Fakat müzeyyen bu derin bir tutku
FAKAT MÜZEYYEN BU DERİN BİR TUTKU
Kitap ve Film İncelemesi
Gösterime giriş tarihi: 12 Aralık 2014 (Türkiye)
Yönetmen: Çiğdem Vitrinel
Film müziğinin bestecisi: Harun Tekin
Yapımcı: Marsel Kalvo
Senaryo: Çiğdem Vitrinel, Ceyda Aşar
Arif…
Etrafındaki onca insana rağmen yalnızlığı ile boğuşan bir yazar…
Müzeyyen…
Asi olduğu kadar güzel bir kadın…
Arif ve Müzeyyen…
Yakın bir dostlarının düğününde tanışan iki yabancı…
İkisinin de yapbozlarında bir parçaları eksik…
Tamamlanamayan ya da tamamlanmaktan korkan iki insan…
Kim derdi ki aynı kutuplar birbirini çekmez daha çok iter diye?
Arif, aşkı bulamayan aşka aşık bir adam..
Müzeyyen, birçok aşk yaşamış, sadece doğru aşkı bulamayan umutsuz aşk kadını…
Birbirlerini çekmeye mahkum iki aşık…
Bir kıvılcım yeterdir aslında iki kaybolmuş aşık için… Ufacık, sıcak, turuncu-kırmızı renk karışımı bir kıvılcım… Kalbe yerleşen, orada yeşeren bir kıvılcım. Arif ve Müzeyyen için de öyle olmuştu. Düğünde bulunan, yaratılan bir kıvılcım, ikisinin de kalbine yerleşmişti, yeşermek üzere…
Arif kitap yazmaya ve kitabında yazdığı kadına o kadar yoğunlaşmıştı ki, Müzeyyeni gördüğünde eli ayağı birbirine dolaşmış, sanki suratına soğuk su çarpılmışa dönmüştü. Müzeyyen’i görmek Arif için adeta yeniden yapılanmayı, kalbinin yeniden çarpması gibi olayları beraberinde getirmişti. Arif’i görmek Müzeyyen için adeta kalbindeki buzları eritmesi kadar güzel olayları yaşatmıştı.
İki aynı kutup birbirini çekti belki, yapbozların eksik parçaları tamamlandı diyelim. Lakin bu iki aşık bu raddeye gelene kadar neler yaşadı?
Müzeyyen…Umutsuz aşığımız. Aşık olmuştu çok eskiden. Başka bir adama.. Delicesine.. Nolmuştu sonra? Masal güzel sonla mı bitmişti? Güzel sonla bittiyse neden Müzeyyen’e umutsuz aşık diyorduk? Hayır. Müzeyyen için ilk aşk güzel sonla bitmemişti. Yıpranmış, bir miktar deliye dönmüş, biraz da kırılmıştı ilk aşkta. Belki yeni aşklara yelken açmıştı ama içindeki burukluk yeni aşklara yelken açmak yerine, iyileşmek yerine daha çok Müzeyyen’in kalbinde yara olarak kalmıştı. Bir türlü geçmek bilmeyen… Ne kadar sevse de Müzeyyen, içinde buruklukları her zaman vardı.
Arif…Yalnızlığı içiden boğulan yazarımız. Çok kez deneyimlemişti belki aşkı ama doğrusunu asla bulamamıştı. Bulduğu aşklar Arif’te çok büyük yaralar bırakmamıştı belki ama o yalnızlığıyla sınanmaktan çok darbeler yemiş, yaraları Arif gibi inatçı olup iyileşmeyi bilmemişlerdi.
Müzeyyen Arif’in, Arif Müzeyyen’in yaralarını iyileştirmeye çalışıyordu. İkisi de birbirlerine “ne yarası bu” demeden, sebepsizce iyileştiriyordu birbirini. Elbet yara sarmak o kadar kolay olmasa gerek. Yorulan taraf elbet olacaktı. İkisi de bunu çok iyi biliyordu, ikisi de yorulan taraf olmaktan korkuyordu.
Arif.. Müzeyyen’i kaldırabileceğine inandırdı hep kendini. Sevebileceğine.. Yorulan taraf olmak istemezdi belki ama çok kırılmıştı. Kaldıramadı Müzeyyen ve Müzeyyen’in yaralarını. Bir tane daha içmek istemedi artık çay.. Son kez öptü yaralarından kadının. Kalktı. Son kez baktı kendini tamamlayan kadına ve şunları söyledi; “ Müzeyyen ben başka çay içmek istemiyorum..”
Ve gitti. Uzaklara.. Yaralarından, Müzeyyen’den, yalnızlığından çok uzaklara..
Müzeyyen için yine olmamıştı mutlu son belki ama affetmişti adamı. Yaşattığı güzel anılar adına.. O da kalktı. Gitti.. Uzaklara. Aşkın onu bulamayacağını sandığı sessiz, yalnız şehirlere…
Belki okuduğunuz kitap, izlediğiniz film güzel sonla bitmemiş olabilir ama bu film, kitap kocaman kalbi olan iki aşığı içine sığdırmayı başarmıştı. Bu iki aşık belki gerçek dünyaya sığmadılar ama sadece 50 sayfalık yahut 1 saatlik filme sizin hayali gücünüz sayesinde sığdırıldı.
Yalnızlığınız ve gerçek duygularınızın değerini iyi bilin. Sizi insan yapan onlardır.
İyi izlemeler, iyi okumalar, iyi hayal etmeler…
Eş yazar ; İrem ELMAS