Mihmandar – İskender Pala – Kitap İnceleme
MİHMANDAR- İSKENDER PALA
Bir avın öleceği anda avcısına acıması,
bir kurbanın katiline karşı merhamet beslemesi nasıl bir duyguydu acaba?
İskender PALA hakkında: 1958 Uşak doğumlu, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’ni bitirmiştir(1979). Divan edebiyatı dalında doktor(1983), doçent(1993) ve profesör(1998) olmuştur. Divan edebiyatının halk kitlelerince yeniden sevilip anlaşılabilmesi için klasik şiirden ilham alan makaleler , denemeler, hikayeler ve gazete yazıları yazmıştır. Düzenlediği Divan edebiyatı seminerleri ve konferansları geniş kitleler tarafından takip edilmiştir.
“Divan Şiirini Sevdiren Adam” olarak da tanınan İskender Pala, Türkiye Yazarlar Birliği Dil Ödülü’nü (1989), AKDTYK Türk Dil Kurumu Ödülü’nü(1990), Türkiye Yazarlar Birliği İnceleme Ödülü’nü (1996) aldı. Hemşehrileri tarafından “Uşak Halk Kahramanı” seçildi. Babil’de Ölüm İstanbul’da Aşk, Katre-i Matem, Şah&Sultan, Od ve Efsane adlı romanlarının baskıları yüz binlere ulaşmış, pek çok ödül almışlardır. Türk Patent Enstitüsü tarafından marka ödülüne layık görülmüş ve adı tescillenmiştir. 2013 Cumhurbaşkanlığı Büyük Ödülü’ne Edebiyat dalında layık görülen yazar halen İstanbul Kültür Üniversitesi’nde öğretim üyesidir.
Kitaba dair: öncelikle mihmandar’ın kelime anlamına bakmak gerek sanıyorum. Farsça kökenli olan bu kelime “konakçı” anlamına gelmektedir. Bir konuğu ağırlayan… Peki kimdir bu konakçı ve kimi ağırlamıştır?
Kitap daha İslam dini dünyaya indirilmeden ona iman eden bir hükümdarın hikayesiyle başlamaktadır. Melik Eyub bir gün Mekke’ye gelmiş fakat Mekkeliler misafirlerine izzet ikram göstermemişlerdir. Vezirler araya nifak sokmak ve Mekkelilerin mallarını yağmalatmak istemiştir fakat içlerinden biri Ahir Zaman Nebi’sinin Mekke’de doğumunun yaklaştığını, eğer halkı zarar görürse bu zamanın erteleneceğini ve üzerine gazap çökeceğini söylemiştir. Bunun üzerine hükümdar niyetinden vazgeçmiş ve yoluna devam etmiştir. Yesrib denilen bölgeden geçerken kötü kokular arasında kalmışlar fakat bir mahallede bu kokuyu duymamışlardır. Bunun sebebini sorduğunda ise doğacak Nebi’nin bu mahallede konaklayacağı bildirilmiştir. Bunun üzerine hükümdar burada bir toy kurdurup, şölenler düzenlemiştir. Melikin emrindeki alimler burada kalmayı teklif etmişler, eğer o Nebi kendi dönemlerinde doğarsa melike bildireceklerdir. Bunun üzerine melik alimleri için birer ev yaptırmıştır ve onlara birer cariye verip çokça mal bağışlamıştır. Bir ev de gelecek Nebi için yaptırmış Ve vasiyette bulunmuştur: “ O muhterem zât Mekke’de peygamber olup da bu memlekete hicret buyurduğu vakit, bu hanede ikamet eylesin.”
İşte bahsi geçen konak budur ve romanımız bu şekilde başlamaktadır. Kitabın ilerleyen bölümlerinde İslamiyet’in doğuşu ve Muaviye döneminde İstanbul için yapılan fetih çalışmaları anlatılmıştır. Mihmandarımız –konakçı- ise Yesrib’de kalan alimlerin soyundan gelen ve Peygamberi evinde ağırlayan Hamed’dir.
Her bölüm farklı bir karakterin ağzından anlatılmakta, her bölümde farklı yaşamlar bize sunulmaktadır. Kitabı okurken gözlerimin dolduğunu dile getirmeliyim. O bağlılık ve adanmışlık insana kendini sorgulatıyor: “ben neresindeyim bu meselenin?”
Kitap özetlenemeyecek kadar yoğun olduğu için okumayı ve yorumlamayı size bırakıyorum. Bu arada söylemeden geçemeyeceğim İskender Pala 64 farklı kaynaktan yararlanmış bu kitabın yazım aşamasında. Ben çok etkilendim ve keyif aldım. Kitabın konusunu da belirleyen hadisle sizlere veda ediyorum.
“Kostantiniyye elbet fetholunacaktır;
onu fetheden emir ne güzel emir,
onun ordusu ne güzel ordudur.”
Fadime Şimşek
Psikolojik Danışman
fdmesmsek45@gmail.com