Kramer Kramer’e Karşı – Film inceleme
7 Aralık 1979
1979 – ABD
Dram
105 Dak.
Robert Benton
Dustin Hoffman, Meryl Streep, Jane Alexander, JoBeth Williams, Howard Duff
Robert Benton
Stanley R. Jaffe
Ted Kramer, kendini mesleğine adamış, kariyerinde yükselmek için çaba sarf eden hatta bu uğurda ailesini dahi ihmal edecek derecede işkolik, biraz da bencil bir adamdır. İş gömleğini üstünden hiçbir zaman çıkarmadığından zor bir dönemden geçen eşi Joanna’nın sorunlarını dahi fark edememiştir. Uzun zamandır beklediği terfiyi aldığı gün eve geldiğinde eşini evde bulamadığında sorunları fark eder. Joanna kendi benliğini keşfetme arzusuyla evi terk etmiştir. O andan sonra Ted’in hayatı tamamen değişecektir.
Ted, eşi Joanna’nın gidişiyle 6 yaşındaki oğlu Billy ile yalnız kalır. Ona daha önce nerdeyse hiç babalık yapmamışken şimdi hem annelik hem babalık yapmak zorundadır. Bu Ted için hiç de kolay olmayacaktır. Çünkü o güne dek Billy’nin bütün ihtiyaçları Joanna tarafından karşılanmıştır. Ted; Billy nelerden hoşlanır, kahvaltıda ne yer, nasıl bir çocuktur, nelerden nefret eder, ihtiyaçları nelerdir? Bunların hiçbirini doğru dürüst bilmemektedir bile… İlk zamanlar Billy annesini özler, Ted çok sevdiği işi ve oğlu arasında her ikisine de yetişmek için çok bocalar. Fakat baba oğul zamanla birbirine alışır, aralarında çok güçlü bir bağ oluşur.
Tam da baba oğul için her şeyin yolunda gittiği bir dönemde, gidişinden 15 ay sonra Joanna geri gelir. Billy’nin velayetini almak için velayet davası açacağını söyler. Fakat Ted’in Billy’i bırakmaya hiç niyeti yoktur. ’’Elinden geleni yap; çünkü ben de öyle yapacağım.’’ Der. Böylece tarafların velayet mücadelesi başlar: ‘’Kramer Kramer’e Karşı’’
Film, aile hukuku ve velayet kurumu açısından önem taşımaktadır. Filmin başarısı gerçekleri gözler önüne sermesinin yanı sıra acıyı tebessümle harmanlayarak vermesinden kaynaklanmaktadır. Baba-çocuk ilişkisinin geçirdiği değişim ve işkolik babanın iyi bir ebeveyne dönüşmesi filmin dramatik kurgusunun en can alıcı ögesi olarak kabul edilebilir.
Aile hukuku ve velayet kurumu, hem Türk hukuk sisteminde hem de evrensel hukukta çok önemli bir hukukî konudur. Çünkü velayet, küçüğün korunması ve temsili için öngörülmüş olan hukuksal hakların bütünüdür. Kavramın önemi sebebiyle boşanma sonrası çocuğun velayetinin hangi ebeveynde bırakılacağına hakim; detaylı bir şekilde inceleme ve irdeleme yaparak, çocuğun menfaatlerine uygun düşecek şekilde karar verir. Boşanma sonrası verilen velayet kararı kesin hüküm teşkil etmediğinden velayet kendisine verilmeyen eş, her zaman çocuğun velayetini almak için yeni bir velayet davası açabilir. Bu bağlamda mahkeme çocuğun çıkarlarına uygun düşecek ölçüde kapsamlı bir değerlendirmeye gidecektir. Çocuğun bakım ve gözetimi gereği gibi yerine getirilmiyor ya da savsaklanıyor mu? Çocuğun fiziksel ve psikolojik gelişimi açısından hangi taraf daha sağlıklı bir ortam sağlayabilir? Çocuk yaşı gereği annenin bakım ve şefkatine muhtaç mıdır? Sağlık, eğitim, kültür gibi konularda çocuğun ihtiyaçlarının karşılanması için uygun maddi koşullar hangi tarafça sağlanabilir? Mahkeme bu ve benzeri sorulara cevap arayarak velayetin hangi ebeveynde bırakılması gerektiğine karar verecektir.
Velayet davaları, boşanmış anne babaların deyim yerindeyse kozlarını paylaştığı bir mecradır. Zira diğer bütün davalarda olduğu gibi amaç hakimde olumlu kanaat oluşturmaktır. Bu bağlamda taraflar velayet konusundaki üstünlüklerini ispatlayabilmek için bütün argümanlarını öne sürer, delil ve tanıklarla haklılıklarını ispat için uğraşırlar. Nitekim filmde de Ted ve Joanna, Billy’nin velayetini almak için yoğun bir çaba sarf etmektedir. Avukatlar karşılıklı olarak kendi müvekkillerinin daha iyi ebeveyn olduğunu kanıtlama çabasındadır.
Filmde geçen mahkeme sahneleri ve avukatların taraflara karşı tutum ve soruları bizi 70’ler Amerika’sının aile yapısı ve hukuk sistemi konusunda önemli ipuçlarına götürmektedir. Ted’in avukatı Joanna’ya hayatta ve ilişkilerindeki istikrarsızlık, herhangi bir işte süreklilik sağlayamaması, hayatının en önemli ilişkisinde yani Ted ile olan evliliğinde dahi kendi tabiriyle ‘’başarısız’’ olması durumu üzerinden yüklenmektedir. Avukat, Joanna’nın evini terk etmesi için geçerli kabul edilebilecek bir sebep yoktu argümanını kanıtlamak için Joanna’ya birtakım sorular sorar: ‘’Eşiniz size şiddet uyguluyor muydu?’’, ‘’ Alkolik miydi?’’, ‘’Sizi aldatıyor muydu?’’ Avukatların bu yöndeki soruları bir kadının ancak eşi onu aldattığında veya şiddet uyguladığında boşanmayı talep edebileceğine dair genel bir toplumsal yargıyı paylaşıyor. Bu yönüyle velayet davası, filmin avukatların davayı kazanmak pahasına etik olmayan tutumlarının gösterildiği can alıcı sahnelerinden biri olarak değerlendirilebilir. Buradaki amaç Joanna’nın bu durumlardan hiçbirini yaşamamış olduğundan hareketle, tamamen farklı ve toplum normlarına göre geçerli kabul edilemeyecek bir sebepten evi terk etmesi üzerinden iyi bir eş ve dolayısıyla iyi bir ebeveyn olmadığını kanıtlamaya çalışmaktır. Halbuki Joanna’nın hayatında yükselişte olan bir gelişim eğrisinin söz konusu olduğu da yadsınamaz bir gerçektir. Evinden ayrı kaldığı süreçte kendisine iyi maaşlı bir iş bulmuş, bu süreçte aldığı psikolojik desteğin de etkisiyle hayatını düzene sokma yolunda önemli adımlar atmıştır.
Diğer yandan Ted’in de başarısız bir şekilde başlayan ebeveynlik serüveninde ne derece ilerleme kaydettiği de aşikardır. Filmde de oğluyla geçirdiği güzel zamanlar ve ona olan sevgi ve bağlılığı biz izleyiciye yansıtılmaktadır. Fakat filmin başında işine aşık olan Ted, zamanla oğluna olan sevgi ve ilgisini işinin önünde tutmaya başlamış, bu durum işini kaybetmesiyle sonuçlanmıştır. Velayet davasında ebeveynin çalışmıyor olması ve dolayısıyla çocuğun ihtiyaçlarını karşılama konusunda sıkıntı yaşayacak olma ihtimali çok büyük bir dezavantajdır. Avukatının da bu konudaki haklı uyarısıyla Ted, bir gün içinde eskisinden daha az maaşlı ve esasen yeteneklerinin çok altında bir işe girmek suretiyle bu dezavantajı ortadan kaldırmaya çalışmıştır. Ne var ki mahkemede kaybettiği işiyle ilgili hataları ve ihmali karşı tarafın Ted aleyhine kullandığı en büyük koz olacaktır.
Bu süreçte mahkeme sahnelerinde geçen diyaloglar esasen biz izleyiciyi ‘’Kadın cinsiyetinden ve anneliğinden dolayı tartışılamayacak şekilde iyi bir ebeveyn midir, yoksa erkek de gereken çabayı gösterdiğinde anne kadar iyi bir ebeveyn olabilir mi?’’ sorusunun cevabı üzerinde düşünmeye sevk etmektedir, denebilir. Filmde Ted’in ‘’ Hangi kanun kadını cinsiyeti nedeniyle iyi ebeveyn yapar?’’ sorusu bu tezi destekler niteliktedir. Nitekim mahkemenin kararı da kadını haklı çıkarmış, kararın gerekçesi filmde gösterilmemekle birlikte kuvvetle muhtemeldir ki bu kadar küçük yaştaki bir çocuğun anne bakım ve şefkatine ihtiyacı olduğu gerekçesiyle velayet anne Joanna’ya verilmiştir. Bu durum velayet davasında anneye cinsiyetinden dolayı sağlanmış bir pozitif ayrımcılık olarak düşünülebilir ve bu ülkemiz hukukunda da çok fazla kararda yer etmiş bir durumdur.
Film sürpriz bir son ile biz seyirciyi şaşırtmaktadır. Mahkeme kararıyla velayet hakkını elde eden Joanna, Billy’i büyüdüğü ve alıştığı yuvasından ayırmak istemediği için Ted ile kalmasına rıza gösterir. Bu kararı çocuğun menfaati için vermiştir. Belki de Mahkeme’nin sağlayamadığı adaleti Joanna’nın vicdanı sağlamıştır. Kimbilir…
Bingül UZEL
Uzm. Psikolojik Danışman
bingul_1986@hotmail.com
Av. Damla EREN