Yaşlı adam ve deniz – Ernest Hemingway
Ernest Hemingway- Yaşlı Adam ve Deniz
Hemingway’ın bol ödüllü, filmi çekilmiş, tarzıyla dönemine damga vurmuş bir deniz hikayesi olan eseri: Yaşlı Adam ve Deniz. Kübalı yaşlı bir denizcinin hayat hikayesinden esinlenerek yazılmış ve yalınlığı ile öncü kabul edilmiş bir klasik. Tam bir klasik kitap. Yani okumay karar verdiğinizde bir olaylar sarmalı beklemeyin. Fakat sizi sıkacak bir durağanlığı da yok. Okurken belki bitmesini bile isteyebilirsiniz ama sabırla okursanız bittiğinde pişman olmayacaksınız. Kitap, adından da anlaşılacağı gibi bir balıkçı hikayesi. Yaşlı, ömrü denizlerde geçmiş fakat balık avında gençlikteki performansını kaybetmiş bir adam ve balıkçı çırağı küçük bir çocuk.
Çocuktan bahsetmişken çocuğun eski ustasına tüm masumiyetiyle nasıl sadık olduğuna değinmeden edemeyeceğim. Küçük çocuğun ustasını her düşkün gördüğünde gizlice göz yaşı döküşü ve ona yardım edebilmek için elinden geleni yapmasını okuyacaksınız.. Küçük çocuk ve yaşlı balıkçının karşılıklı birbirine bağlılığı hatta birbirlerine duydukları ihtiyaç onlar için hayatı daha anlamlı kılıyor kanımca.
Burada asıl mesele eski sandalıyla aylardır, yapayalnız balık avında olan yaşlı adam ve şanslı sayılmayacak günlerin sonunda oltasına gelen “mucize”nin hikayesi. Öyle ki, balıkçının bir denizci olarak sabrı, tecrübesi ve mücadelesine karşı bir balığın gücü ve asaletinin savaşı anlatılıyor. Sanki balıkçı o balığı yakalasa hayatı değişecek ve bir daha hiçbir şey eskisi gibi olmayacak. Günler süren bu savaşın sonu, savaşın sonu sayılan anın aslında başka bir savaşın başlangıcı oluvermesi ve son.
Yaşlı balıkçının fakir sandalında avıyla baş başa olduğu günlerdeki sorgulayışları kitapta en beğendiğim bölümleri oluşturuyor. İşte bunlardan birkaçı;
“Bu balık da benim arkadaşım. Ömrüm boyunca böyle bir balık ne gördüm ne de birinden işittim. Her şeye rağmen onu öldürmek zorundayım. İyi ki insanlar yıldızları öldürmek zorunda değil. Düşün bir kere. İnsanlar her gün ayı öldürmek zorunda kalsa acaba ne durumda olurdu. Elbette ay kaçıp giderdi. Peki ya güneşi öldürmek zorunda kalsa!”
“Büyük balığın şimdiye kadar hiçbir şey yemediğini düşünerek bir hüzne kapıldı. Ama bu hüzün onu öldürme isteğinde herhangi bir değişikliğe neden olmadı. Kim bilir onun etini yiyerek kaç insanın karnı doyacak diye düşündü. Ama insanlar bu büyük balığı yemeye layık mı? Elbette değiller. Davranışlarındaki bu asaletle kimse onu yemeye layık değildir.”