Kırmızı saçlı kadın – Orhan Pamuk – Kitap İnceleme
ORHAN PAMUK-KIRMIZI SAÇLI KADIN
Orhan Pamuktan bir “Baba-Oğul” romanı daha… Cevdet Bey ve Oğulları, Yeni Hayat, Kafamda bir tuhaflık ve Masumiyet Müzesi kitaplarında açıkça işlenmeyen, sübliminal bir şekilde okura koklattırılan “babaya olan öfke/özlem” bu kitapta bir yakarış halini almış. Ancak bu sefer işin içinde Freud var, Oidipus var, Rüstem ile Sührab var. Bilinçdışı düşüncüler bilince çıkarken form değiştirir aksi halde benlik bunu kaldırmaz demişti sevgili Freud. Orhan Pamuk’da aynen bunu yapar. Babasına olan öfkesini, özlemini bu sefer batının en köklü edebiyatı, Yunan edebiyatı, ve Doğunun edebiyatıyla harmanlayıp okura sunuyor.
Bir çok kitabında baba figürünü öldüren, yok sayan ya da babayla arasına mesafe koyan Orhan Pamuk’un gerçek yaşamında babasıyla bir sorunu var mıydı yok muydu, varsa bu sorunu aşabildi mi bilinmez ama bu kitabıyla bazı gerçekler gün yüzüne çıkma imkanı bulmuştur. Diğer kitaplarına oranla bu kitap tamamen bir baba-oğul kitabıdır. Ve Orhan pamuk ilk defa korkusuzca babasını öldürmekten onu yok etmekten bahseder ve babasına olan öfkesini/özlemini çok açık bir şekilde haykırır. Avaz avaz bağırmak isterken bilincindeki gerçeği, edebi bir form haline getiriyor Pamuk, hepimiz gibi… Birçok benzerlikler içeren iki efsanede temel bir fark vardır. Batı efsanesinde oğul babayı, Doğu efsanesinde ise baba oğlunu öldürür.
Başka bir deyişle Batının oğlu, Doğunun babayı yaşatması, üzerinde düşünülmesi gereken en önemli ayrıntıdır. Bu belki de, Doğu ve Batı kültürleri arasındaki en önemli farkın da sembolüdür. İki efsane ile ilgili detaylı bilgi vermeyeceğim. Efsanelerle ilgili ruhu okşayan ayrıntılar Orhan Pamuk tarafından kitapta işlenmiştir. Orhan Pamuk, Yüzyıllar önce yazılmış olan efsaneler ile günümüz konularını bir araya getiriyor. Aşk, kıskançlık, baba-oğul ilişkilerini tarihsel olaylar üzerinden anlatan Pamuk bizi otuz yıl öncesinin İstanbuluna da götürüyor. Ayrıca o dönemin tiyatrosu ve inşaatları hakkında da önemli ölçüde fikir sahibi olmamızı sağlıyor.
Kitabın konusuna gelecek olursak, 80’li yıllarda geçen olayın başkahramanı Cem adında 16 yaşında gencecik bir delikanlıdır. Babasının eczanesine yemek götüren ve babasıyla bu kısa görüşmelerde sohbet etme imkânı bulan kahramanımız, babasının bazen ortadan kaybolmasına ilk başlarda anlam veremez. Daha sonraki zamanlarda babasının solcu olduğunu öğrenir. Sol bir örgütte bir kıza aşık olduğu ve örgütün bu aşkı onaylamadığı için babasını kovduğunu yıllar sonra anlayacaktır. Dönem dönem siyasi olaylara karışan ve evi terk eden babasına karşı büyük bir özlemle büyür Cem. Annesiyle arası daima daha iyi olmuştur. Ancak babasının son gidişiyle birlikte geçim sıkıntısı başlar.
Önce bir kitap evinde çalışmaya başlayan kahramanımız, zamanının çoğunu kitap okumayla geçirir ve bu okuduklarıyla Doğu ve Batı edebiyatlarını karşılaştırma imkânı bulur. Üniversite hayali kurar cem, ancak para gerekir. Kısa yoldan para kazanmak için bir kuyucu ustası ile Öngören’e kuyu kazmaya gelir. Mahmut ustayla yakınlaşır. Babası yerine koyar onu. Mahmut ustadan hikâyeler dinler her akşam. Dinlediği hikâyelerle okuduklarını kıyaslama imkanı bulur. Babasını sık sık hayal eder onu Mahmut ustayla karşılaştırır. Akşamları ustasıyla öngören meydanında çay içerler. Yine bir gün aynı ritüeli sergilediklerinde kırmızı saçlı bir kadın görür. Kırmızı saçlı kadının Cem’e attığı “Seni tanıyorum” bakışı içine işler genç kahramanın. Hayaller, düşünceler, istekler beynine üşüşür Cem’in. Her akşam kırmızı saçlı kadını görmek için kasabaya iner, onu arar, evini gözler. Kasabada kurulan çadırdaki tiyatro oyununun başkahramanıdır Gülcihan(kırmızı saçlı kadın). Cem konuşma şansı bulur onunla. Hatta daha fazlasını yapar ve onunla birlikte olur.
Aklı başında değildir artık. Mistik bir dünyada gezinmeye başlar. Ustasının dikkatli olması işini sağlam yapması yönündeki uyarılarına rağmen evvelsi gün bir kaza gerçekleşir. Cem, çok korkar ve valizini aldığı gibi kaçar oradan. Kendinden kaçamaz ancak. Yıllarca o günü ve o kazayı düşünür durur. Öyle ki bu kaza onun üniversite tercihini belirler ve maden mühendisi olur Cem. Kuyucu çıraklığından maden mühendisliğine… Psikolojik olarak değerlendirilebilecek bir tercih. Hayatta yaptığımız tercihlerin ne kadarının farkındayız ya da farkında değiliz bilinmez ancak yapılan tercihlerin muhakkak yaşan(a)mışlıklardan etkilendiği söylenebilir. Kitapta kendiside bulun bilincindedir aslında. “Mahmut usta yüzünden mühendis oldum” der. Cem, Ayşe isminde uzak bir tanıdıkla evlenir. Zamanla zenginleşir, şirket kurar. Şirkete Sührab ismini verir.
Çocuğu olmadığı için şirketini oğlu olarak görür. Büyüttükçe büyütür. Gün gelir Öngören’de bir arsa işi olur. O arsa işi için Öngören’e gider ve hayatının tamamen değiştiğine şahit olur. Artık o cem değil Odipus’tur. Kırmızı saçlı kadından bir çocuğu olmuştur. Babasının siyasi gruptan atılmasına neden olan kadının da kırmızı saçlı kadın olduğunu öğrenir. Yani yunan edebiyatında annesiyle yatan Odipus’tur artık. Ancak sadece Odipus olarak kalmayacak aynı zamanda Odipus’un babası olan Laius’tur. Bu gerçekler sadece sonun başlangıcı olacaktır. Daha ilginç ve daha çetrefilli sonuçlar onu Öngören’de bekliyor olacaktır. Hayatı boyunca onu etkileyen hikâyenin bir gün kendi kaderi olacağını bilemez. Bilseydi 30 yıl Öngören’de önce kazdığı kuyunun başına gitmezdi…
– Herkes gibi olmak için her şeyi unutup hiçbir şey olmamış gibi yapmalıydım.
– Annemle babamın kavgaları beni çok hüzünlendirdiği için onları düşünmeyi, hatırlamayı kendime yasaklamıştım.
– Dünya ile arama uzaklık koydum. Dünya güzeldi, içim de güzel olsun istedim.
– Onun(babasının) yokluğuyla geçen yıllarda, kendi kendime mücadele ederek büyümüş ve ”kendim” olmuştum.
KİTAPLA KALIN…
Cebrail URTEKİN
Psikolojik Danışman
cebrail.urtekin@windowslive.com