Müslüm – Film inceleme
Müslüm Gürses… Kaderine itiraz ederken milyonları peşine takan, ağlarken ağlatan, affetmem derken en affedilmezi dahi affedebilen, örselenmiş ruhuna şarkılarını merhem yapan, yüreği kocaman bir adam….
Başında babası olmasa da gönlünde türküsü olan,
Talih kuşunun şaşırıp gariplerin de başına konacağına inanan ve inandıran,
Her türküsünde her şarkısında milyonların inancını ve hayallerini kendi sesine işleyen,
Yolun sonu diye düşünülebilecek her noktadan daha da güçlenerek çıkan ve küllerinden doğan,
Kendi sesinin ancak kendisi sustuğunda bitebileceğini bilen,
“Hayatımın şansı” dediği en kıymetlisiyle mutlu olmayı öğrenen,
Kendi ifadesiyle “cehennemde büyüyen”,
Arabesk kültürünün en kıymetli temsilcisi iken bir anda rock şarkılarını hakkıyla söyleyebilen,
Hayran kitlesinde birbirine benzemezleri birleştiren,
Milyonların babası olan,
“Ben onu dinlemiyorum ki…” diyenlerin dahi birçok sarkısını ezbere aldığı bir sanatçı…
İnsanoğlunun kendi yaşam koşturmacasından 135 dakikasını ayırıp gözünün önünde bir ekran bulunmasına, aklının içinde ise izledikleriyle alakası olmayan fikirlerin dolaşmasına günümüz dünyasında “sinema filmi izledim” denmektedir. “Müslüm” de tam bu noktadan izleyicinin can damarını yakalar ve aklın içindeki fikirlerin koşturmacasına 2 saat 15 dakikalık bir ara verilmesini sağlar.
Geçtiğimiz günlerde seyirciyle buluşan yaşam öyküsü sayesinde arama motorlarında en çok aranan kişilerden biri haline gelen Müslüm Gürses, ruh sağlığı alanında çalışan uzmanların da dikkatini çekmiştir. Türk Dil Kurumu travmayı sadece “sarsıntı” olarak tanımlasa da ruh sağlığı uzmanlarına göre travma; kişinin stres düzeyini arttıran, günlük rutinini bozan, ani ve beklenmedik bir şekilde gelişen, dehşet, kaygı ve panik yaratan, kişinin anlamlandırma süreçlerini bozan olayların bütününe verilen isimdir.
Travmalar benzer olsa dahi kişilerin verdiği tepkiler biricik ve birbirinden farklıdır. Travma yaşayan bazı kişilerin dayanma gücü daha az iken, azınlıkta olan bir grup kişi ise ardışık travmalar yaşasa dahi yıkılmak yerine hayatlarına kaldıkları yerden devam edebilmektedir. Bu kişiler de “dirençli kişiliği olan bireyler” şeklinde tanımlanmaktadır.
Müslüm Gürses’in hayatını anlatan 135 dakikayı izlerken seyircinin aklında oluşan “Nasıl dayandı?” sorusunun cevabı da budur; Müslüm Gürses’i büyüten anne ve babasından çok yaşadığı travmalardır. Travmaların kendisini yıkıp geçmesindense kendisini beslemeye izin vermesi dirençli bir kişiliğinin olduğunun en büyük göstergesidir. Hiç kimsenin hiçbir kapıyı açmayacağı suçlar işleyen babasına dahi kapıyı yarım açık bırakması geçmişine sırtını dönmektense affederek yoluna devam edebilme gücünün ne kadar kıymetli olduğunu beyaz ekrandan izleyicilere aktarmaktadır.
Her film toplumun bir yansımasıdır… Her filmin durduğu yer, baktığı açı, gördüğü renkler, olaylar, kişiler farklıdır ama değişmeyen tek bir şey vardır; o da aslında her beyaz ekranda kendi yaşantımızı izlediğimizdir; farkına varsak da varmasak da…
Dibe vurduğunuzu düşünüyorsanız, ya da daha önce hiç bu kadar derine batmadıysanız hemen kendinize bir iyilik yapın ve “Müslüm” filmine bir bilet alın… Hayatında izlediği en acıklı film nedir sorusuna “kendi hayatım” diyebilecek kadar naif olan Müslüm’ün yaşam rotasına, Şahin Kendirci, Timuçin Esen’in ve Zerrin Tekindor’un kusursuz oyunculuklarına, Hakan Günday ve Gürhan Özçiftçi’nin emsalsiz kalemine, Hakan Kırvavaç (Ketche)’nin olağanüstü yönetmenliğine bir de siz şahitlik edin…
Ve 135 dakikanın bitiminde “her şeye rağmen yaşıyorsak umut var demektir” cümlesinin hayat felsefeniz olmasına izin verin…