Freud’un Kız kardeşi – Goce Smilevski
Goce Smilevski- Freud’un Kız kardeşi
Freud, savaştan kaçıyordu. Elindeki listede yanında götüreceği kişilerin ismi yazılıydı. Listede ağabeyim(Freud), karısı, çocukları ve Sigmund’un baldızı, evdeki iki yardımcısı, özel doktoru ve doktorun ailesi vardı. Ama benim dikkatimi listenin en sonundaki isim çekmişti. “Jo-Fi” dedim yüksek sesle. “Evet, köpeğimi bırakamam” dedi ağabeyim. “peki ya biz, bizi nasıl bırakıyorsun?”
Goce Smilevski, 1975 yılında Makedonya’da doğdu. Prag’daki Charles Üniversitesinde, Budapeşte’deki Central Üniversitesinde ve Üsküp’teki St. Cyril ve Metodius Üniversitesinde eğitim gördü. Romanları ve tiyatro oyunlarıyla tanınan yazar, Freud’un Kız kardeşi romanıyla 2010 yılında Avrupa Birliği Edebiyat Ödülüne layık görüldü ve otuzdan fazla ülkede okurlarla buluştu. Freud’un Kız Kardeşi, orijinal dili olan Makedoncadan Türkçeye çevrildi. 2003’te Makedonya’da yılın romanı ödülünü Conversation with Spinoza adlı kitabıyla kazandı.
Okuduğum zaman yer yer mide krampları yaratan satırlarla boğuşurken bazen de göğüs kafesimi sıkan yaşanmışlıklara şahitlik ettim her satırında. Psikolojinin duayeni olan Freud, bu sefer bir kadının gözünden anlatılıyor. Hem de aileden olan bir kadın. Dört kız kardeşin en küçüğü Adolfina’nın gözünden. Avrupa’yı kasıp kavuran savaşlara şahitlik ediyoruz ve o şahitliklere insanların çektiği acılarda ekleniyor Freud’un doğuşu da. Freud, ailedeki beş kadının(anne dahil) gözdesidir. Onun tahsili, iyi bir hayat sürmesi için tüm kadınlar seferber olur yıllarca. Freud’un psikoloji dünyasına girmesi ve yaptığı çalışmalara destek olmuşlardır. Ve bizde kitabı okurken bu doğuşa tanık oluyoruz.
Avrupa’nın en çalkantılı ve acı dolu yıllarından hemen önceki yıllardayız. Bir tedirginlik var bu coğrafyada ama bir o kadar da özgürlük kol geziyor en ücra sokaklarda. Odasında ders çalışan ve yeni yeni akımlar ortaya koyacak fikirleri zenginleştiren biri var: Freud. O odanın kapısında ise gururla bekleyen beş kadın var. Bu kadınların en küçüğü Adolfina çok bağlıdır Freud’a. Öyle ki aralarında çok özel bir bağ vardır. “evde kimse kalmadığında abim Freud ile aynı yatağa girip şakalaşırdık ve bu hayatımın en güzel anları olurdu” der. Anneleri bu ilişkiden oldukça rahatsız ve Adolfina’ya sürekli kötü davranmaktadır.
Adolfina ve Anne hiçbir zaman anlaşamazlar. Savaş kapıya dayandığında Freud, hatırı sayılı diplomatlara bir liste verir ve listedekilerle Londra’ya kaçar. Ailesi geride kalır hepsi buruktur. Özellikle Adolfina… Ama Freud’u sevmekten vazgeçmez. Mektuplar yazar sürekli. Olan biteni anlatır. Ablaları da evlenince hepten annesiyle kalır Adolfina. İşte kara günler o zaman başlar Adolfina için. Aşık olur ve evlilik dışı bir ilişkiyle hamile kalır ancak annesi ile açığa çıkmayan o korkunç çekişmeden dolayı çocuğu aldırmak zorunda kalır. Annesinin kendisine mütemadiyen sarf ettiği ve sarf ederken de haz aldığı o yakıp geçici “keşke seni doğurmasaydım” cümleyi tekrar duyduğunda ise evden çıkar ve annesinin salık verdiği gibi akıl hastanesine gider.
Kitabı okurken şunu fark ettim ki o dönemde herkes gibi düşünmeyen (özellikle kadın) insanların akıl hastanesine yatması gerektiğine dair bir inancın var olması. Adolfina da kıl ve ruh sağlığı yerinde olmasına rağmen sırf annesinden kurtulmak için akıl hastanesine yatar. Kitabın bu kısmında o dönem Avrupa’da ki akıl hastanelerinin durumuna şahitlik ediyoruz.
Öyle ki davranışçı yaklaşımın işlevsel olmadığını ve hastaların iyileşebilmesi için evvela rahat olmaları rahat konuşmaları ve kendilerini ifade edebilmeleri gerektiğine inanan doktorlarla tanışıyoruz. Hastalara yönelik bu “insancıl” yaklaşım psikolojinin tüm dünyada aynı anda çeşitli gelişimlere sahne olduğunu gösterir bize. Çünkü aynı dönemde Freud, “bilinçaltı” kavramını işlerken başka bilim insanları da “insancıl” kavramlardan ve danışanlarla göz kontağı kurmaktan bahsediyordu. Bu gelişmeler yaşanırken Avrupa’da savaş sesleri yükselmeye başlar. Elindeki listeyle Londra’ya kaçan Freud’un arkasında kalanları ise çok büyük acılar beklemektedir. Geri kalanı okuyucuya bırakıyorum…
KİTAPLA KALIN…