Sağlamlık
Birey olarak danışanın sürece kendi özel yaşantısını getirmesi, kendini açması; kimseyle paylaşmadığı-paylaşamadığı acıları, zayıflıkları, utançları ve bitmemiş işlerini danışma sürecine getirerek bir yabancıya anlatması elbette kolay değildir. Psikolojik danışma ilkelerinin tümü danışan-danışman arasındaki raportun kurulması ve sürecin işler hale gelmesi için gereklidir. Ancak tüm eğitimimiz boyunca danışandan bahsettik, yüzlerce danışana sahip olduk ve elimizden geldiğince hepsiyle yardım ilişkisi kurduk. Muhtemelen psikolojik danışman olma yolculuğunda hocalarınız “danışan” sandalyesinde oturarak bu durumu deneyimlemenin psikolojik danışma sürecindeki öneminden de bahsetmişlerdir. Eğitimimiz sürecimiz “danışan odaklı” yaklaşımın da etkisiyle o kadar çok danışanın etrafında döndü ki kendimize dönüp bakacak fırsatı bulamadık. Bir insan olarak psikolojik danışman bu süreçte neler yaşar noktasından bahsetmek istiyorum:
Psikolojik danışma süreci karşılıklı hikayeler anlatmak ve birbirini desteklemekten ibaret değildir. Danışma süreci insan olarak ortamda bulunan psikolojik danışman için de örseleyici olabilmektedir. Sempati değil empati kurmak; danışanın acılarını onun yerine taşımamak önemlidir ancak öyle ya da böyle danışanın acısı ile yüzleştiğimiz bir nokta psikolojik danışma sürecinin doğasında bulunmaktadır.
Empati, profesyonel duruş, özerklik ilkesi,
Deme, bilirim!
O dediğin nesnenin önünde kafamla eğilirim.
Ama bu yürek;
o, bu dilden anlamaz pek.
Örneğin çocuk istismarıyla karşılaşan bir psikolojik danışman elbette profesyonel kimliğini koruyarak yapması gerekenleri eksiksiz olarak yapabilir ancak psikolojik danışman maskesi altında tüm olanları izleyen ve evine döndüğünde o maskeyi çıkarıp dinlenmek istediğinde yaşananları anımsayan insanın durumu birkaç temel çalışma dışında ele alınmamıştır.
Psikolojik danışma süreci tüketici-yorucu olabilmektedir. Karşılıklı insan ilişkilerindeki “ben senin derdini dinleyeyim, sen benim derdimi dinle, dertleşelim” mantığıyla kurulan çift yönlü süreç danışma ilişkisinde bulunmamaktadır. Danışma süreci zordur; Skovholt bu zorluğu empatiyle yaklaştığımız hayatlarda genellikle korku ve trajediyle karşılaşmamıza bağlayarak bu sürecin sonunda ikincil ve temsili travmalar, duygusal fakirleşme ve şefkat yorgunluğu ile karşılaşabileceğimiz konusunda bizi uyarmaktadır. Ayrıca güçlükler karşısında yılmadan durabilmenin de psikolojik danışmanın psikolojik sağlamlığı ile mümkün olduğunu belirtmiştir.
Türkiye şartlarında çalışarak acıya tanık olmayan; yoksulluğu, sancılı bir süreçle parçalanan aileleri, ötekileştirmeyi, dayatılan toplumsal cinsiyet rollerinin baskısını, çaresizliği görmeyenimiz çok azdır diye tahmin ediyorum. Peki Rehberlikçi olarak adlandırılan biz Psikolojik Danışmanlar ne yaparak kendimizi koruyabiliriz?
Hayatta öncelikle kendi başımızın çaresine bakmayı öğrenmemiz gerekmektedir; eğer kendimize yardım edemezsek kimseye yardım etmemiz çok mümkün olmayacaktır; bu süreçte psikolojik danışmanın en büyük yardımcımız elbette kendisidir. Kendi başının çaresine bakabilmeyi öğrenmek kendisini dünyanın merkezine almak ya da bencillik değildir; mesleğimizi icra ederken daha güçlü olarak daha fazla yardım sunabilmemiz için bu bir gerekliliktir. Her birimizin zevk aldığı, mutlu olduğu ve rahatladığı farklı bir uğraşı elbette vardır: Bu aktivitelerin içeriği ne olursa olsun tüm gün yüzleştiğimiz acılardan bizi koruyamasa da daha az acı çekmemizi ve daha çabuk iyileşmemizi sağlayacak etkiye sahip oldukları açıktır.
Empati ve sempati arasındaki dengeyi kurabilmek; ne yüzeysel bir empatik anlayışla “mış gibi” davranmak, ne de danışanın derdiyle kahrolarak kendimizden geçmek demektir. Aradaki denge insani bir ilişki olan psikolojik danışma ilişkisini profesyonel kılan temel dokunuşlardandır.
Yaptığımız işte bizi rahatlatan, emeğimizin işe yaradığını gördüğümüz anlara odaklanmak; başarısızlıktan ve çaresizlikten çok başardıklarımızı göz önünde bulundurmak en büyük hakkımız. Önemsiz gördüğümüz küçük zaferlerimizi görmezden gelmezsek başardıklarımıza odaklanmamız daha kolay olacaktır. Hayatımızda olan her şeyi kontrol edemesek de yaşadıklarımıza vereceğimiz tepkiyi kontrol etmek bizim elimizdedir.
Kendi sesimize-acımıza da kulak vermek, danışanlara koşulsuz sunduğumuz kabulü kendimize de sunmak, duyguları olan bir insan olduğumuzu unutmamak mesleğimizi daha güçlü ve sağlıklı icra edebilmemiz için gerekli koşulları oluşturuyor.
Yardım etmekten doğan haz da bizim sağlam kalabilmemizi desteklemektedir. Zorluklarına göğüs gerdiğimiz bu işin bize sunduğu insanların yaşamına dokunmak, farklılık yaratabilmek ve sahile vuran denizyıldızlarından elimizden geldiğince fazlasının hayatında olumlu bir etkiye sahip olabilmek durumları süreci katlanılabilir kılan temel etmenler arasında yer almaktadır.
biliyorum
zaman
şimdi sis ve kardır
ama sis ve kar
bahara yaza kadardır
soğuk adımlarına bakma sen kış sabahlarının
saçlarına matem çiçekleri takma
ve gözbebeklerine
umutsuz yaşların çelengini
yalnızsın biliyorum
ve arkasız
tüm çokluğuna rağmen işin özünde
ama kanat çırp sen yine
şu ıssız havalarda
acının soğuk suyuyla yıkanın
kanat çırp
seher yellerine vereyim seni
bir sürme gibi ufkuna çekeyim denizin.
Kendimize dünya barışını sağlamak gibi ulaşılması güç hedefler koymamanız, kendinize karşı da adil ve empatik olmanız, kendinizi daha fazla önemseyip insan olduğunuzu unutmamanız dileğiyle.
Daha fazla bilgi ve ileri okuma için:
Skovholt, T, M. (2012). The counselor’s resilient self. Türk Psikolojik Danışma ve Rehberlik Dergisi, 4(38), 137-146). http://dergipark.ulakbim.gov.tr/tpdrd/article/view/1058000236 adresinden 30.01.2017 tarihinde edinilmiştir.
Mehmet İhsan ÇAKMAK
Psikolojik Danışman
mehmetihsancakmak@anadolu.edu.tr