Kuyucaklı Yusuf – Sabahattin Ali – Kitap İnceleme
SABAHATTİN ALİ-KUYUCAKLI YUSUF
Su katılmamış bir saflığı vardı Yusuf’un, öyle ki haydutlar tarafından öldürülen anne babasının üstünü yorganla örtmüş “hava soğuk üşümesin fıkaracıklar” demişti. Dış görünüşü değil önemli olan Yusuf’un; mizacı, garip tabiatı, yalnızlığı, kasaba hayatından sıkılması, yabanlığı, toplumsal düzene uyum sağlayamaması, masumiyeti, doğallığı, haksızlığa tahammül edememesi… Sabahattin Ali de bilinçli olarak hep bu yönlerine vurgu yapar Yusuf’un. Daha çocukken soğuk davranışlarıyla (s. 16) dikkat çeker, hemen hiç “hissi tezahür”(s. 16) göstermez. Anne ve babasının ölüsünün yanı başındayken, parmağı kopukken bile duyduğu acıyı göstermez. Ketum görünür ama pek bir hislidir. İçine atar dertlerini, kabullenmez çoğu zaman hayat denen kurtlar sofrasındaki dönen oyunları. Direnir adeta kirlenmemek için
Öykü yazarı olarak bilinen Sabahattin Ali, ilk romanı Kuyucaklı Yusuf yayınlandığında adeta yeni bir dönem başlatmış olur. O dönemde toplumsal olayları romanlaştıran çoğu yazarın başkahramanları aydın, okumuş insanlar iken Sabahattin Ali’nin başkahramanı köylü Yusuf’tur. Yusuf’un karakteriyle yaşadığı dönemi yansıtmaya çalışır yazar. Toplumdaki fakirliği, otoritesizliği, halkın yaşadığı zorlukları, yöneticilerin halka yaptığı zulmü ve zengin insanların kanunları nasıl kendilerine göre değiştirdiklerini çok net bir şekilde bize yansıtır.
Kitabın konusuna gelecek olursak; 1903 senesi sonbaharında yağmurlu bir gecede, Aydın’ın Nazilli kazasına yakın Kuyucak köyünü eşkıyalar basar ve bir karı kocayı öldürürler. Kaymakam Selahattin Bey, yanına doktor ve jandarmaları alarak olay yerine gider. Eve girdiklerinde yatağın üzerinde kanlar içinde iki ceset görürler. Odanın kenarında diz çöküp oturan ve kendilerine bakan küçük bir çocuk olduğunu fark ederler.
Kaymakam Selahattin Bey, Yusuf adındaki bu çocukla konuşmaya başlar. Yusuf, annesine saldıran eşkıyalardan biriyle boğuşurken sağ elinin başparmağı kesilmiştir. Bunu fark eden doktor, çocuğun kopuk parmağını tamamen keser.
Yusuf olaydan hemen sonra koşup jandarmaya haber vermiş, kanlar içinde yatan anne babasının üzerine yorgan örtmüş, korkusuz bir şekilde başlarında beklemiştir. Selahattin Bey, Yusuf’un gidecek bir yeri olmadığını öğrenince ona acır, başından böylesi acı bir olay geçen küçük bir çocuğu ortada bırakmaya gönlü razı gelmez. “Benimle gel… Benim yanımda kal. Ben seni baban gibi severim, olmaz mı?.. Benim oğlum ol. Benim hiç erkek çocuğum yok!” (s.17) Kaymakamın karısı Şahinde Hanım, köylü piçi olarak gördüğü küçük Yusuf’un eve getirilmesinden memnun değildir, fakat kocasına karşı gelemez. Bir süre sonra küçük kızları Muazzez ile Yusuf çok iyi arkadaş olur. Yusuf, Muazzez ile çok ilgilenir buda şahinde hanım’ın işine gelir. Daha rahat çıkmaya başlar evden. Her gün komşuları ahbapları ziyarete gider. Muazzez anne ve babasından görmediği sevgiyi Yusuf’ta bulur. Pek severler birbirlerini, koruyup kollar onu Yusuf.
Kaymakam Selahaddin Bey’in tayini Edremit’e çıkar. Hayatı boyunca Kuyucak’tan çıkmayan Yusuf yeni bir kasabaya gelir. Yusuf, Kasabada hep yalnız ve yabandır. Etrafına daima bir yabancı gözüyle bakmış, hiçbir yere bağlanmak arzusu duymamıştır. Bunalır kasabadaki toplumsal yaşamdan, girmez pek insanların içine, sıkılıp kaçmak ister toplumdan, bir süre okula giderse de kısa süre sonra bırakır bu nedenle, okulda öğretilen bilgileri önemsemez. Kasabada arkadaş çevresi azdır. Kasabadaki insanları kategorilere ayırır bir süre sonra. Herkesle ahbap olmaz.
Çevresindeki insanların sayısı sınırlıdır. En yakın dostlarından biri Ali’dir. Bir bayram günü Ali, Muazzez ve Yusuf gezmeye çıkarlar. Parkta, zengin Hilmi Bey’in sarhoş oğlu Şakir ile karşılaşırlar. Şakir, Muazzez’e yanaşmak ister ama Yusuf’un yumruğuyla onuru kırılır. Bunu gurur haline getirir ve Muazzez’e ulaşmak için her yolu dener. Şakir, babasıyla birlik olup yeni kaymakam Selahaddin Bey’i kumar yoluyla kendilerine borçlu hale getirip Muazzez’i kendine eş yapmaya çalışır. Tabi hesaba katmadıkları biri vardır: Yusuf… yüreği el vermez kendi eliyle büyüttüğü Muazzez’in bir sarhoşa ve katile eş olmasını. Muazzezin gönlü Yusuf’tadır. Tutar kolundan kaçırır kızı. Evlenirler. Selahaddin Bey pek memnun olur bundan. Gözü açık gitmez. Lakin onun ölümü ile başlar kötü hadiseler. Yusuf artık babasızdır. Kimsesiz olan Yusuf artık yeryüzünde tek başınadır ve beslemesi gereken iki can daha vardır.
Fakirlik, açlık baş gösterir. Savaş kapıya dayanmıştır bir yandan. Yusuf at sırtında vergi tahsildarlığına başlar. Köy köy kasaba kasaba dolaşır. Haftalarca gelmez olur eve. Şahin’de hanım alışkın değildir yokluğa. Zengin eş dost akraba ziyaretlerine başlar. Yanında kızı Muazzez’i de sürükler. On beş yaşındaki kızın aklını çelmeye başlar zenginliklerle. Muazzez’in saflığı lekelenmeye başlar. Yusuf gerçeği öğrendiğinde ise yeryüzündeki yalnızlığı, soğuk bir rüzgar gibi tekrar çarpar onun yüzüne. Artık kimsesi yoktur…
–İki eliyle arkasındaki ağacın kabuklarına sarıldı. Parmakları soğuk yarıkların arasına girdi. Elini hemen geri çekti ve göğsüne götürdü. Göğsünün içinde, bu asırlık ağacın kabuğu gibi, yarıklar bulunduğunu sandı ve gırtlağına kadar bir ateşin çıktığını hissetti. Aman yarabbi, ne kadar yalnızdı…
–Bir zamanlar birbirilerinden ayrılmak, birbirlerini kaybetmek ihtimalinin korkusunu çekmiş olmasalar, belki de birbirleri için ne kadar kıymetli olduklarını hala bilmeyeceklerdi. Hayatları o kadar birbirinin içinde kaybolmuş, birleşmişti. Belki o zaman evlenmeyi de düşünmeyeceklerdi; çünkü buna birbirlerini kaçırmamak için en son çare diye müracaat etmişlerdi.”
KİTAPLA KALIN…
Cebrail URTEKİN
Psikolojik Danışman
cebrail.urtekin@windowslive.com