Öğretmenim bir bakar mısın?
ÖĞRETMENİM BİR BAKAR MISIN?
Öğretmenliğin çok kutsal bir meslek olduğunu yıllardır duyarız. Fakat bu “kutsal” kavramının ne anlama geldiğini tam olarak idrak edebiliyor muyuz? Ya da tüm öğretmenler gerçekten “kutsal” kişiler midir? Tüm bu sorulara cevap ararken Doğan hocanın çok güzel bir tabiri karşıma çıkıveriyor. Niyetinin saflığını keşfetmiş öğretmen.
Kitap öğretmenliğin, daha doğrusu eğitme amacı içinde bulunan bireylerin gücünün anlaşılması, farkındalığın artırılması ve bazı önemli detayların keşfedilmesi için ülke çapında gönüllü olarak yaşamlarındaki önemli anılarını paylaşan bireylerin gönderdiği mektuplarla harmanlanarak oluşturulmuş. Daha ilk sayfasında Doğan hocanın kendi öğretmeniyle olan paylaşımı kitabın buna benzer pek çok yaşanmışlığa dokunduğunu hissettiriyor. Kitapta ele alınan iki kavram var. Birincisi denetim odaklı korku kültürü, bir diğeri gelişim odaklı değerler kültürü. Denetim odaklı korku kültürüne göre bir insanın güvende olabilmesi için ilişki içinde olduğu insanların davranışını denetleyebilmesi gerekir. Dolayısıyla denetleyen birey, denetlediği kişiden daha güçlü olmalıdır.
Örneğin bir öğretmen çocukları disipline etme amacıyla bağırarak onları susturma yolunu tercih ediyorsa denetim odaklı korku kültürünün bir askeri olduğunu söylemek yanlış olmaz. Gelişim odaklı değerler kültüründe ise bireyin güvende olabilmesi için diğer insanlarla saygı, sevgi, empati, halden anlama, dürüstlük gibi kavramlarla iletişim kurabiliyor olması gerekmektedir. Gelişim odaklı değerler kültürünün ana kavramı “sevgi” dir. İlişkide önemli olan makam mevki değil, o insanın özüdür. Yukarıda verdiğim örnekle devam edecek olursak gelişim odaklı değerler kültürü içinde yetişmiş bir öğretmenin sınıfındaki öğrenciler öğretmen sınıfa geldiğinde ona saygı duyulmasını öğrendikleri için zaten sessiz konuma geçeceklerdir. Bu noktada önemli olan öğretmenin kişisel farkındalığa ulaşmasıdır. Öğretmen sevgi, saygı, dürüstlük gibi değerleri kendi yaşamında önemsemiş ve benimsemiş ise öğrencileriyle kuracağı ilişkinin dili de bu doğrultuda olacaktır.
Öğretmen öğrencisiyle göz kontağı kurduğunda “şimdi ve burada ilkesine göre bir etkileşim başlatmış olur. Bu etkileşimin nasıl şekilleneceği ise öğretmenin şimdi ve buradalığı nasıl kullandığıyla alakalıdır. Öğretmen öğrencisine kalıplaşmış bir bilgiyi aktarma gayreti içindeyse burada sadece bir bilgi aktarımı söz konusu olacaktır. Geliştiren öğretmen anlayışına sahip birey ise öğrencisiyle göz göze geldiği o anı karşıdaki bireyi fark ederek, duygu durumunu önemseyerek kısacısı bir birey olarak kabul ederek öğrencilerine ışık tutma gayreti içinde olacaktır. Esasında öğretmen sınıfa baktığında ne görmektedir? Sadece sıralarda oturan, sürekli kendi aralarında konuşan öğrencileri mi, yoksa kendisine sevgiyle bakan minik gözleri mi? Sanırım iki bakış açısı öğretmenin yukarıda bahsettiğim niyetin saflığını keşfetmiş öğretmen olabilmek ya da olmamak arasındaki farkı bizlere gösteriyor.
Niyetin saflığını keşfetmek kavramına dayanan durumlardan aslında en önemlisi öğretmen olmak ve öğretmenlik yapmak arasındaki farkı fark etmek gibi görünüyor. Öğretmen olan tüm benliğiyle sınıfta var olur, öğretmenlik yapan ise sadece para kazanma amacıyla bu işi yapmaktadır. Dolayısıyla yapılan iş sadece para kazanmaya dönüştüğünde bireyin karşılaştığı her olumsuzluk yaşamını zorlaştıran, mesleğine olan özverisini güçleştiren faktörlere dönüşmektedir. Öğretmenlik mesleğinin özünü oluşturan durum sadece öğrencinin arkasında yer alan insan kavramını keşfe çıkmakla başlamaktadır. Öğrencisinin sınıfa girişinden, yüz ifadesinden onun duygu durumunu anlayabilen birey öğretmen olmak kavramını özümsemiştir.
Öğretmenliği sadece para kazanmak için yapılan mesleğin ötesinde bir konumda değerlendirdiğimiz için öğretmenin kendisiyle olan ilişkisi çok önemli bir paya sahip görünmektedir. Öğretmen olan bireyin geçmiş deneyimleri, kendisiyle ilgili farkındalığı dolaylı ya da doğrudan öğrencileriyle olan ilişkisini etkilemektedir. Denetim odaklı korku kültürü içinde yetişmiş ve bu yöntemi benimsemiş bir öğretmen disiplin aracı olarak korkutmayı kullanır ve “biz eskiden…”, “şimdiki nesil..” ifadeleriyle başlayan cümleleri sık sık dillendirmekte ve zamana ayak uydurmakta güçlük çekmektedir.
Birey denetim odaklı korku kültürü içinde yetişmiş olsa bile kendisiyle ilgili farkındalığı oranında kendini eğiterek gelişim odaklı değerler kültürü öğretilerine uygun davranmayı da öğrenebilmektedir. Önemli olan faktör bireyin kendisiyle ilgili farkındalığı ve öğretmenlik mesleğine bakış açısı olarak görülmektedir. Birey öğretmenlik mesleğinin gerektirdiği niyetinin saflığına ulaştığında sınıf ortamı eğitme ortamına dönüşecek, öğrenciler matematik, fen bilgisine dair bilgileri öğrenmenin ötesinde hayata dair önemli becerileri kazanacakları yaşam alanına sahip olacaklardır.
Kitabı okurken ülkemizdeki eğitimle ilgilenen her bir bireyin bu kitabı kendine rehber edinmesi gerektiği hissini yoğun bir şekilde yaşadım. Okumanın ve gelişmenin değerini özümsemiş herkese farkındalıklı günler diliyorum.