Yalan Söyleyen Çocuklar vs Doğruları Söylemeyen Yetişkinler
Yalan Söyleyen Çocuklar vs Doğruları Söylemeyen Yetişkinler
Çocuklar yalan söyler!
Eğer bir yetişkinin beklentisi çocuğun yapabileceklerinden fazlaysa, eğer çocuk doğruyu söylediğinde kendisine güvenilmeyeceğine inanıyorsa, eğer çocuk kendisini savunmak zorunda hissediyorsa, eğer ilgi çekmek istiyorsa, eğer hayal gücü yüksekse, eğer yetişkinler doğruları saklıyorsa.. Çocuklar yalan söyler!
Çocukların gelişim özellikleri dikkate alındığında üç yaş öncesi çocukların bilinçli bir şekilde yalan söylemediği bilinmektedir. Altı yaşına kadar ise çocuklar, hayal güçlerinin bir yansıması olarak yalana başvurabilmekteler. Bu yaştan sonra ise yalanın amaçlı bir şekilde kullanılması dikkat çekicidir. Çocukların bilinçli bir şekilde yalana başvurmalarının elbette tek bir nedeni yok. Buna rağmen en önemli etkenin çocuklarla yaşayan ve/veya çocuklarla çalışan yetişkinlerin davranışlarında saklı olduğu görülmektedir.
“Dolabımda Böcü Var”
Hayal gücü yalanları genellikle çocukların korktukları veya endişe ettikleri konuların etrafında dönmektedir. Yatağımın altında canavar var, okuldan gelirken zombi gördüm gibi gerçeği çarpıtan çocuk konuşmaları yetişkinler tarafından azarlandığında çocuk o gerçekle ne yapacağını bilemeden yaşamaya devam eder. Önemli olan çarpıtılan gerçeğin altında yatan ve çocuğa sıkıntı veren parçaları bulabilmektir.
“Yaz tatilinde Bodrum’daydık”
Çocuklar, ilgi çekme yalanlarını çoğunlukla kendilerini dışlanmaktan korumak, kendisini diğerleriyle eşit görebilmek için kullanabiliyorlar. Ailesinin kendisini sevmediğini ve kendisiyle yeterince ilgilenmediğini düşünen çocuklar da okul hayatları ile ilgili yalanlara başvurarak, gerçekte olmayan kavgalara karıştıkları veya birileri tarafından korkutulduklarını dile getirebilirler. Elbette öncelikle neler yaşanmış olabileceğine ilişkin konuşulmalı, gerçeğin söylenmediği fark edildiğinde ise çocuğun yalana neden başvurduğunun nedenleri incelenmelidir.
“Hakkımda Neye İnanıyorsan O’yum”
Kendisinden aşırı beklentiler olan çocuk, sadece başarısına göre sevileceğine inanan çocuk, ne açıklama yaparsa yapsın karşısındaki yetişkinin güvenini kazanamayacağını düşünen çocuk, sürekli eleştirilen ve suçlanan çocuk hayatında daha olumsuz hislerle karşılaşmamak için yalana başvurabilir. Çoğu zaman yalan söylediği dile getirilen bir çocuk zamanla yalanı kullanmayı öğrenir. İstediklerine yalanla ulaşabileceğini fark eden bir çocuk içinse yalan söylemek bir davranış problemi olarak çocuğun hayatında yer edecektir.
Yetişkinler doğruyu söylemekten kaçınırlar!
Eğer çocukların gerçeği kaldıramayacaklarını düşünüyorlarsa, gerçeğin acı verici olduğuna inanıyorlarsa, gerçekle yüzleşmek kendileri için de zorsa, çocukların her şeyi bilmelerinin gereksiz olduğunu düşünüyorlarsa.. Yetişkinler doğruyu söylemekten kaçınırlar!
Eğer bir çocuğun yakını vefat ettiyse, hapse girdiyse, yaralandıysa, hastanede yatmak zorundaysa, çocuk ailesinden uzaklaştırılacaksa ve daha birçok travmatik kökenli sorunlar sırasında/sonrasında yetişkinler doğruyu söylemenin çocuğa zarar vereceğini düşünebiliyorlar. Bunun en önemli nedeni elbette, karşılarındaki çocuğun bu gerçekle baş edebileceğine inanmamaları. Bir diğer önemli neden ise, aslında bu tür konuşmaların nasıl yapılması gerektiğinin bilinmemesi ve yetişkinlerin hissettiği çaresizlik duygusu..
Doğruları saklayan yetişkin yalan söylemediğine inansa da, çocuklar anlatılan şeylerde yolunda gitmeyen bir şeyler olduğunu fark ediyor. Yetişkinin hareketlerini daha çok izliyor ve yaşanan şeyle ilgili sorular sormaya başlıyor. Gittikçe gerçeği nasıl saklayacağını bulamayan yetişkinin kaygılı duyguları çocuğa bulaşıyor ve ortaya neler olduğunu bilmediği için kendisini de nasıl sakinleştirebileceğini bulamayan çocuklar çıkıyor. Çünkü çocuklar travmatik yaşantılara nasıl tepki vereceğini etraflarındaki yetişkinlerden öğreniyorlar.
Yedi yıldır yatılı bölge okulunda çalışan biri olarak pek çok çocuğun gerçeği anlatmaya çalışan yalanına; pek çok yetişkinin de gerçekleri saklamaya çalışan yalanına şahit oldum.
Bir çocuğa babasının hastanede yoğun bakımda olduğunu, bir çocuğa artık sevgi evinde yaşaması gerektiğini, bir çocuğa annesinin bir daha onunla olamayacağını ve daha bir çok travmatik kökenli olayı açıklamak durumunda kaldım. Yaşananlar ne kadar zor olsa da, bir çocuğun yalan duymaktansa gerçeği öğrenmesinin o çocukla ilgilenmenin daha sağlıklı bir yol olduğunu deneyimleyerek de öğrendim.
Peki, çocuğa yaşananlar nasıl anlatılmalı? Kolay bir yolu olmasa da aşağıdaki 4 adım oldukça önemli görülüyor.
1- Yaşanan olayla ilgili çocuğun gelişim düzeyine uygun bilgi vermek. Çocuğun yaşı küçüldükçe ne kadar ayrıntı verirseniz o kadar kafa karışıklığına yol açacaktır.
2- Anlatım sonrası “üzülme, tamam geçti” gibi cümleler yerine “üzülmeni, öfkelenmeni anlıyorum” gibi çocuğun duygularını anlatabileceği alanı tanımak. Çocuk ağlayıp haykırıp odadaki eşyaları bile fırlatabilir duygusunun yoğunluğuna göre. Bazen sadece beklemek gerekir.
3- Çocuğun sorularına yaşanan olayla ilgili mutlaka cevap vermek, duymazdan gelmemek. “Bilmiyorum” yalan söylemekten veya gerçekleri anlatmamaktan iyidir.
4- Çocuğun sevildiğini vurgulamak.
Aşağıda, kendi deneyimimden bir konuşma süreci paylaşıyorum. Ani bir şekilde gelişen bir olayda soğukkanlılığımı koruyabilmek ne kadar sancılı olsa da krize müdahale etmek o anın eksikleriyle benim için şu şekilde işledi:
Psi Dan: “Şuan sana anlatmam gereken bir şey var. Bir süredir ailenin zor durumda olduğunu konuşmuştuk. Bazen anne babalar çocuklarını ne kadar sevseler de ayrı yaşamak zorunda kalabiliyorlar. Bazen anne-babanın parası çocuğa bakmaya yetmediğinde, bazen anne baba çocuğa zarar verdiğinde devlet bu çocuklar sağlıkla büyüyebilsinler diye sevgi evi denilen evlerde çocuklara bakıyor. Sevgi evlerinde benzer yaşantıları olan çocuklar ve o çocuklarla ilgilenen görevliler oluyor, çocukların yemeklerini yapıyorlar, ders çalışmalarına yardımcı oluyorlar. Senin de bir süre ailenden ayrı bir şekilde yaşamam gerekiyor.”
Çocuk: “Annemin neden ağladığını anladım. Midem bulandı biraz.”
Psi Dan: “Annen senden ayrılmak zorunda kaldığı için üzgün. Sen de biraz endişelenmiş olabilirsin.”
Çocuk: “Evet, bu okulda neyi sevmiyorum biliyor musunuz? Renklerin değişmesi, boya yapıldı ya.”
Psi Dan: “Çok haklısın, değişim bazen kafamızı karıştırıyor.”
Çocuk: “Kim karar veriyor sevgi evinde kimin kalacağına?”
Psi Dan: “Sizin sınıfla gezi yapmıştık, adliyeye gitmiştik hatırlıyor musun? Orada mahkemeler vardı. Mahkemede çalışan hakimler böyle kararlar verebiliyor.”
Çocuk: “Ne kadar kalacağız orada?”
Psi Dan: “Bilmiyorum, ama annen geldiğinde onunla görüşebileceğinizi biliyorum. Hem ne kadar uzaklaşırsan uzaklaş sevgi bağı hiç kopmaz. Nerede olursan ol, sevgiyi hissedebilirsin. Burada ben de sınıf arkadaşların da seni çok seviyor, senin sevgini de biz hissedebiliriz.”
Çocuk: “Ben de sizi seviyorum.”
Psi Dan: “Vedalaşmak istediğin bir arkadaşın var mı?”
Çocuk: “Hayır.”
Çocuk, üçüncü sınıf öğrencisi idi. Mide bulantısı, okulun boyası gibi cümleler tamamen endişeyle alakalı ve değişime karşı direnç göstermekle. Duygulara ilişkin yansıtma yapmak da çocuğun aklındaki şeyleri sormasını kolaylaştırıyor. Bu konuşmanın ertesi günü sosyal hizmetlerden görevliler geldi. Öncesinde ise öğrencimiz tüm arkadaşlarıyla vedalaşmaya karar verdi ve tekrar görüşmek üzere ayrıldılar. Meslek hayatımın en zor deneyimlerinden biriydi ve duygusal olarak da bir o kadar etkileyiciydi. Kriz anında mükemmel bir tablo ortaya çıkmıyor belki ama en azından endişesi anlaşılan ve neyle karşılaşacağına dair bir fikri olan bir çocuk ortaya çıkıyor.
Yalan söyleyen bir çocuktan korkmaktansa, gerçekler anlatılmadığı için yaşanılanların travmatik etkilerini atlatması daha zor olacak çocuktan korkmak yetişkinlerin çocuklara daha sağlıklı tepkiler verebilmelerinin önünü açacaktır.