Sırça Köşk – Sabahattin Ali – Kitap İnceleme
SIRÇA KÖŞK- SABAHATTİN ALİ
1907 Gümülcine doğumlu Sabahattin Ali, çağdaş Türk edebiyatının öncü öykücülerindendir. Kendisi de bir öğretmen olan Sabahattin Ali’nin ilk yazıları 1925 yılından itibaren dergilerde yayınlanmıştır.1935’te yazmış olduğu ilk öykü kitabı Değirmen’i okumuştum. Kitaba adını veren hikaye dışında ben de çok iz bırakan bir yanı olmamıştı. Kendisi de sonraları bu kitabın acemiliklerle dolu olduğunu dile getirmiştir. Fakat benim öyküden çok romana meylim olmasından da kaynaklı olabilir bu eleştirilerim yoksa Sabahattin Ali’yi asıl olarak öykücü olarak tanıyoruz.
1937’de ilk romanı Kuyucaklı Yusuf’u yazmış ve roman yazımında da öyküde olduğu kadar başarılı olduğunu kanıtlamıştır. 1940’da yazdığı İçimizdeki Şeytan’da bu başarısını pekiştirmiştir. Fakat son romanı Kürk Mantolu Madonna’nın gönüllerde yeri ayrıdır. Romanlarında oldukça romantik tipler yaratan Sabahattin Ali’nin kitapları hala Türkiye’de çok satanlar listesinde başı çekmektedir ve farklı dillere de çevrilmiştir. Oldukça erken diyebileceğimiz bir yaşta-41 yaşında- vefat etmiştir.
Evet gelelim Sırça Köşk’e Kitap Yapı Kredi Yayınları’ndan çıkmış, 1997’den bu yana 34. Baskısını yapmış 141 sayfalık bir hikaye derlemedir. Sırça köşkün arka kapağında hikayelerin birinden bir kesit kullanılmış: “Niçin hep acı şeyler yazayım? Dostlar, yufka yürekli dostlar bundan hoşlanmıyorlar. “Hep kötü, sakat şeyleri mi göreceksin? “diyorlar. “Hep açlardan, çıplaklardan, dertlilerden mi bahsedeceksin? Geceleri gazete satıp izmarit toplayan serseri çocuklardan; bir karış toprak, bir bakraç su için birbirlerini öldürenlerden; cezaevlerinde ruhları kemirile kemirile eriyip gidenlerden; doktor bulamayanlardan; hakkını alamayanlardan başka yazacak şeyler, iyi güzel şeyler kalmadı mı? Niçin yazılarındaki bütün insanların benzi soluk, yüreği kederli? Bu memlekette yüzü gülen, bahtiyar insan yok mu? Evet yazı bu. Şöyle bir durup düşününce Sabahattin Ali’nin hiçbir kitabında mutlu son yok. Hep hüzün, hep yarım kalmışlık ve asla tamamlanamaz hissi… Neyse ki bu kitapta değişecek sanırım bu dedim, başladım okumaya… Hikayeler başlıyor, bitiyor, sayfalar ilerliyor ama nerde bu mutlu karakter? Nihayet çıkıyor mutlu karakterimiz “bahtiyar köpek” hikayesinde. Sonra soruyorum kendime “gerçek mutluluk”u bir köpekten başka kimse yaşamıyor mu?
Birçok şeyler anlatıyor fakat bir türlü kitabı anlatamıyorum sanıyorum. Kitap hikayeler ve masallar olarak iki kısımda asıl olarak. Hikayelerinde bildiğimiz hikayeciler gibi bir yaşantıyı olabildiğince anlatmak yerine o yaşantılardan birkaç saatlik yahut birkaç günlük kesitler sunuyor Sabahattin Ali bize, her gün aslında karşılaşabileceğimiz, aslında varlığını bildiğimiz fakat belki bizzat yaşamadığımız olaylar… 1945- 1946 yıllarında yazılmış bu hikayeler ve masallar aslında o kadar ait ki günümüze… “Koyun Masalı”var ki bana göre muhteşem bir yönetim eleştirisidir. Aynı şekilde bir halk nasıl yönetilir, aslında hiç ihtiyacımız olmayan şeylere nasıl tapar hale getiriliyoruz, sorularını cevaplayan “Sırça Köşk” var. Bir de bunun “Kurtla Kuzu” hikayesi var ki beni en çok etkileyenler bunlar olmuştur. İşin özü sosyal psikoloji derslerinde direk alıp kullanmalık öyküler J Kitaba dair ipuçları benden okuması sizden
Bir insanın celladına gülümsemesi, kendi yumuşaklığı ile onu yumuşatabileceğini sanması kadar gülünç, adi şey olur mu?(Kurtla Kuzu, s 118)
Asıl bahtiyar, bir ömür boyu hasretini çektiği şeye kavuşan değil, ona ulaşabileceğini anladığı anda , saadetinin en yüksek noktasında bir “Ah” diyerek düşüp ölebilendir. (Bir Aşk Masalı, s 127)
Sakın tepenize bir sırça köşk kurmayınız. Ama günün birinde nasılsa böyle bir sırça köşk kurulursa, onun yıkılmaz, devrilmez bir şey olduğunu sanmayın. En heybetlisini tuzla buz etmek için üç beş kelle fırlatmak yeter.” (Sırça Köşk, s 141)
Keyif almanız dileğiyle… Kitapla kalın.
Fadime Şimşek
Psikolojik Danışman
fdmesmsek45@gmail.com