Herman Melville – Kâtip Bartleby
Herman Melville-Kâtip Bartleby
Franz Kafka’nın Dönüşüm kitabındaki Gregor Samsa ile Albert Camus’un yabancı kitabındaki Mersault karakterlerinin hafızamıza derin ve onarılması güç çizgiler bırakmasında bu yazarların başarısının yanında, onlardan yıllar önce Katip Bartley karakteri ile onlara ilham kaynağı olan Herman Melville’in imzasının olduğu su götürmez bir gerçek. Karakterlerin ortak özelliği ise Şizoid Kişilik Bozukluğu… Kâtip Bartleby, “Yapmamayı tercih ederim” cümlesi ile kapitalist Amerikan dünyasında sivil itaatsizliğin en iyi temsillerinden birini sergileyen, Herman Melville’ın ölümsüz karakterlerinden biri olmayı başarmış ve çağlara karşı dimdik durabilmiş Novella tarzında yazılmış en güzel eserlerden biri. Kitabın incelemesine geçmeden yazar hakkında kısa bir bilgi vermenin kitabı anlama noktasında değerli bilgiler edineceğimize inanıyorum.
Amerikalı ünlü şair ve yazardır. 1819 Newyork doğumludur. 1891 yılında yine New York’ta hayata gözlerini yummuştur. 12 yaşında yetim kalınca üç yıl daha okuyabildi ve 15 yaşında birçok işe girip çıktı. 18 yaşında Liverpool’a giden bir gemiye tayfa oldu (1837), bu ilk yolculuğu Bedburn romanına konu olacaktır (1849). İlk yolculuğunun aşıladığı deniz tutkusuyla güney denizlerine açılan Acuushnet adlı balina gemisine yazıldı, bir buçuk yıl bu yolda çalıştıktan sonra Markiz Adaları’nın birinde biraz tutsak, biraz aşık olarak yaşadı (Yayımlanan ilk eseri Typee (1846) bu serüveni canlandıracaktır). Ülkemizde en çok “Moby Dick” adlı romanıyla tanınan ABD’li romancı, öykücü ve şair Herman Melville, güney denizlerinde geçen gençliğinin deneyimlerini yansıttığı, insan ruhunun ikilemlerini ve ikiyüzlülüğünü sergilediği yapıtlar vermiştir. Melville, genç yaşta yazı yazmaya başlamış ama eleştirmenlerce beğenilmemiş, hak ettiği üne ancak ölümünden sonra kavuşmuştur.
Kitabın konusuna gelecek olursak, hikayemiz on dokuzuncu yüzyıl ortalarında, Wall Street’teki bir hukuk bürosunda geçmektedir. Hukuk bürosunda üç çalışan ve büronun sahibi olan bir mühürdar çok yoğun bir şekilde çalışmaktadır. Hikayenin ilginç kısımlarından biri, hikayedekilerin isimlerinin gerçek olmaması kadar karakterlerindeki tamamlayıcılıktır. Karakterlere baktığımız zaman: Hindi; 60 yaşlarında bir İngiliz. Öğlene kadar bütün işlerini gayet normal bir şekilde yaparken öğleden sonra suratı bir hindi gibi kızarır ve hareketlerinde bilinmeyen bir telaş başlar.
Öğleden sonra yaptığı bütün işlerde bu telaşın izleri görülür, mürekkep lekeli evraklar, gürültülü çalışma ve bitmeyen bir sinir harbi. Hindi bunu isteyerek yapmasa da öğleden sonra yaptığı tüm işler noksan, varlığı ise büro için huzursuzluk vericidir. Yine de öğleden önce büyük bir hızla yaptığı işlerden dolayı büronun vazgeçilmez bir üyesidir. Bir diğer karakterimiz olan Kerpeten ise; Hindi’nin tersine sabahları asabi ve huysuz biri iken Öğleden sonra gayet normal bir çalışan olarak tüm özverisiyle çalışmaktadır. Bu iki karakter tam olarak birbirini tamamlamaktadır. Biri öğleden önce biri öğleden sonra özveriyle çalışır ve işleri yürütürler. Zencefil ise büroda her denileni yapan, hiçbir şeye itiraz etmeyen ve verilen bu işleri severek yapan 12 yaşında bir gençtir. İşte katip Bartleby de Zencefil’in tamamlayıcısı konumundaki karakterdir. İşte hikayemizin anlatıcısı bu hukuk bürosunun sahibi beyefendidir.
İşlerin yoğun olmasından dolayı yanında çalışacak bir katip aramaya başlar. Ertesi sabah kapıda sessiz ve hayalet gibi biri belirir ve katiplik işi için geldiğini isminin Bartleby olduğunu söyler ve sakin görünüşü sebebiyle de hemen kabul edilir. Bartleby hiç durmadan ve işinden başka bir şeyle uğraşmadan çalışmaya başlar. Zahmetli ve yorucu olan en uzun metinleri birbiri ardına temize çekmekte, kopyalarını çıkarmaktadır. Bürodaki herkesten önce işe gelmekte ve herkesten sonra işi bırakmaktadır. Çalışma masası, koyu bir duvara bakan ve neredeyse hiç ışık görmeyen bir pencerenin dibinde olmasından dolayı bir süre sonra gözlerinin görmediğini ifade eden Bartleby yoğun iş temposundan bıkmış ve kendince bir sivil itaatsizlik örneği göstererek kendisine verilen işlere “Yapmamayı tercih ederim” diyerek başta işvereni ve diğer çalışanları şoka uğratmıştır. Bir süre hiçbir iş yapmamaya ve kendisine söylenen her şeye aynı cevabı vermiştir.
Hukuk Bürosu sahibi olan mühürdar, Bartleby’nin bu tavrı karşısında duygusal ve zihinsel şaşkınlığa kapılır. Her akşam kendisiyle konuşup Bartleby’i işten atacağına dair söz veren ancak sonraki gün bu planlarının hiçbirini gerçekleştirecek gücü kendinde bulamayan işveren çare olarak hukuk bürosunu başka yere taşımaya karar verir. Bartleby’i eski iş yerinde boş ofiste bırakarak yeni ofisinde çalışmaya başlar. Anlatıcımız bir süre Bartleby’den bir haber alamasa da bir gün eski ofis taşıma bürosunun mal sahibi çıkagelir. Bartleby ilk önce büroda kalmaya devam etmiş, onu zorla oradan çıkarınca da binadan ayrılmamıştır. Bartleby’nin bir süre bürosunda çalıştığını, fakat sonra da kovulduğunu söyler mühürdar. Mal sahibi gider, birkaç gün sonra da geri döner. Bartleby’i polise şikayet edeceklerdir, onu en iyi tanıyan da kendisi olduğundan son bir kez konuşmasının doğru olacağını söyler. Mühürdar onunla son kez konuşur fakat yine ikna edemez. Bunun üzerine Bartleby hapse gönderirler.
Vicdan azabı duyan ve aynı zamanda Bartleby’i merak eden mühürdar, Bartleby’i hapishanede ziyaret eder. Bartleby’nin hiç yemek yemediğini ve kimseyle iletişim kurmadığını içine kapanık olduğunu ve bahçede yeşilliklerin olduğu taraftaki duvarın yanında tek başına zaman geçirdiğini öğrenir. Mühürdar, Bartleby ile konuşmak istediğinde, Bartleby mühürdarı suçlayan birkaç söz eder ve sonra da onunla konuşmamayı tercih ettiğini söyleyerek oradan uzaklaşır. Anlatıcımız bir dahaki ziyaretinde ise kötü bir sürpriz ile karşılaşacaktır ve kitaptaki en derin anlamlı sözlerden birini dile getirecektir:
Ah Bartleby! Ah insanlık!
KİTAPLA KALIN…
Cebrail URTEKİN
Psikolojik Danışman
cebrail.urtekin@windowslive.com