Singapur eğitim sisteminin başarısının sırrı ne? Nasıl başarılı oldular?

08.02.2017
3.047
Singapur eğitim sisteminin başarısının sırrı ne? Nasıl başarılı oldular?

Singapur eğitim sisteminin başarısının sırrı ne? Nasıl başarılı oldular?

Singapur 5 milyon nüfuslu küçük bir şehir devleti gibidir. Peki eğitimde başarısı nüfusun azlığından kaynaklanıyor olabilir mi? Bir sınıftaki ortalama öğrenci sayısı OECD ülkelerinde 25 iken, Singapur’da 36’dır. Bu bakımdan kalabalık sınıflarda da başarı sağlanabileceğinin ispatıdır Singapur.

PISA raporları bize çok ilginç bir bilgi veriyor. Singapur da kendi örneği ile bu bilgiyi doğruluyor. “Okul dışında öğrenmeye ayrılan süre ile okul içindeki süre değerlendirildiğinde, okulun öğrenmeye etkisinin okul dışına göre daha yüksek olduğu söylenebilir. Başka bir deyişle, öğrencinin öğrenmesinde okul içinde yapılan öğrenme faaliyetleri, okul dışında yapılan öğrenme etkinliklere (ev ödevi, kurs, etüt veya dersane gibi) göre daha etkili ve verimli olmaktadır.” Yani PISA sonuçları bize eğitimin okulda gerçekleştiğini söylüyor.

Singapur’da öğrenciler haftada ortalama 45 ile 50 ders saati eğitim öğretime tabi tutuluyorlar. Burada Milli Eğitim Bakanlığı’nın dersaneleri kapatıp okulda destek kursları açarak doğru adım attığını görüyoruz. Eğitim ancak öğrencilerini tanıyan ve onların gelişimlerine uygun destek eğitimleri yapan öğretmenlerle mesafe alabilir. Bu anlamda öğrenci girdiği her yeni ortamda uyum süreci yaşamakta, öğretmenler öğrencileri tanıyana kadar uzun bir zaman geçmektedir. Ancak eğitim öğrenciyi tanıyan, ilgi ve yeteneklerine göre öğrencileri takip ederek onların gelişimlerine uygun eğitim veren eğitimcilerle ilerleyebilir.

Ev ödevleri her ülkede verilmektedir. Singapur’da da öğrenciler ödev yapmaktadır. Ancak burada ödevin kemiyeti değil keyfiyeti önemlidir. Verilecek ödev okuldaki bilgiyi pekiştirecek, araştırmaya motive edecek, öğrencinin ilgi ve motivasyonunu arttıracak ve en önemlisi sadece bilgi ve kavrama basamaklarına uygun değil, uygulama, analiz, sentez ve değerlendirme gibi üst düzey düşünme becerilerine uygun olmalıdır.

Singapur’un başarısının altında yatan bir başka değişken de öğretmen yetiştirme sistemidir. Öğretmen olmak için lise sonunda yapılan sınavlarda adayların ilk %25’lik dilime girmesi gerekmektedir. Öğretmen olmak isteyen adaylar okul müdürlerinin de katıldığı jürilerle seçiliyor. Yapılan mülakatlarda mesleki yeterliliğin yanında, karakter yapısına da bakılıyor. Ülkemiz de mülakat uygulamasına geçildi. Ancak biz öğretmenleri üniversiteden mezun olduklarında KPSS’den sonra mülakata tabi tutuyoruz.

Singapur bunu yolun başında öğretmen adaylarını seçerken yapıyor. Öğretmen olmak isteyen adaylar en az 3 yıl öğretmen olarak çalışılmak kaydıyla sıkı bir eğitimden geçiyor. Bu eğitim süresince lisans, yüksek lisans ve pedagoji eğitimlerine tabi tutuluyorlar. Öğretmenler teori ve pratiğin mezcedildiği yoğun bir eğitimden geçiyor. Ülkenin Öğretmen Yetiştirme Enstitüsü (Biz de YÖK ) okullarla sürekli dirsek temasında ve öğretmen eğitimleri doğrudan okulların ihtiyaçlarına göre şekilleniyor. Öğretmen adayları bizim adaylarımıza göre 3 kat daha fazla staj dersleri alıyorlar.

Öğretmenlik yine Baltık ülkelerinde olduğu gibi prestijli, gelir seviyesi yüksek mesleklerden biri. Öğretmenler aldıkları başarıya oranla ödüllendiriliyorlar.

Eğitime oran olarak bizden fazla bütçe ayırmıyorlar. GSMH’dan ayırdıkları oran %2,9 iken biz %4,1 pay ayırıyoruz. Biz eğitime öğrenci başına harcadığımız pay açısından Singapur’dan daha fazla yatırım yapıyoruz. Yapılan araştırmalara göre SED olarak düşük olan bölgelerde eğitime yapılan teknolojik yatırımlar faydalı olurken SED yüksek bölgelerde eğitime yapılan teknolojik yatırımlar eğitim kalitesini arttırmamaktadır. Singapur’da eğitime arttırılan bütçenin önemli bir kısmı öğretmen yetiştirmeye ayrılmaktadır.

Singapur’da okul öncesi eğitim 3-6 yaşarı kapsıyor, 3 yıl ve zorunlu değil. Zorunlu olmamasına rağmen okullaşma oranı %100’e yakın. OECD ortalaması %46, bizim oranımız ise %4.5. Başarılı bir eğitim sistemi için ülkemizde anaokulu eğitimi konusunda hem halkımızı bilinçlendirmeli ve teşvik etmeli hem de okullaşmayı yaygınlaştırmalıyız.

Anaokulları okullaşma oranları ve okula devamsızlık oranlarında OECD ortalamasının gerisindeyiz. Bu ortalamaları yükseltmeli ve eğitimin ancak okulda yapılacağını benimsemeli, aileleri ve öğrencileri kurslarla ve niteliksiz uzun ödevlerle boğmamalıyız. Öğrencilerimize test çözme teknikleri değil düşünme becerileri öğretmeliyiz. Öğrencilerimize ülkemizin geleceği olan değerler olarak bakmalı, her birini fark yaratabilecek bireyler olarak yetiştirmeliyiz.

Öğretmen yetiştirme sistemimizi gözden geçirmeli, öğretmenlerimizi uygulama ağırlıklı bir programdan geçirmeliyiz. Öğretmenlerimizin ortalama aldıkları hizmet içi eğitim süresi OECD ortalamasının üstündedir. Öğretmenlere verdiğimiz hizmet içi eğitimlerin kalitesini arttırmalı, sahada çalışan öğretmenlerimizin ihtiyaçlarını belirleyerek öncelikle pedagoji ağırlıklı hizmet içi eğitimlere ağırlık vermeliyiz. Öğretmenlerimizin kalitesini arttırarak eğitimde kaliteyi arttırabiliriz. Çünkü cana dokunan duvarlar, sistemler, müfredat değil insanlardır. Öğretmenlik bir cana dokunmaktır.

 

 

Ömer CİMEM
Psikolojik Danışman
omercimem@gmail.com

 

YAZAR BİLGİSİ
Boğaziçi Üniversitesi Rehberlik ve Psikolojik Danışmanlık(PDR) bölümünden mezun ve öğrencilik yıllarından beri farklı gelişen çocuklarla çalışmaktadır. İstanbul Üniversitesi, Eğitimde Psikolojik Hizmetler yüksek lisans programından mezun olmuştur. Ankara Üniversitesi'nde Özel Eğitim alanında Doktora eğitimine devam etmektedir. Disleksi ve Öğrenme Güçlüğü Derneği İstanbul Eğitim Koordinatörü ve Temsilcisidir. Masal Masal İçinde ve Momo Türkiye eğitim materyallerini üretmiştir. Program geliştirme, test geliştirme, materyal geliştirme çalışmalarına devam etmektedir.
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.