Sınava Hazırlanan Veli
Sınava hazırlık sürecinde hem sınava hazırlanan üniversite adayı hem de aile sonucun belirsizliğinden kaynaklanan yoğun bir kaygı yaşamaktalar. Bu kaygıyı sık sık birbirlerine yansıtmakta ve ilişkiler önemli oranda bu durumdan zarar görmektedir. Bu konuda öğrenciler anne ve babalarını, veliler de çocuklarını sürekli şikâyet eder hale gelmektedirler.
“Sınav Kaygısı” konusu belki de hem öğrencinin hem de velinin Rehberlik Servisine başvurma nedenlerinden biridir.
ANNE-BABA OLARAK KABUL EDİLMESİ GEREKENLER
- Çocuklarımızın sahibi değiliz, sadece anne ya da babasıyız. Onlar dünyaya gelmeden önce sorumluluklarımızı bilip kabul ettik. Birbirimizi seçme şansımız yoktu.
- Onların yetişkinliğe neredeyse erdiğini ve birer birey olduklarını, kendileriyle ilgili kararları verebileceklerini kabul etmeliyiz.
- Onları çocuk olarak algılayıp büyüdüklerini kabullenmediğimiz sürece, çocuk olarak yaşamlarına devam ederler. Yetişkin olarak algıladığımız oranda olgunlaşırlar.
- Ancak onları kafamızdaki yetişkin kalıbına sokmaya çalışmak bizlerden uzaklaşmalarından başka bir işe yaramaz.
SINAVA HAZIRLIK SÜRECİNDE GÖZLENEN YANLIŞ ANNE- BABA TUTUMLARI
Rehberlik Servisi olarak sınava hazırlık sürecinde son yıllarda hem öğrenci hem de velide gözlenen kaygı kaynaklı davranışlar artmıştır. Buna bağlı olarak bazı veliler Rehber Öğretmenlerden çocuklarına anne babalık yapmasını isterken, kendileri de çocuklarına öğretmen gibi davranmaya çalışmaktadırlar. Bu
Örneğin Rehberlik Servisine gelen velilerden bazı örnek ifadeler:
- “Oğlumun bir kız arkadaşı var. Ona çok zaman ayırıyor ve dikkati dağılıyor, telefonda sürekli onunla konuşuyor. Lütfen söyleyin kız arkadaşını bıraksın.”
- “Kızımın arkadaşı Burcu, kızımı olumsuz etkiliyor. Lütfen söyleyin dershanede onunla yan yana bile gelmesin.”
- “Oğlumu bilgisayarın başından alamıyorum. Lütfen söyleyin bilgisayarını odasından çıkarsın”
- “Çocuğum uyku ve yemek düzenine dikkat etmiyor. Bu konuda uyarır mısınız?”
- “Kızım odasını hiç toplamıyor, evde çok dağınık, bu konuda uyarır mısınız”?
Velinin öğretmenlik rolü takınma durumu var.
- “Babam sınav sonuç analizimi alıp sınav yorumu yapmaya çalışıyor. Ancak sınav sistemini iyi bilmediğinden LYS bölümündeki tüm sorulara neden yanıt vermediğim konusunda beni eleştiriyor.”
- “Babam sınav sonucuma bakarken başarı sırama değil sürekli puanıma göre başarımı yorumlamaya çalışıyor. Oysa her deneme sınavının farklı bir ortalaması var. Ama bir türlü anlatamıyorum.”
- “Annem gazete ve dergilerdeki sınavla ilgili haberleri kesip kesip önüme koyuyor. Bu bilgiler en doğru şekilde zaten okulda bize aktarılıyor ama beni anlamıyor.”
- “Ben test çözerken annem ya da babam başıma dikilip süre tutuyorlar. Sabit zamanda çözdüğüm soru sayısını ölçmeye çalışıyorlar. Bu durum beni çok geriyor.”
- “Annem ya da babam her gün kaç soru çözdüğümü öğrenmeden uyuyamıyorlar.”
- “Babam bana ders çalışma programı yaptı ve bunu uygulayıp uygulamadığımı kontrol etmeye çalışıyor. Yeter artık!”
Sınava hazırlık sürecinde tipik anne baba davranışlarını şöyle sıralayabiliriz:
- Çocuğu ile ilgili tüm sorumlulukları üstlenip okul ödevleri için kütüphanelerde araştırma yapan, ÖSYS başvuru formunu çocuğu yerine kendisi dolduran, mümkün olsa onun yerine sınava girecek olan, “hiçbir iş yaptırmıyorum, hiçbir şeyini eksik etmiyorum, suyunu bile ayağına götürüyorum” diyen, hemen hemen tüm derslerde özel ders desteği sağlayan “koruyucu” aile modeli.
- Çocuğuna kaldıramayacağı derecede sorumluluk yükleyen, okul sonrası evde birçok işten sorumlu tutan( kardeşinin bakımından veya kardeşinin derslerinden sorumlu olma, misafir ağırlama, babaya iş yerinde yardımcı olmakla sorumlu olmak gibi), yani “aşırı sorumluluk yükleyen” aile modeli.
- Çocuğunun her davranışını “sorgulayan ve yargılayan” aile modeli . Yani “Sınavın nasıl geçti?” yerine “kaç yanlışın var, arkadaşın kaç puan aldı, senden yüksek alan kaç kişi var?” sorularını öncelikli soran aileler bu gruba girmektedirler.
- Çocuğun tüm yaşamını belirleyen ve planlayan “müdahaleci” aile modeli. Yani çocuğuna çalışma programı yapan, sürekli “ders çalış” diyen, hangi bölümü tercih edeceğini belirleyen aileler.
- Çocuğun geleceği konusunda aşırı kaygı duyan ve kaygısını çocuğuna fazlasıyla yansıtan “kaygılı” aile modeli.
- Sınava hazırlı sürecinde olağanüstü bir durum varmış gibi “olağanüstü iyi davranan” aile modeli. Yani bir yıl boyunca eve misafir kabul etmeyen, seyahat programı yapmayan, çocuğunun salonda ders çalışmasına izin verip bir yıl boyunca hiç TV izlemeyen, hatta fazla konuşmayan, çocuğuna adeta steril bir ortam yaratan aileler bu gruba dahildir.
Başarının özünde sorumluluk ve özgüven duygusu vardır. Özgüven, sorumlulukları alıp başarıyla yerine getirmekle oluşur. Sorumluluk vermede ölçü iyi belirlenmelidir. Gençlere verilebilecek en ideal sorumluluk, kendi geleceğinin belirleyiciliğini üstlenme sorumluluğudur. Ne yazık ki, sorumluluk bilinci olmayan öğrenciye lise son sınıf aşamasında yapılacak fazla bir şey kalmamıştır. Rehberlik Servisinin bu konuda sihirli değnek etkisi yaratamayacağını bilmekte yarar vardır.
SINAVA HAZIRLANAN ÖĞRENCİNİN PSİKOLOJİSİ
- Borçluluk duygusu: Sınava hazırlanan öğrencilerin önemli bir kısmı kendilerine ailelerine ve yakın çevrelerine karşı borçlu hissederler. “Ailem büyük özveri göstererek beni dershaneye gönderdi, her konuda bana destek oldu. Kendimi onlara karşı borçlu hissediyorum. Ben bu borcu nasıl öderim? Üniversiteye girersem öderim. Ya üniversiteye giremezsem. Ailemin ve yakın çevremin yüzüne bakamam, çok utanırım.” Şeklinde düşünen öğrenci oranımız oldukça yüksektir.
- Alternatifsizlik: Bazı öğrenciler mutlu olmanın ve ekonomik bağımsızlığın tek yolunun üniversite olduğunu düşünmektedirler. Hal böyle olunca “bu yıl üniversiteye girmek zorundayım, üniversiteye giremezsem mahvolurum, biterim” gibi ifadeleri sıkça kullanmaktadırlar.
- Şüpheler: Yine bazı öğrencilerimizin “üniversiteye giremezsem zihinsel becerilerim konusunda şüpheye düşerim” gibi ifadelerine de rastlamaktayız.
- Değer kaygısı: Sınava hazırlanan öğrencilerin bir bölümünde ise “üniversiteye girersem toplumda kendimi daha değerli hissederim, ama ya giremezsem…” ifadesi öğrencinin hedefine ulaşamaması durumunda sosyal anlamda değer kaybına uğrayacağını düşünmesi oldukça düşündürücü bir durumdur.
- Yakın çevre: Hazırlık aşamasında öğrencilerin önemli bir bölümü “yakın çevremde herkes sadece başarımla ilgileniyor, ailem, akrabalarım, arkadaşlarım, öğretmenlerim sadece aldığım puanlarla ilgileniyorlar. Bu durum beni çok rahatsız ediyor” şeklinde yakınmaktadırlar.
SINAVA HAZIRLIK SÜRECİNDE YAŞANAN SORUNLAR
- İletişim kazaları: Sınava hazırlık sürecinde anne ve babaların en sık yakınmalarından biri “ne söylesek kabahat, çocuğumuzu gergin ve yorgun gördüğümüz zaman kendini bu kadar hırpalama, dünyanın sonu değil, eğer olmazsa önümüzdeki yıl hazırlanma olanağını sana sunacağız dediğimizde çocuğumuz kendisinden umudu kestiğimiz konusunda bizi suçluyor. Sana güveniyoruz, başaracaksın biliyoruz dediğimizde ise benden ne kadar çok şey bekliyorsunuz, herkes benden bir şeyler bekliyor, bu kadar beklentiyi nasıl karşılayabilirim, of çok gerildim şeklinde sürekli yakınıyor. Nasıl davranacağımızı bilemiyoruz” yakınmasıdır. Yani öğrenci ile anne babanın bir birlerini yanlış anlama eğilimi bu dönemde artar.
- Aşırı duyarlılık(tepkisellik veya alınganlık): Bu dönemde kız öğrencilerde alınganlık, kolay ağlama, odasına kapanma, içedönüklük; erkek öğrencilerde ise kolay öfkelenme, agresif davranışlara sık rastlanmaktadır.
- Velinin kaygısının yansımaları: Öğrencinin sürekli aynı tempoda çalışması oldukça zordur. Öğrencinin zaman zaman ders çalışma motivasyonunun düşmesi velilerin ders çalışma sistemine müdahale etmelerine neden olmaktadır. Bu müdahaleler öğrenci tarafından sert tepkilere veya hiç çalışmamak gibi pasif tepkilere neden olmaktadır. Ayrıca sınava kısa bir süre kala velilerin de kaygısı artmakta bazen bu kaygıyı yüz ifadelerine bile yansıtmaktadırlar. Bazı öğrenciler “annemle konuştuk artık kaygılanmama neden olacak ifadeleri hiç kullanmıyor. Ama fark eden bir şey yok, onun yüzüne baktığında kaygıyı rahatlıkla görebiliyorum” demektedirler.
- Deneme sınavlarının sonunda velinin yorumu: Deneme sınavlarının sonuçlarının analiz edilip ayrıntılı yorumlanması önemli bir konudur. Ancak bu, Rehberlik Biriminin alanına giren bir konudur. Her deneme sınavının ortalaması, her deneme sınavında her bir dersin net ortalaması farklıdır. Öğrencinin sonuçlarını doğrudan puan ve net olarak bir öncekiyle karşılaştırmak yanlış yorumlara gitmektir. Ailenin bu konuda Rehberlik Servis iletişim kurması daha doğru olacaktır.
- Meslek seçimine müdahaleler: Ülkemizde sağlam ekonomik temellerin olmayışı, toplumda da ekonomik açıdan adeta bir panik durumu yaşanmaktadır. Her aile çocuğu için rahat ve mutlu bir gelecek hayal etmektedir. Ancak çocuğunuz ileride seçeceği eşi gibi, mesleğini de özgür iradesiyle seçmelidir. İleride çocuğunuz meslek yaşamında yaşadığı en küçük bir sorunun sonunda size “bu mesleği sizin yönlendirmenizle seçtim, sizin yüzünüzden mutsuzum ve bunun ne yazık ki, geri dönüşü de yok” gibi bir ifade kullandığında kendiniz hiçbir zaman affedemeyebilirsiniz ve çok üzülebilirsiniz.
NE YAPMALIYIZ?
*Olağanüstü davranmayın: Sınava hazırlık süresince veya sınava kısa bir süre kaldığında evdeki düzen ve genel hava “her zamanki gibi” olmalı. Örneğin sınava bir hafta kala annenin çocuğuna en sevdiği yemekleri yapması bile olağanüstü davranma tanımına uymaktadır.
*Sorumluluk ve özgüvenin önemi: Öğrenciye sınava hazırlanıyor diye hiç sorumluluk vermemek de doğru değildir. Üstesinden gelemeyeceği sorumluluklar vermek de özgüvenini olumsuz etkileyebilir. Öreğin kendi odasını toplaması, eve ait alış veriş yapmak, sofra hazırlama veya toplamak doğal sorumluluklardır.
*Gençlik döneminde olduğunu unutmayın: Sınava hazırlık sürecinde ergenlik döneminin en zorlu dönemleri atlatılmış olsa bile unutmayın ki çocuğunuz ergenlik dönemini henüz bitirmedi. Ondan tipik yetişkin davranışları sergilemesini beklemeyin.
*Sevgiyi şartlı sunmayın: Birçok öğrencimiz üniversiteye girememe durumunda anne ve babalarının kendilerine yönelik sevgi ve güvenlerini kaybedeceklerini düşünmektedirler. “Başarılı olursam beni daha çok severler” düşüncesine öğrencilerimizde rastlamaktayız. Başarılı ya da başarısız her koşulda onların yanında olabileceğimizi onlara hissettirmeliyiz. Problemleri çözmeye değil anlamaya çalışın.
*Eleştirilmesi gereken durumlarda eleştirin, ancak yargılayıcı olmayın.
*”Ya olmazsa?” sorusunu birlikte yanıtlayın: “Bu yıl üniversite olmazsa” hangi alternatiflerin gündeme geleceği mutlaka önceden belirlenmeli. Alternatifsizlik var olan olağan gerginlik ve kaygıyı, aşılması güç bir boyuta getirebilir.
*”Okursan hem kendini hem de bizi kurtarırsın” türünde kahramanlık rolleri yüklemeyin: Toplumdaki sınıf atlama çabası, ekonomik kaygıları giderme yolu hep “iyi bir meslek” düşüncesini de beraberinde getirmektedir. İyi bir meslek hedefine ise iyi bir üniversite yoluyla ulaşma çabası bazen ailelerin çocuklarına kaldıramayacakları sorumluluk türleri yüklemelerine neden olmaktadır.
*Huzurlu bir ortam yaratın: Her ailede zaman zaman olağan sayılabilecek tartışma ve çekişmeler olmaktadır. Olağan tartışmalar sağlıklı iletişimin de göstergesidir. Ancak tartışmaların huzuru bozacak düzeye gelmemesine özen gösterin.
*Ders çalışma davranışını önemseyin: Az sayıda da olsa bazı öğrencilerimiz ders çalışırken evdekilerin yeterli özeni göstermediğini belirtmektedirler. Öğrenci ders çalışırken televizyonun sesini kısmak, daha alçak sesle konuşmaya özen göstermek, onun ders çalışma davranışını önemsemek anlamına gelmektedir.
*”Yasaklamak” yerine “kısıtlamak”: Çocuğunuzun tüm yaşamını sadece ders çalışma davranışıyla doldurmasını gelmesini beklemeyin. Dersin dışında her şeyi yasaklamak, başarıyı getirmeyecektir. Ders dışı etkinliklerin bir kısmını öğrenci kendi isteğiyle kısıtlamalıdır.
*Anlaşma yapın: Son yıllarda sınava hazırlık sürecinde cep telefonu ve özellikle bilgisayarın bilinçli kullanılmamasının sorun haline geldiğini görmekteyiz. Bu konuda aile bireylerinin yazılı bir anlaşma yapıp uyulacak kuralları beklide esprili bir dille maddeler halinde sıralaması ve imzalaması iyi bir yöntem olabilir.
*Güvenin ifadesi: Anne ve babaların “sana güveniyorum” ifadesini öğrenciler genelde “senden bekliyorum” şeklinde algıladıklarından. Bu ifadeyi sıkça kullanmak olumlu bir etki yaratmamaktadır. Hatta kaygıyı artırabilmektedir. Eğer çocuğunuzun gerçekten çalıştığını gözleyebiliyorsanız “ne kadar emek harcadığını görüyorum, hiçbir emek karşılıksız kalmaz” demek daha etkili olabilir.
*Üstün beklentiler oluşturmayın: Her çocuk anne ve babası için dünyanın en güzel ve en zeki çocuğudur. Ancak her insanın yeteneklerinin sınırı ve ölçüsü vardır. Öğrenciyi sınırlarının üstünde zorlamak, ulaşamayacağı hedefler konusunda ısrarcı olmak gerginlik, kaygı, başarısızlık, güvensizlik ve mutsuzluk sonuçlarını doğurur.
*Bilgili olmaktan çok sağlıklı olmak: Sınava giren öğrencinin önce sağlıklı olması gerekmektedir. Eğer sağlıklı ise bilgilerini kullanabilecektir. Sağlığın başarıdan daha önemli bir değer olduğu unutulmamalıdır. Ancak sınava bir hafta kala anne ve baba bu anlamda fazla kaygılı davranıp çocuğunu bir hafta boyunca eve hapsetmek gibi bir önlem de almaya kalkmamalıdır.
*Hazıra alıştırmayın: Bazı anne ve babalar bu dönemde çocuklarının yeni kaygılar yaşamaması için her istenileni yerine getirme çabasına girebilirler. Bu dönemde anne babanın iyi niyetini kötü kullanan öğrencilere de rastlamaktayız.
Örneğin ihtiyacı olmadığı halde kendisine birden fazla ayakkabı aldıran öğrencilerimiz olmuştur. Bunun dışında hazıra alıştırma konusunda yine sık gözlediğimiz bir durum ise annelerin “yeter ki ders çalışmaya ara vermesin” düşüncesiyle oda servisi gibi çalışmalarıdır.
Yine birçok anne iyi niyetle biz Rehber Öğretmenlere “meyvesini bile soyup odasına götürüyorum, akşam yatarken ballı sütünü içiriyorum, sabah vitamin ilaçlarını mutlaka veriyorum, dershaneye arabayla bırakıp arabayla alıyorum ama yine de olmuyor, ben nerede hata yaptım” tarzında yakınmalarda bulunmaktadırlar.
Aile tarafından bir başka hazır sunum ise hemen hemen tüm derslerden özel ders aldırma eğilimidir. Bir deneme sınavında öğrencinin Matematik netleri düşükse matematik özel dersi, bir diğer deneme sınavında Fizik netleri yetersizse Fizik özel dersi başlatılmaktadır.
Öğrenci kendisi hiç çaba sarf etmeden panik nitelikli böyle bir yol da iyi sonuç getirmez. Çünkü birçok öğrencimizin özel ders trafiği içinde boğulduğunu görmekteyiz.
*Karşılaştırmalardan uzak durun: Anne babalarda çok sık gördüğümüz bir davranış türü de belki motivasyon amaçlı başvurulan, ama asla motivasyon yaratmayan, çocuğunun başarısını yakın çevredeki diğer çocukların başarısıyla karşılaştırma eğilimidir. “Komşunun kızı gece ikiye kadar çalışıyormuş, bütün gece ışığının açık kaldığını görüyorum. Üstelik ev işlerinde annesine yardım da ediyor. Onların ekonomik durumları iyi değil, ama çocuk zehir gibi, nasıl da çalışıyor, sen neden çalışmıyorsun anlamıyorum, yediğin önünde yemediğin arkanda, kendine ait odan var, odanda hiçbir eksiğin yok, her istediğini yapıyoruz ama yine de seni çalıştıramıyoruz” türünde bir konuşma genellikle tartışmayla biter.
Çocuğunuzu sadece kendisiyle karşılaştırmalısınız. Yani önceki başarısı, önceki davranış biçimleriyle şimdiki durumu karşılaştırmak daha olumlu sonuç verecektir. Üstelik çocuğunuzu başkalarıyla karşılaştırdığınız zaman onların da sizi başka anne babalarla karşılaştırma hakkı doğmuş olur.
*Fedakarlıkları yüzüne vurmayın: Yazımızın başında “onların bizi, bizim de onları seçme şansımız yoktu” demiştik. Üstelik biz istediğimiz için dünyaya geldiler. Fedakarlık, anne baba olarak bizim tercihimizdir. “Ben senin için saçımı süpürge ettim, her isteğini karşıladım, senin için kariyerimin doruk noktasındayken emekli oldum, babanla bir dönem sorunlarımız vardı, ayrılmayı düşündük ama senin için vazgeçtik” türündeki ifadelerin sonuca yönelik hiçbir katkısı yoktur.
*Sınavı stresini kullanmasına izin vermeyin: Birçok öğrencinin sınava kısa bir süre kala tepkiselleşebildiğini veya alıngan olduğunu söylemiştik. Kolaylıkla sesini yükseltmek, gereksiz yere ağlamak, kapıları biraz sertçe vurmak olağan karşılanabilir. Ancak öğrenci negatif duygularını bu şekilde yansıtırken bile belirli sınırların içinde kalabileceğinin farkında olmalıdır.
Bazı öğrencilerin “ne yapayım stresim var, iki üç ay çekin beni” gibi ifadeleri sonunda, aşırılığa varan kapris türü olumsuz davranışlara sınır koymakta yarar vardır. Ama olağan sayabileceğimiz türden olumsuzluklara katlanırken de “sana şimdilik bir şey demiyorum, şu sınav geçsin sen ondan sonra görürsün” türünde tehditkar ifadeler kesinlikle kullanılmamalıdır.
*Sınav yaşamın en önemli olayı değil: Sınavı yaşamın tek ve en önemli dönüm noktası gibi algılamak ve bu şekilde ifade etmek var olan olağan kaygıyı daha da arıtır. Sınav yaşamın önemli olaylarından sadece biridir ve bundan sonra çocuğunuzu bir sınavlar zinciri beklemektedir. Yaşamın kendisi, hatta doğum olayı bile bir sınav değil midir?
SINAVA KISA BİR SÜRE KALA
*Kitle iletişim araçlarından uzak durun: Sınava bir hafta veya on gün kala genellikle tüm gazeteler, televizyon kanallarında sadece bu konu işlenmekte; sınava yönelik, bilimselliğin tamamen dışına çıkan abartılmış öneriler verilmektedir. Öğreneğin özel sınav mönüleri, sınava giderken ne giymek lazım, bir gün önce nerede gezmek lazım, hangi duayı etmeli, hangi yatıra gitmeli türünden aktarımlar kitle iletişim araçlarında yer almakta. Özel sınav mönülerini uygulayıp sindirim sorunu yaşayan öğrencilerimiz de ne yazık ki olmakta. Bizler de bu dönemde “kitle iletişim araçlarından uzak kalın” önerisinde bulunmak zorunda kalıyoruz. Çünkü dikkat edilecek noktalar gerçekten yıl içinde zaman zaman, sınava bir ay kala yine tekrarlanarak öğrencilere yeterli ölçüde aktarılmaktadır.
*Sınav öncesi “iyi dilek” telefonları için önlem alın: Sınava bir gün kala yakın çevredeki birçok kişi özellikle aile büyükleri, akrabalar iyi niyetle, öğrencilere başarı dilemek amacıyla telefon etme gereksinimi duymaktadır. Ancak iyi niyetle yapılan bu girişim genelde sınava girecek öğrencide ne yazık ki negatif bir etki yaratmaktadır. “Başaracaksın, biliyorum, sana güveniyorum, hadi göster kendini, başar ve çık, beyaz önlük sana yakışacak, iyi bir doktor olacaksın” gibi hoş görünen sözler öğrencilerde olağan sınav heyecanını doruklara taşımaktadır. Bu nedenle, bu tür telefon konuşmalarında anne ve babaların çocuklarını koruma rolünü üstlenmelerinde, çocuklarının bu konuşmalara katılmalarını engellemelerinde yarar vardır.
*Mümkünse sınava yalnız gitsin: Daha önce de söz ettiğimiz gibi olağan üstü bir durum varmış gibi tüm aile bireyleriyle sınava gitmek üzere yola çıkmak, ulaşım aşamasında öğrenciye sürekli “sakın heyecanlanma, sakin ol, soruları dikkatli oku, yanlış yapmamaya özen göster, zamanını boşa harcama, al şu şekeri de ye” gibi önerilerde bulunmak, durumu zora sokmaktan başka işe yaramaz.
Çocuğunuza en fazla sınava gireceği okulun kapısına kadar eşlik edebilirsiniz, ancak onunla birlikte sınava giremezsizin. Çocuğunuzun sınava gireceği okul çok uzak bir mesafede değilse yalnız başına gitmesi idealdir.
Mutlaka birisinin eşlik etmesi gerekiyorsa, yaşça kendisine yakın biri; yani abla, ağabey, kuzen gibi bir yakının eşlik etmesinde yarar vardır. Ancak bunların hiç biri olamıyorsa anne veya babadan en sakin yapıda olan kişi gitmelidir. Genel gözlemlerimiz annelerin soğukkanlı olmakta zorlandıklarını göstermektedir. Bu konuda kararı sınava girecek öğrencinin vermesi belki de en doğru çözüm olacaktır. Bu noktada birçok öğrencimiz “dışarıda beni bir bekleyenin olması gerginliğimi artırıyor” duygusunu dile getirmektedirler.
*Rehberlik Servisiyle iletişim halinde olun: Sınava hazırlık sürecinde birçok zorlu dönem, sorun, kaygı ile karşılaşabilirsiniz. Bunları aşmanıza yardımcı olabilmemiz için bizimle iletişim halinde olmanız, sorunları gecikmeden bize getirmeniz problemlerin çözümünü kolaylaştıracaktır.
SINAVIN ZORLUKLARI
YGS 160 soru 160dakika aynı mekanda ve okul sırası benzeri sert zeminlerde çok fazla hareket özgürlüğüne sahip olmadan oturmayı gerektirmektedir. Öğrencinin bir ya da iki kez tuvalet gereksinimi için dışarı çıkmasına izin verilebilmektedir. Bunun dışında öğrencinin “kan dolaşımım yavaşladı, elim ayağım uyuştu şöyle bir tur atayım” deme şansı yoktur.
“160 dakika uzun bir süre, karnım acıktı, annemin hazırladığı piknik sepetinde neler var acaba, biraz atıştırtayım” deme şansı da yoktur. En fazla yanında bir şişe su getirebiliyor. Gençlik dönemi gibi enerjik bir dönemde bu kadar uzun süre hareketsiz kalmak oldukça zordur.
Bir sinema filminde bile; bir, bir buçuk saat sonunda ara verilmektedir.
160 dakika insanın dikkatini aktif tutması, insanın doğasına aykırı bir durumdur. Dikkat bu kadar uzun süre üst seviyede korunamaz ve zaman zaman dikkat kopuklukları olacaktır. Bir yetişkin bile belki en severek okuduğu kitabı 160 dakika, fazla hareket edemeden ve ara vermeden okuma deneyimine sahip değildir. Üstelik öğrencilerimiz sınavda hikaye ya da roman okumayacaklar 160 dakika boyunca çeşitli konulardan gelen sorularla uğraşacaklar, problem çözme, muhakeme, yorum, karşılaştırma, akıl yürütme, kurallı düşünme gibi daha bir çok yetenek ve becerilerini zorlayacaklardır.
Sınavın tamamında öğrencinin aynı performansı göstermesi zor bir durumdur. Zaman zaman yapamadığı sorular, geri dönmek üzere atladığı sorular, uğraşsa da sonuca ulaşamayacağı sorular, unuttuğu bilgilerden gelen sorular karşısında kendisini güçsüz hissedip umutsuzluğa ya da paniğe kapılabilir. Böyle durumlarda bazı öğrenciler “ben bittim, zihnim durdu, daha fazla devam edemeyeceğim, ne yapalım buraya kadarmış” gibi negatif duygu ve düşüncelere kapılabilirler.
Sınav sırasında performansın zaman zaman düşmesine rağmen kaygı yüküyle sınava giren genç insanın “ne olursa olsun sonuna kadar yılmadan devam edeceğim” diyebilmesi kolay değildir.
Tüm bu zorlukları hayal edip bir an kendinizi çocuğunuzun yerine koymaya çalışın. Onun yaşadığı zorlukları anlamaya çalışın. “Çalışırsan her şeyin üstesinden gelirsin” sözünü sıkça tekrarlamaktan lütfen vazgeçin. Bu sıraladığımız beceriler, öğrencilerin doğuştan getirmesini beklediğimiz beceriler değildir. Bu beceriler tekrarlı davranışlarla öğrenilir. Çok deneme yapın dememizin nedeni budur. Tekrar eden davranış ve beceriler kalıcı olur. Bu beceriler sınav deneyimleriyle, deneme yanılma şansının onlara sunulmasıyla kazanılır.
Velilere Zihin Alıştırması
Yirmi beş – otuz yıl sonrasını hayal etmeye çalışın.
Çocuğunuz iyi bir üniversiteden, iyi bir dereceyle mezun oldu. İş yaşamına atıldı. Çok çalıştı ve iş yaşamında sürekli yükseldi. İyi bir evlilik yaptı. Yoğun bir şekilde çalışıyor. Toplantıdan toplantıya koşuyor. İyi bir geliri var ve alanında çok başarılı, yaptığı işte ismi bilinir hale geldi.
Bu arada sizin yaşınız da bir hayli ilerledi. Bazı sağlık sorunları yaşıyorsunuz, fiziksel gücünüzün azaldığını ve biraz hassaslaştığınızı hissediyorsunuz.
Öyle bir gün geldi ki, ona ihtiyacınız var.
Telefonla ulaşmaya çalışıyorsunuz “toplantıda” yanıtını alıyorsunuz, tekrar arıyorsunuz “iş seyahatinde” yanıtını alıyorsunuz. Uzun bir uğraşının sonucunda bir gün ona ulaşabildiğinizde “canım seni çok özledim, biraz rahatsızım, yarın hastanede randevum var ve yalnız gitmek istemiyorum, benimle gelebilir misin?” diye sorduğunuzda, “yarın önemli bir toplantıda sunumum var, ama şoförümü gönderebilirim” yanıtını aldınız.
Her istediğini yerine getirdiğiniz, her türlü özveriden hiçbir zaman çekinmeden, emekle büyüttüğünüz, her istediğinde yanında olduğunuz çocuğunuza bu gün sizin ihtiyacınız var. Ama “daha önemli işleri” var.
Sizce bu başarı takdire değer mi, sizce başarı yaşamda mutlu olmada yeterli bir kriter mi? Neye yaramakta bu başarı?
Başarı, yaşamda tabiî ki küçümsenemez bir değer. Ama en önemli değer değil.
Mutlu olmanın tek yolu hiç değil. Yaşamda en üstte tutacağımız daha önemli değerlerin olduğunu unutmamalıyız.