Yabancı – Albert Camus

11.05.2017
1.812
Yabancı – Albert Camus


ALBER CAMUS-YABANCI

“Bugün annem öldü. Belki de dün, bilmiyorum. Bakımevinden bir telgraf aldım: ‘Anneniz öldü. Cenazesi yarın kaldırılacak… Saygılar’ “ bu cümleyle başlıyor kitap. Kitabın başlangıcından itibaren kahramanın kayıtsızlığı, ilgisizliği hemen saplanıveriyor beynimizin nefret mekanizmasının en sağlam dişlisine. Sonraki sayfalarda daha net gördüğümüz kahramanın ketumluğu ve ilgisizliği ileride kurulacak mahkeme salonunda kendimizi jüri bölümünde bulmamızı sağlıyor adeta. Hayata karşı ilgisizliği ve monotonluğa alışmış olması onu gerçek bir “yabancı” yapmaktadır. Bu yabancılaşma aynı zaman da özgüven eksikliği olarak da ortaya çıkıyor. Nitekim annesi öldüğü için patronundan izin alırken, patronunun isteksiz oluşu karşısında “kabahat bende değil” demiş, diyebilmiş silik karakterli bir yabancı…

Sadece kitabı okumak, o kitabı anlamak için yetersiz bir uğraştır. Bundan dolayı kitabın yazarının hayatını da incelemek daha sağlıklı bir yaklaşım olur. Alsace’lı(Fransa) yoksul bir işçi olan babası; Camus’un doğumundan hemen sonra, I. Dünya Savaşı’nda ilk Marne Çarpışması’nda öldü. İspanyol asıllı annesi, çocuklarına bakabilmek için ev işlerinde çalıştı. Camus, erkek kardeşi Lucien ve annesi, Cezayir’in işçi mahallelerinden birindeki iki odalı bir evde, anneannesi ve felçli dayısıyla birlikte yaşadılar.

Hayatı yoksulluklarla geçen, gazete yazarlığı, tiyatro yazarlığı gibi birçok uğraşla edebiyatın içinde bulunan Camus’un asıl belini büken ise verem hastalığı oldu. Bu hastalık onu çok sevdiği spordan uzaklaştırdığı gibi, üniversitede doçent olmasını da engelledi. Camus’un elinde bir tek uğraş kaldı: Yazarlık. Nitekim bu yazarlık ona Nobel Edebiyat Ödülünü getirdi. Camus, Nobel Edebiyat Ödülünü kazandığında 44 yaşındaydı. Kendine özgü alçakgönüllülükle ödül komitesinde olsaydı, oyunu Andre Malraux’ya vereceğini söyledi(Yabancı Romanındaki Kahramanın kendine olan güvensizliğine benzer bir güvensizlik). Ödül töreninde yaptığı konuşmaya Discours de suede (Sanatçı ve Çağı, 1965) adını veren Camus üç yıl geçmeden yayımcısı Gallimard ile bir trafik kazasında öldü.

Le Monde gazetesi tarafından “Yüzyılın yüz kitabı “ olarak gösterilmiş bir kitap Yabancı. Varoluşçuluğun ve Nihilizmin güçlü bir savunucusu olan Camus, bu eserinde de Nihilizmin temel taşlarından olan saçmalığı ön plana çıkarmayı başarmıştır.

Kitabın konusuna gelecek olursam, Meursault, her gün işe gidip gelen sıradan monoton bir hayata sahip biridir. Yaşadığı apartmanda ilginç komşulara sahiptir ve bu komşularla arkadaşlık etmez. Kendi halinde biridir. Bir gün Annesinin ölüm haberini alır. Annesinin kaldığı bakımevi Cezayir’den seksen kilometre uzakta Marengo’dadır. Kahramanımız Meursault, otobüse biner ve annesinin cenazesini almaya gider. Çok büyük bir kayıtsızlıkla görevlilerle konuşur. Göstermiş olduğu soğukkanlılık bakımevindeki insanları şaşkına uğratır. Hiçbir şekilde annesini görmek istemez. Hatta tabutun başında sigara içer ve kapıcının ikramıyla sütlü kahve içer. Bu olaylar ileride mahkemede aleyhinde delil olarak da kullanılacaktır.

Yaşanan bir başka şaşırtıcı olay ise cenaze töreninde hiçbir şekilde bir damla dahi gözyaşı dökmemesidir. İlerleyen sayfalarda bu konu hakkında şunu söyleyecektir: “Annemi elbette çok severdim; ama bu bir şey ifade etmezdi ki. Sağlıklı bütün insanlar, sevdiklerinin ölümünü az çok arzu etmiştir.” Annesinin cenaze töreninden döndükten sonraki gün, daha önce tanıştığı hoşlandığı ama bir türlü açılamadığı Marie ile görüşür ve onunla denize yüzmeye gider. Yine kendi içinde bir monotonluğa sahip bir ilişkileri başlar. Marie’nin, “benimle evlenmek ister misin” sorusuna, Meursault: “sen bilirsin benim için fark etmez. Evlenmek istiyorsan seninle evlenebilirim” gibi basit, tekdüze ve kayıtsızlıkla

yoğrulmuş bir cevap verir genç kadına. İlişkileri bu tek düzelikle devam eder. Bir gün aynı binada yaşayan Raymond adlı arkadaşını da yanlarına alarak yüzmeye giderler. Karısını aldatan ve bu yüzden karısının akrabaları olan Araplar tarafından sürekli tehdit edilen komşuları Raymond ile denize gitme fikri kötü sonuçlar doğuracaktır. Meursault ve Raymond sahilde gezerken komşusunun belalısı Araplarla karşılaşırlar. Aralarında tartışırlar ve Araplar oradan kaçarlar. Daha sonra tek başına sahilde yürümeye başlayan Meursault, sıcak havanın onu sersemletmesinden dolayı yürüdükçe yürür. Az evvel tartıştıkları Arapların sahilde güneşlendiğini görür ve bir anda yanında bulunan silahı çekip onu öldürür.

Bundan sonra mahkeme süreci ve iç hesaplaşmalar başlar. Savcının, avukatın ısrarlarına rağmen kendini savunmak için bir çaba sarf etmez ve her zamanki “boş vermişlik” tavrının sergiler. Kendini savunmaz ve adeta kendisine verilecek cezayı hak etmeye çabalar. Avukatla görüşmesinde ve savcı tarafından sorgulanması esnasında bile zihninde “bitse de hücreme gidip uyusam” düşüncesi cirit atar sürekli. Kahramanımızın duruşması herkesin özellikle de basının ilgisini çeker. İlgi çekenler arasında Meursault’tan sonra bir de babasını öldüren birinin duruşması vardır. Bu yüzden savcı şöyle bir savunma yapar: “Annesini manen öldüren biri, tıpkı kendisinin dünyaya gelmesine sebep olan insanın, yani babasının hayatına kasteden kimse gibi, insan topluluğundan kendi kendini kovmuş olurdu. Her halükarda birincisi ikincisinin eylemlerini hazırlar…

Onun için beyler, şu sandalyede oturmakta olan adamın, bu mahkemenin yarın yargılayacağı cinayetten de suçlu olduğunu söylersem düşüncemi fazla aşırı bulmayacağınıza eminim. Kendisinin cezası ona göre verilmelidir.” Görüldüğü gibi Meursault sadece cinayetten değil, toplum normlarını hiçe sayarak annesinin ölümünü kayıtsızca kabullenmesinden dolayı da yargılanır. Nitekim mahkemede Bakımevi müdürü, memuru ve diğer kişiler annesinin cenazesindeki kayıtsızlığı anlatır. Bunların hepsi mahkemede kahramanımızın aleyhinde delil olur. Mahkemenin sonucu hiç de istediği gibi olmayacaktır. Karar: İdam.

KİTAPLA KALIN…

 


Cebrail URTEKİN
Psikolojik Danışman
cebrail.urtekin@windowslive.com

YAZAR BİLGİSİ
Marmara Üniversitesi Psikolojik Danışmanlık ve Rehberlik (2007-2011) mezunu olan yazarımız Milli Eğitim Bakanlığında Okul Psikolojik Danışmanı olarak görev yapmaktadır. Bilişsel Davranışçı Terapi(BDT), Oyun Terapisi başta olmak üzere bir çok eğitim alan yazarımız aktif olarak danışan görmektedir.
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.