Kendini Dinleme Sanatı

05.04.2021
4.457
Kendini Dinleme Sanatı

Dur, soluklan, kendini dinle

Hepimizin “yumuşak karnımız” diye adlandırdığı şahsi derin sırları vardır; bunları kimseye söylemeyiz ama her hareketimizde bunların izi vardır; davranış örüntülerimiz daha biz bile farkında olmadan zaaflarımız ve eksikliklerimizle şekillenir. Algıdaki en önemli farklılıklarımızın kaynağı, bizim benliğimizin biz zatî hükümdarı bu zaaflardır.

Peki asıl soru şu; bu zaaflarla ne yapmalıyız? Çoğumuz, görmezden gelip bilinçaltımızın derinlerine bastırır yolumuza devam etmeye çalışırız. Ancak bu değil kalıcı, geçici bir çözüm bile değildir. Bizim yapmamız gereken şey, bu zaaflar ve eksikliklerle önce kendi içimizde cesurca yüzleşmek ve böyle bir eksikliğin varlığını kabullenmektir. Bu her gününde on bin parçaya bölündüğünü söyleyen biz çalışan köleler için evet pek mümkün değildir daha doğrusu buna ayıracak vaktimizin olmadığını, öncelikli ihtiyaçlarımızı karşılayabilmek için bu psikolojik ihtiyacımızın fizyolojik ihtiyaçların gerisinde kaldığına kendimizi ikna etmişizdir.

Toplumda bizi buna inandırmıştır çoktan. Fakat durum böyleyken çalışan, fizyolojik ihtiyaçlarını karşılayan ancak mutsuz dolaşan bir dolu insan toplulukları oluruz. Yaşayan ölüler gibi yalnızca mesai saatini doldurur sonra da yorgunluktan yine kapatırız kendimizi kendimize. Psikolojik danışmanın özü de budur aslında: İnsana bir dur der, bir soluklan, kendini bir dinle, ruhunu dinle

Şuan ne hissediyorsun?

Yorgun musun? Yorgunsan seni yoran şeyler neler?..

Toplum olarak anlatmamakta da haksız sayılmayız. Çünkü insanların başkalarının iç dünyalarını dinlemeye de ayıracak vakitleri yoktur artık, doğru ya daha önemli sorunları vardır insanların(!)

Peki, insan özünden düşmez mi derinden gelen acılarına ve yorgunluklarına kulak vermez ve öylece yaşarken?

Bir şeylerin eksikliği dürtmez mi ruhunu?

Dürter hem de öyle bi dürter ki önce mutsuzluk olarak dışa vurur sonra strese dönüşür daha sonra da muhtemel mide rahatsızlıklarına sahip bir dolu insan oluruz da yine de bir durup kendimize dönmeye vakit bulamayız. Belki de vakit buluruz ama kendimize doğru soruları nasıl soracağımızı bilemeyiz ya da sorduğumuzda karşılaşacağımız cevapların altından kalkamayacak kadar güçsüz veya cesaretsiz hissederiz. Ama mutlu olmakta isteriz aynı zamanda.

Peki, hem korkaklık edip hem mutlu olmak mümkün müdür? Maalesef. Önce evet bir yıkılmamız gerekir, gerçeklerle yüzleşince, korkularla, kaygılarla… Ama biliriz ki o korkular ve kaygılar dile gelince o kadar da korkunç gelmemeye başlarlar çünkü artık somutlaşırlar bizim için ve biz onları çözmeyi kafamıza koymuşuzdur. O yüzden korkmadan değil belki de korkarak, kızarak, ağlayarak ama yine de acıya rağmen yüzleşmemiz gerekenlerden kaçmamalı anlamaya çalışmalıyız. Bunları bile bile göze alırken yanında bir yol arkadaşı istersen psikolojik danışman da bu konuda sana yol arkadaşlığı yapacak kişidir.

Sen mi sen, dümenin başındaki kaptansın, gideceğin yön sana ait. Şimdi kendine sor:

Ben başkalarının beni dinlememesinden şikayet ederken,

ben kendimi, ruhumu gerçekten dinliyor ve anlamaya çalışıyor muyum?

YAZAR BİLGİSİ
Psikolojik Danışman sakarya/kocaeli duygubirtane@gmail.com
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.