Hümanistik Psikolojinin Öncüleri
Hümanistik Psikolojinin Öncüleri
Abraham Maslow: Hümanistik psikolojinin resmi olarak ilk çalışmalarını yapan kişidir. Aynı zamanda bu yaklaşımın kurucusudur. Kendi yaklaşımıyla alakalı ilk çalışmalarını Kanada’daki yerliler üzerinde yapmıştır. İlk çalışmasında öne çıkardığı sonuç, karakter bazındaki kültürel farklılıkların sadece yüzeysel bir derecede farklılık yarattığıdır. Buradan yola çıkarak insanlar için evrensel nitelikte bir hal alan ihtiyaçlar hiyerarşisi kuramını oluşturmuştur. Her ne kadar evrensel bir nitelik taşıyan bir kuram olsa dahi bu insanın ileri basamaklardaki kendini gerçekleştirme gayesinin sosyal ölçütlere bağlı olduğunu da Maslow (1943) kendi kuramını ilk defa ortaya çıkardığı eserinde belirtmiştir.
Maslow’a (1968, p.21) göre insan davranışları uyarıcı – tepki döngüsüyle açıklanacak kadar basit ve kolay kontrol edilebilecek kadar pasif bir yapı değildir. Davranışçılara göre bir insanın ihtiyacı giderildiğinde o insan uyaranlara karşı daha açık bir pozisyon alır. Ancak Maslow anlayışına göre insan sadece davranışsal ihtiyaçlarını gidermek, gerilimden kurtulmaya güdülenmek için değil; gelişme, ilerleme, kendini gerçekleştirme, aşkınlık gibi durumlara da güdülenir. Aşkınlığa güdülenme durumu gerçekleştiğinde bir ihtiyacın giderilmesi, yeni bir ihtiyacın oluşmasına bir ön hazırlıktır.
İnsanın bu ihtiyaçsal tırmanışını inceleyen Maslow, 1943 yılında kendi adıyla özleşen “Maslow ihtiyaçlar hiyerarşisini” oluşturdu. Maslow’un düşüncesine göre insanın bir ihtiyaçsal durumu, bir başka ihtiyaçsal durumun önüne geçebiliyor. Bir ihtiyacın, ihtiyaç duyuluş seviyesi, ihtiyaca göre değişmektedir (akt. Gross, 1996). Örneğin bir kişi açlığını, susadığında unutabilir. Lakin kişi nefes alamıyorsa bu iki durumun bir önemi yoktur.
Maslow’un teorisine göre iki çeşit ihtiyaç türü vardır. İlk olanı yoksunluk ihtiyacı, ikinci olan ise büyüme ihtiyacıdır (Maslow, 1943). Yoksunluk ihtiyacı, hoş olmayan önleme amaçlı giderilmesi gereken ihtiyaç türüdür. Bir kere doyurulduğunda o anda giden ihtiyaç türüdür. Örneğin insan yeteri kadar yemek yediğinde doymuştur acıkmaz. Kendini gerçekleştirme dışındaki bütün ihtiyaçlar yoksunluk ihtiyacıdır. Olmadığında kötü sonuçlar doğurmaktadır (Maslow, 1943). Büyüme ihtiyacı ise bir kere elde edildiğinde ya aynı şekilde ya da artarak devam eden ihtiyaç türüdür. Hiyerarşide sadece kendini gerçekleştirme ihtiyacı bir büyüme ihtiyacıdır. Bütün bunlar göz önüne alındığında Maslow, ihtiyaçları 5 basamakta pozitif araştırmalar sonucunda açıklayıp bir hiyerarşi oluşturmuştur. Hiyerarşinin maddeleri şunlardır:
Fizyolojik ihtiyaçlar: Kişinin yaşamını sürdürebilmesi için gereken olmazsa olmaz yaşamsal ihtiyaçlar bütünüdür. Yeme, içme, uyuma, nefes alma, cinsel ihtiyaç vb. eylemler buna örnektir (Maslow, 1943). Hiyerarşinin temelini oluşturur ve yaşamın gerçekleşebilmesi için gereken en önemli ihtiyaçtır. Buradaki ihtiyaçlar doyurulmadan piramitin üzerine çıkmak mümkün değildir. Maslow’a göre insan, nefes alarak vücut ısısını dengeleme, soyunu devam ettirmek için üreme, vücudu stabil tutabilmek için yemek yeme gibi yaşamsal faaliyetleri yaşamanın temel amacı olarak belirleyip diğer isteklerinin ve ihtiyaçlarının temelini fizyolojik ihtiyaçlar üzerinden karşılamaktadır.
Bu fizyolojik ihtiyaçlar üzerinden iş sektörleri de kâr güdebilme yeteneğine sahip olabilirler. Örneğin bir yemek firmasının yapacağı kampanya, kişinin fizyolojik ihtiyaçlarına fazlaca bir şekilde hitap etmesi firmanın kendisini reklamlayabilmesini sağlamaktadır. Bu politikayı kullanan yemek kuruluşlarını insanın açlık ihtiyacının üzerine algı uygulayarak kazanç sağlamaktadır.
Güvenlik ihtiyacı: İnsanın fizyolojik ihtiyacını giderdikten sonraki ihtiyacı ise güvende olmaktır. Güvende olmak sadece fiziksel olarak da değil, zihinsel olarak da kendini güvende, korku ve endişeden uzak hissetme durumudur. Yasalara, toplumsal normlara uyulduğu takdirde barınma, korunma ve hatta kişiler arası ilişkilerde kişiyi güvende tutma sağlanır. Bu basamakta kişi kendisini ne kadar güvende hissederse, kendisini de o kadar bağımsız hissedecektir.
Sevgi ve aidiyet ihtiyacı: İnsanın güvende olma ihtiyacı giderildikten sonraki ihtiyacı sevilme ve ait olma ihtiyacıdır. İnsanın, fiziksel olarak hayatı boyunca yalnız kalması imkansız niteliğindedir. Bu yüzden de insanlarla ilişki kurmalı, sosyal olarak ön plana çıkmalıdır. Bu konuda da insanın atabileceği ilk adım, ilk kurum kişinin kendi ailesidir. Ailesi ile kuracağı ilişki aileden çıktığı zamanki olan hayatını etkileyebilecek ölçüttedir. Çünkü kişinin ailesiyle kuracağı ilişki, bireye insanlar tarafından kabul edilme yeteneği ile doğru orantılıdır. Web 2.0 programları insanların hayatına girdiğinden beri de insanlar bu ihtiyacını sosyal ağlar aracığıyla gidermeye çalışır. Sosyalleşme adı altında göstereceğimiz bu alan piramidin orta kısmındadır.
Saygınlık ihtiyacı: Aidiyet ve sevgi ihtiyacı doyurulursa kişi kendisini piramidin bu bölümünde bulur. Maslow (1954) çalışmasında saygınlığı iki ayrı kategoriye ayırmıştır. Birinci kategoride kişinin karşısındakine, başkasına gösterdiği saygı bulunmaktadır. Kişi sevgi ve aidiyet ihtiyacını karşıladığında bir grup içinde bulunmaktadır. Kişinin bulunmakta olduğu grubun içinde yaşayabilmesi için başkasına saygı göstermesi ve aynı şekilde saygınlık kazanması gerekmektedir. Bazı durumlarda üstte bulunan ihtiyaç altta bulunan ihtiyacın gerçekleşmesini sağlamaktadır. Bu, hiyerarşi üzerinde bir ekstrem durum olarak kabul edilmektedir. Saygınlığın ikinci kategorisi ise kişinin kendisine duyduğu saygıdır. İnsanın benlik saygısı, saygınlık ihtiyacının iç tarafını oluşturmaktadır. İnsanın kendisine duyduğu saygı, saygınlığın ilk kategorisindeki başkasına saygı bölümündeki saygının temelini oluşturur. Kişinin egosunu yönetmesi, yönlendirmesi kişinin özgüven kazanması hiyerarşinin bu bölümündedir. Eksikliği durumunda insanda iletişim sorunları, aşağılık kompleksi vb. ortaya çıkartmaktadır.
Kendini Gerçekleştirme: İnsanın kendisini bulması, kendi potansiyelini ortaya koyması, insanın kendisini geliştirmesi ile ilgili ihtiyaçlar bütünüdür (Maslow, 1943). İnsanın hayatı sorgulaması, kendisini sorgulaması, hayattan kendisine hangi payı biçtiğini, ne istediğini araştırması, hayatı dolu dolu yaşama hevesinin ne kadar olduğuna karar verdiği andır. Bu ihtiyacın karşılanması için de alt basamaklardaki ihtiyaçların %100’ünü olmasa bile bireye yetecek kadar olan bir yüzdesinin giderilmesi gerekmektedir. Kendini gerçekleştirme güdüsü insan davranışını yönlendiren bir güdü olduğu kadar erişilmeye çalışılan bir gelişme düzeyi olarak anlaşılmaktadır. Lakin bu gelişme düzeyine ulaşabilen insan sayısı nadirdir. Bu kimseler, potansiyellerini açığa çıkaran kimselerdir. Bu insanlar her zaman ünlü insanlar değillerdir. Bu insanlar Maslow’un “Ne olabilirseniz o olun.” deyimini uygulayan insanlardır (Erden & Akman, 2018). Maslow’un bu deyimi, kendini gerçekleştirme eyleminin kişiden kişiye değiştiğinin ve bu eylemin farklı seviyelere sahip olabileceğinin bir işaretidir. Hem miktar olarak hem de yöntem olarak kendine gerçekleştirme eğiliminin görelilik sahibi olması Maslow’u pozitif bilime uyarlamaya çalıştığı hiyerarşisinde bilim insanları tarafından yoğun eleştirilere de maruz bırakmıştır.
Carl Rogers: Abraham Maslow gibi hümanistik psikolojinin mihenk taşlarından birisidir. Hümanistik bakış açısının temelini oluşturan “Fenomenolojik Benlik Kuramı”nın kurucusudur. “Bizim bir şeyi nasıl en net bir şekilde algılayabildiğimizi kimse bilmiyor. Kendimizin en iyi bilen uzman kendimiziz.” cümlesi ile gibi kendisi de davranışçılar ve psikanalistlerin savunduğu nedencilik anlayışını reddetmiştir (Gross, 1992). Kariyerinin ilk başında Freud’un yaptığı gibi duygusal problemleri olan insanlarla çalıştı. Lakin Freud’un aksine kendisi bu insanların kendi kendilerini iyileştirebileceklerine ve kişisel gelişim yoluyla insanların kendini gerçekleştirmeye yönelebileceklerini düşündü. Bunun dışında Freud, danışanlarının her zaman çocukluğuna iner ve insanın kişiliğini oluşturan yegane şeyin çocukluk olduğunu vurgulardı. Rogers’ın danışanlarına algılatmak istediği kısım ise “şimdi ve buradalık”tır. Kendisinin görüşleri Maslow’un görüşlerine çok benzerdir. Carl Rogers bu Maslow’un bu görüşlerine empati, benlik, çevre kaynaklı gelişim, kabul edilme gibi kavramlar ekleyip bunlar üzerinden de danışma sürecinde danışmanın, danışana sıcak davrandığı birey merkezli terapiyi psikoloji camiasına yerleştirmiştir (Rogers, 1951).
Maslow gibi Rogers da her insanda bir kendini gerçekleştirme potansiyelinin olduğunu belirtiyordu. Ancak Rogers insanın kendini gerçekleştirme eyleminin gerçekleşmesini çevreye daha çok bağlamaktadır. İnsan, hayatının ilk anlarında yakın çevresiyle olan ilişkisi Rogers’a göre insanın kendini gerçekleştirebilmesindeki en önemli etkendir (Rogers, 1959).
Rogers (1959) kişisel gelişimin bütüncül bir benliğe bağlı olduğunu savunmaktadır. Bütüncül bir benliğe ulaşmak için ise üç temel yapının tamamlanmış olması gerekmektedir. Rogers’a göre kişisel gelişimin olmazsa olmaz derecesindeki üç temel yapısı şunlardır:
Özsaygı (Self-worth): İnsanın, kendisi hakkındaki düşünceleridir. Rogers’a göre özsaygı, bebeklikten itibaren oluşmaya ve gelişmeye başlamaktadır. Özsaygıyı oluşturan iki temel parça vardır. Birincisi olumlu saygı (positive regard) ikincisi ise benlik saygısıdır (self regard).(Rogers, 1959 s. 230 – 256). Bu ihtiyacın ilk doyum kaynağı annesi ve babasıdır. Eğer çocuğun davranışı anneyi mutlu ederse anne de çocuğa onu mutlu edecek bir şekilde karşılık verir. Eğer çocuk aksi takdirde annesine, annesini mutlu etmeyecek bir davranış sergilediğinde anne tarafından sevgi ve şefkatte kısa süreli bir esirgeme, kısıtlama gerçekleşir.
Öz imaj (Self-image): İnsanın kendisini nasıl gördüğüdür. Bu görüş sadece güzel – çirkin ya da kaslı – cılız gibi fiziksel ölçütler bazında değil aynı zamanda içimizdeki ruhsal dalgalanmayı da tartmaktadır. Psikolojik olarak insanın kendisinin iyi insan ya da kötü insan olması gibi düşünceler de kişinin öz imajına yönelik sorulardır. Bütün bu soruların cevabına göre ortaya kişinin net bir öz imajı çıkmaktadır. Kişinin öz imajı da insanın nasıl düşündüğünün, nasıl hissettiğinin, nasıl davrandığının ipuçlarını vermektedir. Rogers’a (1951) göre kişiyi anlamanın yolu kişinin algılarını anlamaktır. Öz imaj ise kişinin algıları hakkında ipuçları verdiği için danışma sürecini kolaylaştıran bir etmendir.
İdeal benlik (Ideal-self): İnsanın olmasını istediği kişi, benlik bütünlüğü. İnsanın hayattaki amaçlarının, arzularının, ideallerinin gerçekleştiği; Tanrısal bir mükemmelliğe yakın olma isteğidir. Toplumsal normlar için ideal benlik topluma uymadır. Bireysel olarak bir ideal benlik ise kişinin kendisinin ideal düşüncelerinin oluşturduğu bir benliktir ve her kişi için farklılık göstermektedir. Öz imaj ile özsaygıdan herhangi birisi ideal benlik ile örtüşmezse kişinin kendini gerçekleştirme sürecinde sıkıntılar yaşanmaktadır. Maslow’un “Ne olabilirseniz o olun.” deyimi, kişinin ideal benliği ile öz imaj arasında bir örtüşme olmasının yararlı olacağından bahsetmektedir. Buradan yola çıkarak Carl Rogers bu durumu tanımsallaştırmıştır.
KAYNAKÇA
- MASLOW, A. H. (1943). A theory of human motivation. Psychological Review, 50(4), 370-396.
- MASLOW, A. H. (1968). Toward a psychology of being (2nd ed.). New York: D. Van Nostrand.
- MASLOW, A. H. (1954). Motivation and personality. New York: Harper and Row.
- ERDEN, M. & AKMAN, Y. (2018) Eğitim Psikolojisi, Arkadaş Yayınları, Ankara
- ROGERS, C. (1951). Client-centered therapy: Its current practice, implications and theory. London: Constable.
- ROGERS, R.C. A Theory of therapy, Personality and interpersonal relationships as developed in a client-centered framework Psychology: A Study of a science. New York: McGraw-Hill, 1959, p. 184-256.
- ROGERS, C. R. (1961). On Becoming a person: A psychotherapists view of psychotherapy. Houghton Mifflin.
- ROGERS, Carl R. (1957). The Necessary and Sufficient Conditions of Therapeutic Personality Change. Journal of Consulting Psychology, 21. Retrieved from http://www.shoreline.edu/dchris/psych236/Documents/Rogers.pdf
- GROSS, R.D. (1996): Psychology: The Science of Mind and Behaviour. pp.114-5