Meb’in uyumsuzlar takımı: yatılı okul gerçeği
MEB’in UYUMSUZLAR TAKIMI: YATILI OKUL GERÇEĞİ
‘..Oysa insanlar sadece kendi hikâyelerinden mesulmüş gibi yaşıyorlar.
Kimse başkalarının kaderinde kendi hissesi olabileceğini sezmiyor.’
mine söğüt.
Okula uyum sorunları denilince pek çok eğitimci ve ebeveyn bu sorunu çocuğun doğal olarak yaşayacağı bir dönem olarak görür ve zamanla evden okula-okuldan eve sorunsuz gidip geleceğine inanır. Milli Eğitim Bakanlığı’nın da uyum sorunlarıyla son dönemlerde yakından ilgilendiği ve bu konuyla ilgili yapılabilecek çalışmalar yayınladığı biliniyor. Okul psikolojik danışmanları da, eğitim-öğretim yılı başlamadan bir hafta önce okula yeni gelenlerle uyum programlarını aktif bir şekilde düzenliyorlar. Eve sorunsuz dönen çocuğa ödüller verilebiliyor ki okula gitmeye devam etsin, eve ağlayarak dönen çocuğa da ödüller veriliyor ki okula ağlamadan gitsin (Her iki davranışın da ne kadar yanlış olduğu başka bir yazının konusu). Şimdilik sözün özü, çocuklar sorun yaşamasın diye öğretmenler okulda aileler evde çabalıyor.
Şimdi gözümüzü şehir merkezlerindeki okullardan ayırıp Türkiye’nin birbirinden farklı köşelerine yerleştirilmiş her biri birbirinden farklı olmasına rağmen, her birinin ortak sorunlar yaşadığı Yatılı Bölge Okul’larına bakalım. Nam-ı değer YİBO’lara.
YİBO’lar genel olarak Türkiye’nin dağlık bölgelerinde ve sosyo-ekonomik koşulların yeterli olmadığı bölgelerde çocuklar köylerinden okula gelebilsinler ve yatılı kalıp eğitim-öğretimlerine devam edebilsinler diye 1950’li yılların sonunda kurulmaya başlamış. Hatta cumhuriyetin ilk yıllarında açılması düşünülen yatılı mekteplerin de devamı niteliğinde bir tarihi var.
İlkokul bölümlerinin kapatılması gündem edilse de pek çok yiboda ilkokul düzeyindeki öğrenciler de kalmak zorunda. Çünkü köylerinde gidebilecekleri başka bir okul yok. Ailelerinin daha merkezi bir yere taşınmaya ise imkanları yok. İnsan isteyince olmuyor mu? Bazen olmuyor. Bu çocukların okuyabilmeleri için başka şansları yok.
İyi de okula yeni başlayan 66 aylık çocuk ne anlayacak şanstan, kaderden, “oku yavrum sen kendini kurtar”dan. Çocuk sanıyor ki: ailesi onu terk etti, bir daha geri dönmeyecek, hiç tanımadığı insanlar arasına yetimhane gibi bir yere bırakıldı. Duygusal olarak daha az etkilenenler ise düşünüyor: yemek yiyecek miyim, nereden su içeceğim, tuvalet nerede, kimle yatacağım? Böyle endişeli, kafası karışan çocuklar nasıl alışıyorlar okula ya da alışabiliyorlar mı dersiniz?
Yibo’ların uyum haftası, merkezi okullardaki gibi geçmiyor maalesef. Pansiyon, eğitim-öğretim tarihinden bir hafta önce uyum haftası için açılamıyor. Çünkü belletici öğretmenlere (pansiyonda nöbet tutan öğretmen) ek ders verilmesi, yemekhanede yemek çıkması, tüm bunlar için de yapılması gereken ihalelerin bitmiş olması gerekiyor. Uyum haftası işletilemediği için yeni başlayanlar kendilerini birdenbire kocaman bir binanın önünde bir sürü çocuğun arasında buluyorlar kendilerini.
Öğrenciler bir şekilde okulda olmaya daha kolay alışıyorlar. Derslerdeki aktiviteler, öğretmenlerle ve arkadaşlarla geçen teneffüsler derken vakit akıp gidiyor. Ancak dersler bitip de pansiyona gidince başlıyor bir can sıkıntısı, ev ve aile özlemi. Hele ki yatmadan önce..
Geceler uzun. Kış gelip de karlar köy yollarını kapattığında haftalarca evine gidemeyen çocuklar var yibolarda. Dolayısıyla; okula ve pansiyona alışmış çocuklarda dahi uyum sorunlarının tetiklendiği dönemler oluyor. Pazartesi-cuma sendromları yaşayan çocuklar var yibolarda. Pazartesi okula gelmek istemeyen, cuma ailesi gelecek mi diye kapıda bekleyen çocuklar bunlar. Geride hasta bir ebeveyni, tek başına yaşayan bir akrabayı, bakımını üstlendiği bir hayvanı, tartışan ebeveynlerini, küçük kardeşini bıraktıysa gün içinde dikkati dağılan, gözleri dolan çocuklar var yibolarda.
Öğretmenlerin yibolarda uyum sorunu yaşayan çocukları fark etmemeleri imkansız. Hali hazırda kafası karışmış, kaygılı bu çocuklara şaka yapmak için olsa bile söylenmemesi gereken bazı cümleler var. Örneğin; “Eğer uslu durmazsan seni bu hafta köyüne göndermem!”, “Akıllı dur yoksa annen-baban seni almaya gelmez bu hafta!”, “Sizin köyün servisi gelemeyecek yollar kapanmış hep!”… Sebebi ne olursa olsun kurulan bu tarz cümleler çocukların yaşadıkları uyum sorunlarını tetikleyebiliyor; okula başlarken uyum sorunu olmayan bir öğrencide ise okula gelmek istememe gibi sorunlara yol açabiliyor. Üstelik bu cümleler asla şaka olarak algılanmıyor ve çocuğun tüm hafta düşündüğü bir şeye dönüşebiliyor. Yetişkin hayatınızda çok da önemsemeden söylediğiniz bir cümle, çocuğun hayatında bir haftaya karşılık gelebilir. Bu çok ağır bir yük. Şaka değil.
Tüm bu duygusal sorunların yanı sıra yaşanan bir de fiziksel sorunlar var. Tuvalete gitmeyi bilmediği için pansiyonda yatağının yanına dışkısını yapan çocuklar, köyde tuvaletleri dışarıda diye bahçeye işemeye çalışan çocuklar… Okula gelmek istemediği için köy yoluna koşarak ulaşmaya çalışan, uyurgezer olduğu için merdivenden düşme riski olan, yerde yatması gerektiğini düşündüğü için yatağı boş bırakan çocuklar…
Çocuklar önceden alışık olmadıkları tuvalet-banyo kullanımı, daha önce kullanmadıkları baza-ranza yatakların kullanımını öğreniyorlar. Önce fiziki alanları doğru kullanmaya alışıyorlar, daha sonra olumsuz duygularla baş etmeyi öğreniyorlar. Sosyal becerileri gelişiyor, yalnızlıktan anlıyorlar, zorluklar karşısında ayakta durabiliyorlar. Yine de, maalesef çok çabuk büyüyorlar. Çocuk olmaları gereken yaşta yetişkin sorumlulukları alıyorlar. Birinci sınıfa giden kız kardeşine iyi örnek olmak için (!) anne-babasıyla konuşmak istemediğini söyleyen üçüncü sınıf öğrencim gibi. (Halbuki her ikisi de yeni başladı okula, her ikisi için de ilk gün zordu. Gözü dolan, ağlamamak için kendini tutan, kardeşine dönüp “sen konuş ben özlemedim ki, sen de alışırsın” diyen çocuk. Biliyorum ki, kardeşini sınıfına gönderdiğimizde bana sarılmak istemenin nedeni anneni özlemendi. Duygularını daha kolay kabul edip anlatabileceğin günleri de görürüm umarım)
Sonuç olarak, bu okullar Türkiye’nin gerçeği. Kendilerine özgü bazı politikaların uygulanmasıyla bazı çözüm yolları elde edilebilir. Yibolara özgü uyum programları geliştirilene kadar yapılabilecek şeyler şu şekilde özetlenebilir:
- Yeni başlayan yatılı öğrenciler için, diğer öğrenciler başlamadan önce, aileleriyle pansiyonda kalabilecekleri oryantasyon projeleri geliştirilebilir.
- Uyum haftası için okula gelinemediğinden, en azından bir gün belirleyip aileleriyle birlikte çocukları öğretmenlerle buluşturmak için tanışma toplantısı düzenlenebilir.
- Köyden bir gün bile gelme imkanı olmadığını söyleyen veliler için seminer haftasında ev ziyareti düzenleyip bireysel tanışmalar gerçekleştirilebilir. Okul hakkında sunum yapılıp çocuğun gelişimsel öyküsünün alınması bile hiç bir çalışmanın yapılmamasından iyidir.
- Milli Eğitim Bakanlığı, yibolarda çalışan okul psikolojik danışmanları işbirliğiyle çalıştaylar düzenleyebilir ve bu doğrultuda ortak sorunlara yönelik stratejik planlamalar yapılabilir.
Son söz: Yibo’da çalışıyorsanız; öğrenciler için olduğu gibi sizin için de okul, ev olmaya başlıyor bir süre sonra. Yibo’lar biraz borderline (!) Ya çok seviyor ya çekip gitmek istiyor çalışanlar. İdeal ve sistematik bir planlama yapılana kadar yibolar çalışanların bireysel katkılarına muhtaç. Yeni atanan bir psikolojik danışman için elinde tahta kılıçla gladyatör olmaya benzese de, sahada olmaya-katkı sağlamaya-mesleğinden tatmin olmaya değer.