doğallıktadır, dünya nimetlerinden faydalanma yolu, gurur, evlenme, evlendikten sonrada aşık kalınmalı, olmak üzere otuz altı alt başlıkta anlatmaktadır.

Okuyucu bu bölümde Sophie ile tanışır. Sophie de cinsiyetinden kaynaklanan ufak tefek farklılıklarla, doğal bir eğitim görmüş, düşünsel ve duygusal gelişimini tamamlamıştır. romanın iki kahramanı da yani, Emile ve Sophie hayata hazırdır ve bir evlilik söz konusu olmaya başlamaktadır. Sophie ailesinden istenir, fakat Emil’inin serveti Sophie’nin ailesinde sorun yaratır fakat yazar bu düşünceleri engeller ve Emil’e evlenmek için acele etmemesini, karı koca uyumunu, görevlerini bilmesi gerektiğini anlatır; ve Emil’i bir süre sonra evlenir ve aldığı iyi eğitim sayesinde mutlu ve geleceği aydınlıktır.

Ana Fikir

Çocuğu denetlemek, yönlendirmek, zorlamak yerine çocuğun bedeninin, hislerinin gelişiminin doğal ve düzgün olması gerektiğini anlatmakta. Çocukları eğitenlerin bu geliştikleri sürece saygı göstermeleri gerektiğinin mesajını vermekte. Böylece çocuk farkında olmadan doğal bir zaman çerçevesinde öğreneceğini anlatmaktadır.

Okumuş olduğum bu roman rehberlik ve psikolojik danışmanlık bölümüm açısından da oldukça yararlı. Karşılaşacağımız ergenlik çağı sorunları olan öğrencilere, yardım etme, yol göstermede bu kitabın yararlı olacağını düşünüyorum.

YAZAR BİLGİSİ
Rehberlik Servisi
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.