Bir İdam Mahkûmunun Son Günü
Ölüm cezası diye fısıldaştı kalabalık ve beni götürdükleri sırada bütün izleyiciler yıkılan bir binanın gümbürtüsüyle bana doğru yaklaştı. Kendinden geçmiş ve afallamış olarak yürürken içimde bir devrim gerçekleşiyordu. Ölüm kararı verilene kadar, soluk aldığımı, hareket ettiğimi, diğer insanlarla aynı ortamda yaşadığımı hissetmiştim; şimdi dünyayla benim aramda bir sınır olduğunu kesin bir şekilde kavrıyordum.
Victor Hugo, bundan yaklaşık iki asır önce tanık olduğu bir idam olayından çok etkilenir ve o dönemin toplumsal yapısı onda mide kramplarına neden olur. Mevcut siyasi ve hukuksal düzeni değiştirmenin mümkün olmadığı baskıcı bir dönemde kaleme aldığı “Bir İdam Mahkûmunun Son Günü” kitabını yirmi altı yaşındayken bitirir ancak yayınlayamaz. Toplumu bilinçlendirmek ve idam cezasının saçmalığını konu aldığı eserinde derin psikolojik tahlillerle süsleyen Hugo’nun bu eseri 1982 yılında Sosyalist Partinin desteğiyle basılabilmiştir. Hugo’nun bu yapıtının bir başka önemli özelliği ise birinci tekil kişi(ben) ile yazılan ilk roman örneğidir. Daha önce bu türde yazılan bir eser olmadığı için bu yeni teknik edebiyat alanında da yeni bir dönem başlatmıştır.
Ölüm cezasına çarptırılsanız son dileğiniz ne olurdu? Kitabı bitirdiğimde aklıma hücum eden ilk düşünce bu oldu. Eşini, çocuğunu, anneni, babanı, sevdiklerini, seni sevenleri, hatta nefret ettiklerini, hiç tanımadıkların veya tanıdığını sandıklarını, sokakta bağırdığı için tartıştığın satıcıyı, trafikte yol vermediği için kavga ettiğin aksi dolmuş şoförü, bir çınar ağacının altında alelacele öptüğün lise aşkını veya ilk gençlik yıllarında sana yazılmış süslü ve buram buram aşk kokan mektubu… Bunların hangisi artık değerli bir ölüm mahkûmu için. Hiçbiri.
Bir adam öldürdüğü için tutuklu olan bir mahkûmun bir yıldan fazla süren yargılama sonucunda idam cezasına çarptırılmasını konu edinen bu roman insanın aklına olmadık sorular getirip vicdanımızdaki ateşi harlıyor. İdam cezası aldıktan sonra yaklaşık altı hafta süren bir temyiz dönemi başlar. Roman bu temyiz dönemini konu ediniyor. Bu altı haftalık dönemde mahkûmun psikolojik durumunu gözler önüne seriyor Hugo. Bunu öyle bir ustalıkla yapıyor ki okuduğumuz satırlara gömülüp ölüm cezasından vazgeçilmesi için çocukça umutlar beslemeye başlıyoruz. Çünkü mahkumun içinde bulunduğu bu psikolojik durum ve yaşadığı travma ister istemez ruhumuzda bir iz bırakıyor.
Daha önce idam edilmiş kişileri düşünen ve bu idamlar esnasında halkın nasılda sevinç naralarını acı acı anımsayan mahkûmun dudaklarından şu sözler döküldüğünde biz okuyucular daha net bir şekilde anlıyoruz dönemin kana susamış insanlarını: Bağlayın ellerini, çırpınmasın ölüme giderken! Saçlarını da tıraş edin, kesilen kafası güzel görünsün! Gömleğinin boynunu kesmeyi unutmayın, bıçak güzelce koparsın kafasını! Ha birde söyleyin dışarıdaki insanlara, az kaldı istedikleri vahşet gelmek üzere! Merhamet diyorum, doğadaki tüm canlılarda sınırsızca bulunan merhamet neden biz insanoğlunda yok? Büyük bir meydan canlanıyor zihnimde. Meydanın tam ortasında, bıçağı ışıl ışıl parlayan bir giyotin! Ama nedendir bilmem, gözüm giyotinin bıçağına boynunu dayayan adamda değil, bu vahşeti dört gözle izleyen kafalarda.
Cezası infaz edilmeden önce ailesi ile görüştürüleceği söylendiğinde yaşama dair umutları canlanır mahkûmun. Ancak odaya girdiğinde kızından başka kimse yoktur ve nerdeyse bir yıldan fazladır kızı onu görmemiştir. Kızıyla yalnız kaldığında kızının kendisini tanıyamaması ve kendisine beyefendi diye hitap etmesi, “babam öldü annem hep öyle der” demesi çok derin bir acı bırakır adamın kalbinde. Öyle ki artık hiçbir idam cezasının bu kadar acı vermeyeceğini söyler.
İdama giden süre azaldıkça mahkûmun kendisiyle olan konuşmaları artar. Psikolojik durumu daha da kötüye gider ancak içten içe bir umut besler. Umudunu “Kaç karar giyotine çıkmadan iptal edildi, kaç mahkûm kafasını giyotine koyduğu halde son dakika kararları ile yaşamalarına karar verildi, son darbe inmeden her zaman umut var” diyerek ifade eder. Bakalım görelim bir idam mahkûmunun son gününde neler olacak, siz okurken nasıl bir ruh halinde olacaksınız. Her zamanki gibi kitabının geri kalan kısmını size bırakıyorum.
KİTAPLA KALIN…