Kızlarından nefret eden anneler
NURTOPU GİBİ BİR NEFRET DOĞURMA HALİ: KIZLARINDAN NEFRET EDEN ANNELER
“Bu kız nasıl benim kızım olabilir, aklım almıyor. Ona dair içimde en ufak bir sevgi kırıntısı yok. Bir an evvel evden ayrılsın bir daha da dönmesin diye gözünün içine bakıyorum. Yaptığı her şey, söylediği her söz hatta evdeki varlığı dahi beni çıldırtmaya yetiyor. Evde doğum yapmış olmasam, dış görünüşü bana bu kadar benzemese benim kızım değil derdim ama ne yazık ki o benim öz kızım ve benim onu bir saniye dahi görmeye tahammülüm yok…”
Yukarıdaki cümleler sanki bir televizyon programından alınmış gibi değil mi? Çünkü gerçek olamayacak kadar can acıtıcı. Bu nedenle zihnimiz kurgu olduğuna inanmak istiyor, gerçek yaşamdan değildir, bir filmden ya da bir diziden bir repliktir diye düşünürken buluyoruz kendimizi… Halbuki biz gözümüzü ne kadar kapatırsak kapatalım “kızlarından nefret eden anneleri” temsil eden o ihtişamlı devasa fil, her birimizin zihninin en karanlık odasında tüm ihtişamıyla durmaya devam ediyor. Kimimiz bu fili ilkokuldaki sıra arkadaşından biliyor, kimimiz yurt arkadaşından, kimimiz karşı komşusundan kimimiz ise danışanlarından…
Buraya kadar okuduklarınız sizi rahatsız ettiyse ve sarsıldıysa fildişi kuleleriniz lütfen bu yazıya devam ederek canınızın sıkılmasına, belki de daha yeni kabuk tutmuş yaralarınızın kabuğunun daha iyileşemeden yeniden kanamasına izin vermeyin ve yazıyı okumaya devam etmeyin…
“Annelik kutsaldır…”
Kutsal kelimesinin Türk Dil Kurumu’ndaki tanımına baktığımızda; “tapınılacak veya yolunda can verilecek derecede sevilen, bozulmaması, dokunulmaması, karşı çıkılmaması gereken, üstüne titrenilen” olarak tanımlanmaktadır. Bu kadar uzun tanımlanan kutsal kelimesine kıyasla anne kelimesinin tanımı ise aksine bir o kadar kısadır; “çocuğu olan kadın”… Yukarıda ana hatlarıyla çizimi yapılan anneleri, bir diğer deyişle “kutsal olmayan anneleri” literatür farklı isimlerle tanımlamakta, yaşadıkları ve sebep olduklarını ruhsal fırtınaları farklı şekilde yorumlamaktadır. Buzdolabı anneler, erişilmez anneler, kızlarını kendi narsistik ruhlarının baş düşmanı olarak gören anneler, kendilerine yapılmayan ebeveynliği kendi kızlarına yapmamak için azami çaba gösteren anneler, eşlerinden intikam almak için kızlarından nefret etmeyi seçen anneler…
Bebeklerin doğdukları andan itibaren bir sığınak bulma çabası onların yaşamdaki ilk savaşlarına girdiklerini belirtir. Ya güvenmeyi öğrenirler ya da kapalı kapılar ardında bir ömür boyunca her an güvensizliği tadarlar. Bebeklerin temel güven duygusunu alabilecekleri yegane kişi ona ilk yıllarında bakım veren kişidir. Bebeğin ilk yıllarında ona bakım veren kişiler bebeğin “onaylanma ve kabul görme” ihtiyacını karşılayamıyorsa bahse konu bebekler, benlik algısı zayıf, ilişki kurma konusunda yetersiz yetişkinlere dönüşebilmektedir. Özellikle kendi yaşam rotasında annesi gibi olmayı hedef haline getirmiş kız çocukları dış dünyayı tamamen annesinin gözlerinden yorumlamaktadır. Annesinden ‘Sen önemlisin, sen değerlisin’ mesajını içeren cümleler yerine; “Hayatımı mahvetmek için mi dünyaya geldin? Senden bıktım, seni doğuracağıma taş doğursaydım, çocuk değil dev bir nefret topu doğurmuşum, ben olmasaydım sen hiçbir şey yapamazdın, her şeyini bana borçlusun…” gibi cümleri sıklıkla duyan kız çocukları vardır. Annesinin çeşitli sebepler nedeniyle geliştirdiği duygusal yoksunluk kız çocuklarının ruhunu katılaştırabilmekte, dünyayı güvenilmez, tehlikeli bir yer olarak yorumlamalarına neden olmaktadır.
Kişi olumlu baş etme becerilerine ve dirençli kişilik özelliklerine sahip değilse; bu katılık, şiddet içeren öfke patlamaları ve düşmanlık hissine varabilmektedir. Yeterli kapsayıcı işleve sahip olmadan büyüyen kız çocukları diğer kişilerle yakınlık kurmaktan kaçınabilmekte, ruhlarındaki onulmaz yaraları göstermemek adına mesafelerin koruyucu gücüne inanabilmekte ve etraflarına görünmez bir duvar çekebilmektedir.
Ruhsal yapısı esnek olan, annelerinden göremedikleri desteği babalarından ya da başka aile üyelerinden görebilen “şanslı” sınıfına dahil edebileceğimiz kız çocukları ise örselenmiş ruhlarını koruyabilme ve sosyal hayatın bir parçası olabilme arasındaki dengeyi kurabilmektedir. Kendisinin dışındaki herkesi tehdit olarak yorumlamayan, yetişkin dünyasına adım atmaya başlayan bu kız çocukları bir yandan kendilerini koruma yolları geliştirmeyi başarmakta, bir yandan da olumlu baş etme becerilerini sakladığı alet çantasına her geçen gün yeni baş etme becerileri eklemektedir. Böylelikle annesine duyduğu yoğun öfke, nefret ve sevgi sarmalına kapılmadan kendi hayat yolcuklarında ilerleyebilmektedir.
Annelerin nefret ettiği kızlar konusunda yazılmış birçok makale ve kitap bulunmaktadır. Bu konu hakkında daha çok bilgi sahibi olmak isteyen okurlar için yazının sonunda öneri kitap listesi sunulmuştur.
Ufak bir anımsatma:
Tuna Kiremitçi; yıllar önce kaleme aldığı “yaralı kuşlar” yazısında biraz da annesinin nefretinden kaçıp kendi duvarlarını ören kız çocuklarından bahsetmektedir. Yazı şu şekildedir:
Yaklaşmaya korkan insanlar vardır… Ruhlarının görüleceğinden korkarlar. Alçıdan büstlere benzerler.
İçlerine sızmak, ne düşünüp hissettiklerini anlamak çoğu zaman mümkün değildir.
Onlar, mesafelere inanırlar. Mesafelerin koruyucu gücüne…
Onlara bakarken, görünmez bir duvarla çevrili olduklarını anlarsınız. Duvarı ören, geçmişte yaşadıklarıdır. Hepimiz gibi onlar da kırılmış, örselenmiş, yenilmişlerdir.
Onları tanıdığınızı sanırsınız. Oysa ilk fırsatta bir yabancıya dönüşüverirler.
Onlar, yaralı kuşlardır. Yaralarını kimseye göstermek istemezler.
Bazı geceler kapınızda tıkırtı duyarsınız. Açtığınızda kanatları seğiren kuşun eşikte titrediğini görürsünüz. Nice avlardan kaçıp gelmiş bir can taşımaktadır.
Yaralı kuşlara dikkatle bakmak, onların kanatlarını acıtan şeyi keşfetmek, sonra da iyileştirmek, geniş hayat bilgisi gerektirir. Hayatsa bilgisini esirger bizden. Bu arada olan yaralı kanatlarıyla çırpınan o kuşçağızlara olur. O yaralı kanatlarla mesafeler aşmışlardır.
Acıların, travmaların, hayal kırıklıklarının arasından geçip eşiğinize konmuşlardır. Sizin o mesafeleri gerisin geri aşıp ruhlarına dokunmanızı istemezler yine de. Bunda hem şaşkın bir kibir hem de bir daha yaralanmaktan korkan kuşun çocukluğu vardır.
Yavruyken çektirdikleri resimlere bakıp ağlamayı unutmuş kuşlardır hepsi de. Bunu onların yerine sizin yapmanız gerekir.
Hırçın ve yaralı kuşun çocukluğuna bakın: Orada anlaşılmaya muhtaç, el kadar bir şey göreceksiniz. İçini size açamayan arkadaşlarınıza bakın… İş hayatınızı zindana çeviren o huysuz patronunuza bakın… Yalnızlığının içinde debelenen sert bakışlı bürokratlara bakın… Gecenin kalbinden kopup gelmiş bir yaralı kuşla göz göze geleceksiniz.
Yaralı kuşların yaralarını iyileştirebilecekleri gücün kendi içlerinde olduklarını fark edecekleri ve doğru desteği alabilecek ruh sağlığı uzmanlarıyla yolların kesişmesi umuduyla…
Kitap önerileri:
- Daughter Detox: Recovering from An Unloving Mother and Reclaiming Your Life -Pegg Streep
- Mothers Who Can’t Love: A Healing Guide for Daughters-Susan Forward
- Olgunlaşmamış Ebeveynlerin Yetişkin Çocukları-Lindsay C. Gibson