Gerçekten Değerli Olduğumuzu Hissedebiliyor musunuz?
Yolda yürüyorsunuz ve karşınıza elinde kağıdı kalemi olan biri çıktı. Sizin tek bir soruya yanıt vermenizi istiyor. “En değerliniz kim?” Siz de hemen cevabı bilmenin rahatlığıyla bir nefeste söylüyorsunuz en değerlinizin ismini… Bu isim ya çocuğunuzun, ya annenizin, ya babanızın, ya eşinizin ya da bir arkadaşınızın… Şimdi arkanıza yaslanın, ve sanki bu soru şu an size sorulmuş gibi cevabını verin… Ardından aşağıdaki durumlardan hangisini “en değerlinizle” yaşayıp yaşamadığınızı kendi kendinize sorun… Merak etmeyin, cevaplar sizde kalacak, bu nedenle dürüst olabilirsiniz 🙂
- Oldukça rüzgarlı bir günde dışarıda oturdunuz. Masadaki eşyalar uçmasın diye her birini ayrı ayrı kontrol ettiniz. “En değerliniz” karton tabakta duran son simit parçasını alıp size uzatmak istediği anda karton tabak ve içindeki susamlar uçarak sizin üstünüze düştü… “En değerliniz” şaşkın ve tedirgin bir şekilde ne olduğunu anlamaya çalışırken siz bir yandan üstünüzü temizlerken bir yandan da “bıktım senin şu sakarlıklarından” dediniz.
Uzaktan olaya bakan kişinin gördüğü resim: Üzerine yapışan susamları bir öfkeyle temizlemeye çalışan “siz” ve ansızın gelen sözlü saldırı karşısında oluşan göz yaşlarını sizden saklamaya çalışan “en değerliniz”…
- Kalabalık bir sofradasınız. Herkesin kendine ait bir yeri ve bir tabağı var. Zil çaldı, sürpriz bir misafir sofranıza dahil oldu. Sonradan gelen kişiye yeni bir yer açmak için uğraşmaktansa kolayı seçtiniz ve “en değerliniz” olan çocuğunuzu kucağınıza alıverdiniz.
Uzaktan olaya bakan kişinin gördüğü resim: Oldukça hızlı bir çözüm bulduğu için rahatlayıp yemeğe odaklanan “siz” ve varlığı yok sayılan, yerinden edilen, ne olduğunu anlamaya çalışan “en değerliniz”…
- Evde yapılacak bir sürü iş var. Her zamanki gibi her yer her yerde… “En değerliniz” size yardımcı olmak adına elinden geleni yaptı. Beklediği tek şey sizin takdiriniz. Siz ise yapılan işlere göz ucuyla bakarak böyle yapılmayacağını, hiç yapmamasının daha iyi olduğunu söylediniz.
Uzaktan olaya bakan kişinin gördüğü resim: Elinde toz beziyle temiz olan yerlerin yeniden tozunu alan “siz” ve yüzündeki hayal kırıklığını sizden saklamaya çalışan “en değerliniz”…
- Çok yoğun bir iş günündesiniz (Gerçi hangi gününüz yoğun değil ki?)… Telefon çalıyor. Arayan “en değerliniz”. Göz ucuyla telefona bakıp sessize alarak akşam eve gittiğinizde aramasını görmediğinizi söylemeyi planladınız. Ekranda bitirmeniz gereken bir dosyaya yeniden odaklandınız.
Uzaktan olaya bakan kişinin gördüğü resim: Ekrandaki yazıları pür dikkat okuyan “siz” ve ofisinizin penceresinde size sürpriz yapmak için gelmesine rağmen, kalbinde bir avuç cam kırığıyla sizi izlemek durumunda kalan “en değerliniz”…
- Doğum gününüzü kutlayan birçok insanla berabersiniz. Herkesin hediyesini sırayla açtınız ve maddi değerine göre teşekkürünüzün miktarını ayarladınız. En yakın arkadaşınız, size endişeli bir şekilde hediyesini uzattı. Heyecanınız paketin içinden çıkanı görmenizle kayboldu. Onca kaliteli hediye arasında fırça izlerinin dahi belli olduğu bir ahşap boyama ürününe yarım ağızla teşekkür edip kimse görmesin diye diğer hediyelerin arasına kaldırdınız.
Uzaktan olaya bakan kişinin gördüğü resim: Eline sıradaki hediyeyi almış olan “siz” ve odadan sessizce ayrılan, emeğini ve gözlerindeki gölgeyi görmezden geldiğiniz “en değerliniz”…
Şu an “En değerliniz kim?” sorusunu yeniden düşündünüz değil mi? “En değerlim” dediğiniz kişi belki de sizin yukarıdaki örneklere benzeyen davranışlarınız nedeniyle kendisini sürekli değersiz hissediyor, nerede yanlış yaptığını ya da size verdiği değerin gerekenden fazla olup olmadığını sorguluyor…
Değerin kelimelerle verilmediğinin farkına vardığınız, sıradan bir davranışın nasıl “değer” kavramını doldurduğunu anlamlandırdığınız günlerinizin bir sonraki gün doğumuyla başlaması dileğiyle…